Magazin

Arda Turan: Maçlara Yasin dinleyerek hazırlanırım, her akşam Kuran okurum

Atletico Madridli Arda Turan İspanya'daki yaşamını ve uğurlarını anlattı

06 Temmuz 2014 11:43

Atletico Madridli milli futbolcu Arda Turan, maça konsantre olmak için öncesinde Barış Manço, Ahmet Kaya dinlediğini söyleyerek, "Genelde Yasin suresi dinliyorum. 11 dakika 32 saniye... 15 dakikalık ısınmamı Yasin suresiyle yapıyorum. Benim için çok önemli, çok özel bir alan" dedi. 

Hürriyet gazetesinden Ali Tufan Koç'un sorularını yanıtlayan Arda Turan İspanya ve Türkiye'deki yaşamını, boş zamanlarını ve maçlarda yaşadıklarını anlattı. Hürriyet'te yayımlanan söyleşi şöyle:

 

Maçlara Ahmet Kaya şarkıları ve Yasin dinleyerek hazırlanırım

 

Arda’nın skor tahminleriyle, büyük iddialarla arası yok. Arjantin-İsviçre maçını izlemek için buluşsak da Dünya Kupası kehanetlerinde bulunmamakta ısrar ediyor; “Böyle iyiyim” lafı onun hayat felsefesi gibi. Sakalı, aşk üçgenleri, değiştirmek istediği yönleri ve bilinmeyen ritüelleriyle karşınızda ‘Ardaturanizmo!’

Arda’nın popüler tabirle ‘kafası rahat’. Özel hayatıyla ilgili yazılanlar yüzünden canlı yayında sinirden ağlaması geride kalmış; işin eğlencesinde. Sezonun özeti suratından akıyor: Mutlu, gururlu ve huzurlu.

Çırağan Sarayı’nın avlusunda, ben, “Gelin nerede?” bakışlarını, “Hayır bayım, düğün yok”, “Hayır, bu bir damat pozu değil”lerle yatıştırma derdinde; Arda çoktan işin dalgasında: “Gelin yok ama evleniyoruz. Hayırlısı.” Peki, aday? “Yok be abi. Aday bile yok.” Bir yandan “Çirkin adamım ben. Malzeme bu” diyor, diğer yandan elleri öne almasını rica eden fotoğrafçıya takılıyor: “Ha ‘Ferit Şahenk pozu’ istiyorsun benden. Hürriyet’e Şahenk değil de ‘Aydın Doğan pozu’ vermeli.” Çekimde sol cebindeki şişkinlikten rahatsız. “Fotoşoplarsınız değil mi?” derdinde. “Ver abi telefonu, cüzdanı” dememle elimde bir tomar Euro! “Arda röportajlarını böyle yaptırıyor” diyor bir Arda kahkahası patlatıp. “Arda hâlâ aynı Arda” mı demiştiniz?

 

Transfer dedikodularında başı Atletico Madrid çekiyor. Dağılıyor mu takım?

2017’ye kadar kontratım var. Ekstra bir durum yok. Takım olarak çok başarılı bir yıl geçirmişiz. 2-3 senedir Avrupa’nın en iyileri arasında gösteriliyoruz. Oyunculara teklif yağması çok normal.

 

Mutlu musunuz?

Çok. 2-3 senedir kendimi çok iyi hissediyorum. Benim için mutluluk her şeyden önce gelir.

 

O kadar takımdan teklif gelmişken nasıl burada karar kıldınız? Var mı bir akıl hocası ya da ‘sağduyu’ insanı?

Atlético Madrid, her zaman göz önünde olan, potansiyeli yüksek bir takımdı. Oynamak, eski gücüme kavuşup kendimi yeniden ispatlamak, sakatlık ve magazin haberlerinden sıyrılmam için en doğru tercihti. Her şeyden evvel iyi futbolcu olduğumu hatırlatmak için en güzel yerdi.

 

Sonrası için hayalinizde başka bir şehir, farklı bir lig...

İnan yok. Çok mutluyum!

 

Atlético Madrid’den mi emekli olacaksınız yani?

Neden olmasın? Lig Şampiyonu olmuş, şampiyonlar ligi kupasını da finalde kaçırmış bir takımdan bahsediyoruz. Burada emekli olmak da düşünülebilir. Bu da bir tercih. Yadırganacak, küçümsenecek bir durum değil.

 

Avrupa’da birçok ilki yaşadığınız, millete de yaşattığınız bir sene...  En unutmadığınız an?

Ligin son haftası Barcelona maçında son düdüğün çaldığı o saniyeydi sanırım.

 

‘Sinirliyken de güzel oynanabilir’

 

O an mı yoksa sakatlanıp çıktığınız dakikalar mı?

Yalnız yiyen yalnız ölür. Hayatımda hiçbir zaman ‘ben’ diye düşünmedim, hep ‘biz’ci oldum. Bu da bir takım işi. Bir futbolcu asla bir maçı tek başına kazanamaz. Maçı malzemecisinden doktoruna o takımı takım yapan herkes kazanır. Klişe olsa da gerçek bu. Maç öncesi birinin sana gülmesi, sırtını sıvazlaması ya da uğurlu çorabını getirmeyi hatırlaması... Tüm bunlar en az teknik direktörün uygulayacağı taktik kadar önemli.

 

Uğura inanır mısınız? Var mı batıl inancınız?

Her maç konçumun altını keser, beyaz çorap giyerim mesela.

 

Öncesinde?

Maça çıkmadan çok fazla Barış Manço dinlerim. Hele ‘Gibi Gibi’sini defalarca... Barış Manço’nun insanı hem yükselten hem düşüren çok güzel şarkıları var. Arada kalmamam lazım.

 

Listede başka neler var?

Ahmet Kaya var, çok. ‘Ayrılığın Hediyesi’ni çok severim.

 

Sahaya çıkmadan bir doz Ahmet Kaya fena gelmiyor mu?

Dibe vurmak da iyidir maç öncesi. Sinirliyken, üzgünken daha iyi oynadığım oluyor. Sure de dinlerim dua da...

 

Telefonda mı tüm dualar?

Tabii. Genelde Yasin suresi dinliyorum. 11 dakika 32 saniye... 15 dakikalık ısınmamı Yasin suresiyle yapıyorum. Benim için çok önemli, çok özel bir alan.

 

‘Her şeyi erkek gibi yaptık’

 

Reha Muhtarvari bir soruyla o Barcelona maçına dönelim: Sakatlanıp çıkıyorsunuz. Simeone’nin omzunda ağlıyorsunuz. Ne hissettiniz, ne geçti aklınızdan?

Böyle büyük maçlarda ilk 20 dakika çok önemlidir. Erken gol yiyebilirdik, maçın seyri değişebilirdi. Yemedik çok şükür. Ben de böyle avutuyorum kendimi! Sonuçta insanların PlayStation’da ‘en hızlı takım’ diye aldığı bir takımdan bahsediyoruz. Ve kendi sahalarında... Ve onların 100 bin kişilik taraftar ordusunun önünde... Kolay değil! Her şeyi erkek gibi yaptık. Hep erkek gibi! Barcelona karşısında da Chelsea maçında da... Hep mücadeleci, hep erkek!

 

Chelsea, denince akla stadın seni ayakta alkışlaması geliyor...

Bütün sezon hissettim aslında ayakta alkışlandığımı. Özel hissettirilmek önemli. Kendin için de ailen ve milletin için de... Dediğim gibi: Sonuca değil mutlu olup olmadığıma bakarım. Ve ben oyunu oynamayı çok seviyorum.

 

‘Yarı oralı’ biri olarak İspanya’nın Dünya Kupası performansını nasıl yorumluyorsunuz?

Tıkır tıkır işleyen bir futbol sistemleri var. Biraz doymuşluk biraz da yavaş oynamaya bağlı problemleri var. Topa sahip olma konusunda çok becerikliler. Biraz hızlansalar her şey değişirdi. Orada çok arkadaşım vardı. Başarılı olmalarını çok isterdim.

 

Kupada en çok ne şaşırttı?

İtalya’nın ve İspanya’nın elenmesi tabii. Onun dışında tahmin ettiğim gibi gidiyor.

 

ABD’nin tur atlamasını, rol çalmasını da bekler miydiniz?

Onlar zaten rol çalma peşinde. Futbola özel bir durum değil. Futbolda zor işleri ama...

 

Bir yandan da ciddi yatırım yapıyorlar. David Beckham gibi hamleler yaptılar...

Futbol, onların kıtası dışında dünyanın her yerine hâkim olan bir mesele. Daha fazla dışında kalmak istememeleri çok normal.

 

Arda’nın 24 saati

 

İspanya’dayken:

 

9 gibi kalkıyorum. Genelde evde kahvaltı ediyorum. Peynir, ekmek, portakal suyu, taze meyve ve mısır gevreği yiyorum.

Antrenman 10.30’da başlıyor; 1-1.5 saat sürüyor.

Sonrası haftanın röportajları, çekimleriyle geçiyor.

Öğle yemeği için eve dönüyorum. Mesafe 10 dakika. Sebze yiyorum, yanında da mutlaka yoğurt.

Her gün 2-2.5 saat öğle uykum var.

Tek boş zamanım akşamüstü. İki köpeğim Bayram ve Paşa’yı yürüyüşe çıkarıyorum.

Akşam yemeğe çıkıyorum. Mesela El Torado’ya gider balık yerim.

 

Bodrum ya da Çeşme’deyken:

 

Bodrum üstüme üstüme gelmeye başladı. Alaçatı’da daha iyiyim.

Yalıkavak çok iyi ama. Mübariz Mansimov çok sevdiğimiz bir abimizdir. Marinayı çok güzel yapmış.

Çeşme’de ne olacağı belli olmuyor ama Marrakesh’i çok severim. Aile ortamı gibi geliyor.

Yemek Tuval ya da Before Sunset’te yeniyor.

Adrian’ın (Lopez) Çeşme tatilini ben organize ettim. Neredeyse tüm Türk yemeklerini tattırdım. Hepsine de bayıldı.

 

'Okuyorum, yazar adı vermeyeyim'

 

Manisa yıllarındaki kadar sık kitap okuyabiliyor musunuz?

Okuyorum tabii. Şimdi yazar ve kitap adı vermeyeyim, reklama girmesin. Her şeyden çok Kuran okuyorum.

 

Ne kadar sıklıkta?

Hemen hemen her akşam. Çok yorgunsam en azından bir ayet okuyorum. Allah’ın yazdığı bir kitap sonuçta. İyi geliyor.

 

Kaç yıldır?

Çocukluğumdan, kendimi bildim bileli. Dedemin beni camiye götürmesiyle başlamıştır. Müslüman bir futbolcuyum ve dinimi Allah izin verdiği kadar yaşamak istiyorum.

 

‘Abdullah Gül gibi Acun abi gibi
İngilizce konuşsam bana yeter’

 

İspanya’da yaşadıkça neler değişti hayatınızda, günlük ritüellerinizde? Evde dolmalara, mantılara devam mı?

Pek değişen bir şey yok. Evimdeki Türk abla, hâlâ Türk yemekleri yapar, onları yerim. Haftanın üç günü sokağa çıkıyoruz, en güzel restoranlarda yiyoruz tabii. Ama Türk yemekleri hem daha lezzetli hem diyetimize daha uygun... Vazgeçilecek, değiştirilecek şeyler yemekler, kıyafetler değil.

 

Neleri değiştirmek istersiniz peki?

İyi yabancı dil konuşmak isterim. Hem İngilizce, hem İspanyolca.

 

Özel hocanız var mı?

Dersler alıyorum, kitaplar okuyorum. Türkiye’de İngilizce bir kelimeyi yanlış söylüyorsun, hemen dalga geçiyorlar. Sanki herkes Oxford’dan mezun! Yabancılar kırık dökük iki kelime Türkçe konuşunca bayılıyorsun, “Ay ne kadar tatlı” diyorsun. Aynı hoşgörüyü kendi insanına neden göstermiyorsun?

 

Fatih Terim’in “What can I do sometimes?”ı hâlâ internette dolaşımda...

Yok, ben en çok Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le Acun Abi’nin (Ilıcalı) İngilizcesini beğeniyorum. Türk gibi konuşuyorlar. Kasmıyorlar. Karşındakine derdini anlatabiliyorsan yeter. Türk aksanı gayet iyi bence.

 

‘Her duruma kıvrak bir cevabım var’

 

İspanya’nın havasından suyundan mıdır, 2-3 sene evvelki sert ve soğuk magazin demeçleriniz yerini, eğlenceli cevaplara bıraktı. ‘Geometriden anlamam’ gibi kıvrak yanıtları Türk futbolculardan duymaya alışık değiliz...

O ‘geometri’ haberinde şöyle bir sıkıntı var: Haberde adı geçen kızların (İdil Fırat ve Ceylan Çapa) ikisini de yakından tanırım. Gördüğümde selamlaşır, konuşurum. Bir erkek olarak, ailelerin böyle bir haberi okumalarından rahatsız oldum. Karşılaştığımda selam verirken çekinirim. Herhangi bir habere ya da köşe yazarına cevap vermiyorum buradan. Aşk üçgenini sorduklarında bu işten anlamayacağıma dair kısa ve net bir cevap verdim o kadar. Annem üzülmese, ben her şeye verilecek kıvrak bir cevap bulurum. Kendime güveniyorum.

 

Bir Burcu Esmersoy’dur gidiyor...

Burcu’yu çok severim. Canımdır. Hayatı boyunca hep mutlu olsun isterim. Hayatımda hep olacak biri. O gereken cevabı elli kere verdi zaten. İnsanlar farklı yorumluyor diye görüşmeyecek değiliz.

 

Hep isminize yapışmış olan “Bütün kadınlar peşinde” başlıklarından biri yani...

Kadınlar niye peşimde olsun? Öyle bir durum yok. Böyle bir isteğim, arzum da yok zaten.

 

İsteğiniz dışında da olsa böyle bir gerçek var...

Kontrolümde olmayan şeylerle ilgili ne diyebilirim ki... Hadi, bire bir yazıyorlardı. Ona alışmıştık da...

 

Kare, dikdörtgen de gelir mi?

Yok. Abartmamak, daha dikkatli olmak lazım.

 

“Takım arkadaşlarıyla Ibiza’da, St. Tropez’de eğlenmek varken hâlâ ne işi var Ahmetcan’lar, Oğulcan’larla Bodrum’da Çeşme’de” diyen çok...

Miami, New York, San Antonio’daydı tüm takım. Beraber NBA finallerini izledik. Bunları anlatmaya, göstermeye gerek yok ki. Ondan önce İspanya’da da tatil yaptım Yunanistan’da da... Çok merak etmesinler. Nerede kimlerle, ne zaman tatil yapıp nasıl mutlu olacağımı çok iyi bilirim.  O işi bıraksınlar. Dünyanın her yerinde eğlenip istediğim köşesinde denize giriyorum Allah’a çok şükür.

 

Takım arkadaşlarınızı da Türkiye’ye iyice alıştırmış gibisiniz...

Filipe Luis ile Marmaris’teydik. Adrian Lopez geldi, Çeşme’de tatil yaptık. Bayılıyorlar buralara. Müthiş keyif alıyorum onları burada ağırlamaktan.

 

Acun Ilıcalı ve Aziz Yıldırım ile yakınlığınızdan dolayı sosyal medyadan bazı Galatasaraylılar yükleniyor. ‘Fenerbahçe kanadına mı kaydı?’ yorumu geliyor...

Zamanında hangi kanatlara, tekliflere kaymadığımı iyi hatırlasınlar. Aziz Başkan’ı çok severim, çok sayarım. Karşılaştığımızda da sohbet ederim. Yalıkavak Marina’da gördüm en son. Tabii ki yanına gittim oturdum, “Nasılsınız başkanım?” deyip halini hatrını sordum. Eleştiriler çok saçma. Cahil cahil işler bunlar...

 

Yıllar geçtikçe daha profesyonel düşünüp ‘Batı kafası’nda karar verip Fenerbahçe’de oynar mısınız?

En büyük profesyonelliğim içimdeki amatör ruh. Onu kaybedersem ben ben olamam.

 

O amatör ruhun huyu suyu, hali tavrı değişir mi zamanla?

Ben Arda’yım; karakterim konusunda değişmem. Atlético Madrid’in kontratlı bir futbolcusu olarak Galatasaray ile Fenerbahçe arasında bir seçim veya yorum yapmak, kulübüme saygısızlık olur.

 

‘Baktık kavgalar çoğaldı, Playstation’ı bıraktım’

 

Üç yıl oldu bırakalı. Önemli derbiler, tartışmalar başladı. Fazla iyiydim, bıraktım. Şimdi buradan bir şey diyeceğim, Acun Abi’nin medya gücü arttı, bana daha çok karşılık verecek. O yüzden susayım. Eskiden röportajlar üzerinden atışırdık, iyiydi. Bizde aktivite bitmez: Ayak tenisi, halı saha... Olduğum takım avantajlıdır. Yüzde 90 kazanırız.

 

Arda Turan’a göre Türkiye’nin mükemmel futbolcusu

 

 

‘Desailly’nin hayatını okudum, hayatım değişti’

 

Futbolda artık ekran karşısındaki abi daha gür “Ne paralar dönüyor be” demeye başladı...

Dünyanın yarısından fazlası hafta sonu eğlencesi için tiyatroya, operaya gidecek parayı bulamıyor. Refahı düşük toplumların en büyük eğlencesi spor. En ilgi göreni de futbol. Milyonların takip ettiği sporda ciddi paraların dönmesi normal. Herkesi mutlu eden, heyecanlandıran, hayatını renklendiren bir şey.

 

Siz de İspanyolların hayatını epey renklendirmiş gibisiniz...

İspanyollar beni seviyor, ben de onları. İyi bir anlaşmamız var.

 

Bu kadar kısa sürede kollarını açmalarını bekliyor muydunuz?

Kimse kimseyi kollarını açmış beklemiyor tabii. Sen iyi niyet göstermezsen olmaz bu iş. Sahada iyi değilsen, dışarda kimse kabullenmez seni. Kural bu. Çok basit.

 

Öyle bir aşk ki kitabınız yazılıyor. Juan Esteban’ın kitabı ‘Arda Turan: Bayrampaşa’nın Dâhisi’.

Kitap beni çok etkiledi. Hayatımı değiştiren kitap da benzer türdeydi çünkü. Manisa’da sıkıntılı günler geçiriyordum. “Galatasaray’a mı gitsem, üniversiteye mi devam etsem” diye şaşırdığım bir dönem... Marcel Desailly’in ‘Kaptan’ kitabını okudum. Onun da genç futbolcuyken aynı ikilemlerden geçtiğini gördüm. İyi geldi. Kılavuzum oldu. Juan Esteban Rodriguez Garrido’nun kitabı da bir dış göz olarak hikâyemi anlatıyor. Eminim benzer duruşu olacak.

 

Yazıldığını biliyor muydunuz?

Yok. Sadece son bir ay, asistanım yazarla görüşmek için izin istedi.

 

Sindi mi içinize?

Şu beni mutlu etti: Yaşadıklarımı olduğu gibi dışarı yansıtabilmişim. Önemli kriterlerim, kitapta da ön kısımda. Arda’nın her gün Çeşme, Bodrum’da tatil yapmadığının, hayatının 11 ayı sabahın köründe kalkıp antrenmana gittiğinin, her gece yatmadan sekiz dakika buzlu suda yıkandığının kanıtı gibi.

 

Kitapta ‘Ardaturanizmo’ kavramı var; saçın sakalın, halin tavrın karikatürize ediliyor... Hoşuna gidiyor mu?

Gidiyor. İspanyollar rahatlığıma, gülmeme, umursamıyormuş gibi gözüküp aslında umursamama atıfta bulunup bir laf attılar, sağ olsunlar. İnsanın adının bir kavrama, akıma dönüşmesi çok özel.

 

Sakal da bunun bir parçası...

Sakallı olmayı seviyorum. Annem beni böyle beğeniyor.

 

Annenin beğenmesi yeterli mi?

Tabii. Annem her kadından önce gelir.

 

Plajlar, sokaklar Arda Turan sakalından geçilmiyor...

Bence yakışıyor millete. Gayet güzel. Kılık kıyafet, saç sakal konusunda tavrım net. Yakınlarım rahatsız değilse ben mutluysam yola devam. Halk samimiyeti seviyor. Türkiye, Etiler ve Bebek’le; Çeşme ve Bodrum’la sınırlı değil. Mutluluğu, tepkiyi buralarda aramıyorum.