Yaşam

Asker ailelerinin tutukluluk isyanı

Darbe günlükleri, Kafes Eylem Planı, Balyoz... Korgeneral Mustafa Korkut Özarslan'ın cezaevine gönderilmesine üzülen annesi Bedriye Özarslan'ın vefat etmesi gözleri ailelere çevirdi.

20 Şubat 2011 02:00

T24 - Darbe günlükleri, Kafes Eylem Planı, Balyoz... Korgeneral Mustafa Korkut Özarslan'ın cezaevine gönderilmesine üzülen annesi Bedriye Özarslan'ın vefat etmesi gözleri ailelere çevirdi.

Başından beri geri planda durmayı tercih eden aileler, artık sesini yükseltiyor, “Adalet istiyoruz” diyordu. Talep bu olunca, onlara ulaştık. Yeni yeni konuşmaya başladıklarından tedirginlerdi. Neyi, nasıl söyleyeceklerini uzun uzun düşündüler. Sık sık “böyle yapmayalım” itirazıyla karşılaştım. Hikâyelerini hukuk terimlerinden, kızgınlıktan ayıklamakta zorlanıyorlardı. Ben ısrarla, “Hayatınızda ne değişti” diye sordum, onlar ısrarla “Eşlerimizi göreve gönderdik sayıyoruz” dediler. Cümleler hep ‘adalet’ diye bölündü. Konuşmanın bir yerinde ben, “Türkiye’de herkes yıllardır insan hakları sorunlarından şikâyetçi, adalet arıyor” dedim. Tümgeneral Ahmet Yavuz’un oğlu Selim Yavuz açık gönüllülükle, “Apolitiklik içimize işlemiş. İnsan maalesef kendine dokununca karşı çıkıyor” diye yanıtladı beni. “Cumartesi Anneleri yıllar sonra hükümet düzeyinde muhatap alındı” diye devam edince, ekledi: “Bize de randevu versin Başbakan, biz de görüşelim…”


Nilgül Doğan (Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın eşi)

Doğum gününde tutuklandı

Eşim tutuklanıp, Silivri’ye götürüldüğü gün onun doğum günüydü, 28 Subat 2010. Yetmiş yaşını, dostlarımızla karşılayacakken, özgürlüğünün elinden alınması, hepimiz için bir travma oldu. Daha önce böyle bir deneyimimiz olmadığı için, avukatlarımızdan ısrarla, kendisine pasta götürülmesini istedim. Onlar da beni epey geç saatlere kadar nasıl oyalayacaklarını bilemediler. Değil yiyecek içecek, giysi bile vermeye kalkınca onlarca sorun yaşayacağımızı daha sonra öğrendik. Artık hayatımıza, cezaevi ziyaretleri, avukatlar ve doktorlar girdi. Bizi bu davaya inanmayan, haksızlıklara lanet okuyan cok sayıda insan ayakta tutuyor. Zaten sağlığı bozuk olan eşimin sağlık sorunları arttı. By pass edilen 5 damarından 2’sini kaybetti. Biz sıcak ortamlarda oturuyorken, onun soğuk, rutubetli yerlerde kalması içimizi acıtıyor. Bu arada hiç sahip olmayı arzulamadığım bir duygu edindim. Artık, hukuka güvenim sarsıldı. Masum insanlara saldıran medyaya, eşlerimiz üzerinden siyaset yapan insanlara kin ve nefret duyuyorum. Her şeyden önemlisi, Atatürk’ü çok özlüyorum…


İrem Çiçek (Albay Dursun Çiçek’in kızı)

Evin bir numarası oldum

Bu dava ilk başladığında daha rahattık aslında. Çünkü bu kadar hukuksuzluk olabileceğini düşünmemiştik. Dava sürecinde her şeyin ne kadar kötü gelişmeye başladığını gördük. Yine de babamın morali bozulmadı. Haklı olduğunu biliyor çünkü. Avukat olmamı babam istemişti, iyi ki istemiş. Babamı böyle görebiliyorum. Bazen görüştüğümüzde belli etmemeye çalışıyoruz moralimizin bozuk olduğunu ama içimiz yanıyor o sırada.

Bir de benim babam çok ilgili, çok iyi bir babaydı. Ben babamla her zaman arkadaş, sırdaş oldum… Böyle bir davanın avukatı olacağımı hayal bile edemezdim, bu dava beni erken olgunlaştırdı. Babamı her gün rüyamda görüyorum. Sanki bir karabasanın içindeyiz ve hiç uyanmıyoruz.

Babam her zaman 24 yaşımda bile bana hep en küçük muamelesi gösterirdi. Sahiden de hiç erken büyümeye niyetim yoktu. Babam bir arkadaşına cezaevine gittiğinde demiş ki, “İrem bizim evin dört numarasıydı, şimdi bir numarası oldu.” Annemle babam birbirlerine çok düşkündür, şimdi ancak açık görüşlerde görüşüyorlar.


Selim-Lütfiye Yavuz (Tümgeneral Ahmet Yavuz’un oğlu ve eşi)

Apolitiklik içimize işlemiş

Biz her zaman “etliye sütlüye karışma” diye büyütüldük. 1980 öncesinde olanları hatırlayınca, belli ki çok büyük travmalar yaşamış bu ülke ve bu apolitiklik bir şekilde üzerimize işlemiş. Bu adaletsizlikler daha önce de vardı. Burada oturan herkes de biliyordu bunu. Ama insan maalesef kendine dokununca bunlara karşı çıkıyor. Çünkü insanlar böyle şeylere bulaşmak istemiyor, şartlanmışlar. Belki bu tip olaylar katalizör etkisi yapacak, Türk toplumunda adaletsizliklere ses çıkarma hissini geliştirecek. Eğer bu süreç Türkiye’de demokrasinin gelişmesine katkıda bulunacaksa, biz bu acıları da çekmeye razıyız. Talebimiz adalet. Başbakan bize randevu veriyorsa eğer, biz de görüşmek istiyoruz onunla. Bir talebimiz daha var: Duruşmalar TRT’den yayımlansın.

Lütfiye Yavuz: Eşlerimizde sadece biz üzülmeyelim diye düşünüyorlar. Biz de onların sağlığı bozulmasın diye düşünüyoruz. Eğer mahkûmiyet kararı çıkarsa, o zaman hukuk reddediliyor, hukuk katlediliyor anlamına gelir.


Selver Sağdıç (Koramiral Kadir Sağdıç’ın eşi)

Sürekli tedirginlik içindeyim

İki tane onur intiharı var. Biri Ali Tatar Albay, bir de Berk Erdem Albay. Bir de ailelerin içinden bir anne bir baba bu olanları duyarak vefat ettiler. Bunun hesabını kim verecek? Benim ailemin içinde ölüm yok ama çok üzüntü var. 40 sene hizmet eden, çok önemli görevlerde bulunan insanlar bu tip muamelelere maruz kaldı. Suç duyurularımız bir arpa boyu ilerlemiyor.
Eşim son güne kadar işini yaptı. Tutuklanmadan on gün önce Belçika’da toplantıya gitmişti. Geldiğinde hastaydı, ağır bir grip geçiriyordu, raporluydu yine de duruşmalara geldi. Bugün Allah korusun savaş çıksa görev yapacak insanlar ciddi ithamlarla karşı karşıya, tutuklu ve siz devlet olarak bir şey yapmıyorsunuz, bilerek ya da bilmeyerek bunlara yardımcı oluyorsunuz. Sürekli bir tedirginlik içinde yaşıyorum. Onlar asker oldukları için moralleri zaten yüksek. Bu, hakikaten sıkıntılı bir meslektir. Ben 10 senede 11 ev değiştirdim. Aile sevgileri çok yüksek olur askerlerin. Sürekli bir özlem yaşarız. Gençken nöbete sefere giderler, rütbeler büyüdükçe tatbikatlar başlar. Eşimin bir senede 300 gün dışarıda olduğunu bilirim.


İrem Kutluk (Emekli Tümamiral Deniz Kutluk’un eşi)

Evde doğru dürüst yemek pişmez oldu

Geçen sene bu vakitler bir pazartesi o işine ben hasta anneme gittim. Saat dokuz gibi evdeki yardımcıdan haber geldi. Ben de eşimi aradım. 17 polis varmış kapıda. Ben eşimi göremeden alıp götürdüler. İkinci tutuklamada en azından sabaha kadar beklettiler. Cinayetten, Hizbullah’tan arananlar da on senedir tutuklu yargılanıyor ama onlarda somut deliller var. Kesin kararın verilmesinden önce on sene yatmışlar ama hiç üzülmüyorum ben o şekilde yatmış olmalarına. Ama Ergenekon davalarındaki gazeteciler, yazarlar, bana göre son derece haksız gerekçelerle tutuklanmış insanlar için tabii ki acı duyuyordum. Bir şeyler yapabilmeyi istiyordum. Hatta kardeşim “O kadar üzüldün ki, üzerine çektin” dedi. Tabii ateş düştüğü yeri yakıyor. Şimdiki asker farklı. İnsanlar eski darbelere kızıp bugünkü askerleri yargılıyor. Türkiye 1980’de 1970’te olduğu gibi mi? Biz daha farklı bir konumdayız. Evde doğru dürüst yemek de pişmez oldu. “Eşim onu severdi, bunu severdi” dememek için yemek yapmayacağım. “O ne yedi” diye düşünmeden edemiyorum. Annemin evinde yiyeceğim.


Rengin Gürdeniz (Tümamiral Cem Gürdeniz’in eşi)

Kızımın düğünü bana zehir oldu

Bu süreç, iki-üç yıl öncesinden başladı. Eşlerimiz hapis yattı çıktı, hepsi görevlerinin başına döndü. Hep ön planda göreve geldi. Artan zamanlarda da savunmasını yazdı. Bayramda bir yere gitmedik, günlerce oturduk, eşim savunma yazdı, ben de başında bekledim. Geçen sene yaz aylarında sürekli eşim hakkında karalama kampanyaları çıktı. En son bir internet sitesinde hedef gösterdiler, “Susturun şu adamı” diye manşet attılar, o zaman çok korktum.

Kızım yeni yuva kurdu. Düğün gününde eşimin özel kayıtları medyaya malzeme oldu. Bundan bir tek benim haberim vardı. Gazeteleri kaldırdım, eşim olanları duymasın diye inanılmaz bir çaba sarf ettim, çünkü biliyorum duyarsa o günü mahvolacak. Ne kadar ironik düşünsenize. Kızımın saçı yapılırken benim içim içimi yiyordu. Bu çabamı öğrenince benim enerjimi çok takdir etti. Bu yıl oğlum mezun olacak. Onun mezuniyetini de göremeyecek belki. İki çocuğumuzun iki mutlu gününü böyle buruk geçireceğiz. Ev kadınlarıyız hepimiz ama bu dava süreçlerini izleye izleye biz de bu dosyaları anlamaya başladık.


Özlem Ilgar (Tuğamiral Fatih Ilgar’ın eşi)

Mahkûmiyet çıkarsa ilahi adalete sığınırım

Eğlence programı izlemeye tahammül edemez duruma geldim. Acaba hangi dakika hangi saniye gündem yine nasıl değişecek diye düşünmekten şarkı türkü dinleyemiyorum. Bu psikolojik ortamda eşlerimiz çalıştılar. Bu parça parça bölünmelerine rağmen işlerine daha büyük aşkla sarıldıklarını görmek bizleri kahretti. Başkaları mağdur gözüküyorlar ama esas mağdur biziz. Deniz Kuvvetleri yok oldu. Eğer mahkûmiyet çıkarsa, ilahi adalete güveneceğiz. Allah’a sığınırız. Bugünlerin şiirini yazıyorum. Çok güzel üç şiirim oldu şimdiden. Günlük de tutuyorum. Mahkemede onca komutanı görünce asabım bozuldu. Onlar bunu hak-eden insanlar değil. Oğlum asker, birkaç günlüğüne babasını görmeye geldi.


Melek Serdar (Denizkurmay Albay Bora Serdar’ın eşi)

Eşimi sefere gönderdim sayıyorum

Biz subay eşleri olduğumuz için hayatımızın büyük kısmını yalnız geçirdik. Bir arkadaşımıza “Sevgililer Günü’nü yalnız geçirdiniz” diye soru soruldu, yalnız geçirdiğimiz ilk Sevgililer Günü değildi.

Bu mesleğe adım attıklarından beri sürekli seyir görev. 25 senelik evliyim, belki 10 senesini beraber geçirmişizdir. Bizi üzen onların yanımızda olmaması değil, böyle bir tutukluluk yüzünden ayrılmış olmak. Ama biz eşlerimizi en kutsal görevlerine gönderdik diye düşünüyoruz. Bir an önce onları limanda karşılamayı bekliyoruz ve umuyoruz.


Nilgün Tanyeri (Emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri’nin eşi)

Hiç ferah hayatımız olmadı

Her şey geçen sene 22 Şubat’ta başladı. Serbest bıraktılar, arkadan gene tutukladılar. Yaz döneminde yakalama kararı çıkartıldı. Medyada “Şerefli bir Türk subayı tarafından seminer belgeleri çıkarılıp Taraf gazetesine teslim edildi” deniyor. Bu şerefli Türk subayının bildiği bir şeyler varsa, çıksın bütün Türk halkının önünde anlatsın.

Eşim tutuklanmadan önce gözleri açık bakıyordu “Bu olanlar ne” diye. Bunlarla insanları suçlamaları çok çirkin. Aileler olarak çok yıprandık, adalet istiyoruz. Bizim jenerasyon genelde 19-20 yaşlarda evlenmiş bir jenerasyon. Eşlerimizle evlendiğimizde eşlerimiz yüzbaşı ya da üstteğmendi. Maddi imkânlarımız çok sınırlıydı. Birçoğumuz ev hanımıydık. O kadar çok tayin gördük ki.

Hiçbir zaman çok ferah bir yaşam süremedik. Ancak yurtdışı görevine gittikten sonra durumumuz düzelmeye başladı. 35 senelik evlilik hayatının dörtte biri eşimiz yanımızda olmadan geçti. Onlar hep görevdeydi, kurstaydı, Güneydoğu’daydı. Doğumlarımıza bile yalnız gittik.

(Radikal)