BBC Dergi
David Robson
Dünyanın birçok yerinde sıradan insanlar düzenli bir şekilde insan kanı içiyor. Bilim insanları bu uygulamanın nedenini araştırıyor.
Louisiana Devlet Üniversitei’nde araştırmacı olan John Edgar Browning, New Orleans’taki “gerçek vampir” topluluğu üzerine araştırma yapıyor.
İnsanların kan emme alışkanlıkları dinsel bir ritüel mi yoksa fetiş mi diye sorguluyor. İşe başlamadan önce bu vampir insanların gerçekle kurgu arasındaki çizgiyi karıştırdığını ve fazla vampir romanı okuduklarını düşünüyordu. Fakat işin içine girdikçe fikri değişti. Bu insanların çoğu ne paranormal olaylara inanıyor, ne Drakula hayranlığı yapıyor, ne de psikolojik sorunlar sergiliyordu.
“Sadece ABD’de bunu yapan binlerce insan var"
Tersine yorgunluk, baş ağrısı ve bıçak saplanırcasına bir mide ağrısına yol açan ilginç bir sağlık sorunundan mustarip bu insanlar bu sorunlarını ancak insan kanı içerek giderebildiklerine inanıyordu.
“Sadece ABD’de bunu yapan binlerce insan var ve bunun bir rastlantı ya da geçici bir heves için olduğunu sanmıyorum” diyor Browning.
Bugün bu insanlara şüpheli gözle bakılıyor. Ama tarihte insan kanının ilaç olarak görüldüğü dönemler vardı.15. yüzyılda Papa 8. Innocentius ölüm döşeğinde iken onu iyileştirmek umuduyla üç genç erkeğin ölünceye kadar kanı akıtılıp daha sıcakken ona içirildiği biliniyor.
Daha sonraları ise epilepsi hastalarını tedavide kullanılmıştı kan. Fakat aydınlanma döneminde bu uygulamalar gözden düştü.
"Dünyanın birçok büyük şehrinde bir vampir topluluğu bulunuyor"
Fakat belli topluluklar içinde devam edip günümüze kadar ulaşmış belli ki. İnternet öncesi dönemde toplumdan yalıtılmış halde yaşayan bu insanlar bugün gizli bağlarla bir araya gelmiş durumda. Idaho Devlet Üniversitesi’nde sosyolog DJ Williams “Anladığımız kadarıyla dünyanın birçok büyük şehrinde bir vampir topluluğu bulunuyor” diyor.
Browning, alt kültürleriyle ünlü New Orleans yakınlarında yaşarken, kendilerini dışa açmayan bu toplulukların arasına araştırma amacıyla girmeyi düşünmüş.
Onların dünyasına girdikçe ne kadar renkli ve farklı kişiliklerde insanlar olduklarını, birçoğunun vampirlerle ilgili bilgisinin ortalama insan düzeyinde olduğunu görmüş.
Bazıları parapsikolojik amaçlı, güç almak için vampirlik yaparken bazıları da kan içme ihtiyaçlarını tümüyle fizyolojik nedenlere dayandırıyor.
Ergenlikte ortaya çıkıyor
Browning bu gruplarla konuşurken kan içme ihtiyacının ergenlik döneminde baş gösterdiğini öğrenmiş. Bu insanların ortak şikayetleri ise aşırı yorgunluk, baş ağrısı ve mide krampları imiş. CJ kod adlı bir vampir kadın ise bağırsaklarındaki sorunu bir bardak kan içerek tedavi ettiğini anlatmış.
Benzer şikayetleri olan Kinesia ise kan içtikten sonra vücudunun ağrılardan kurtulup zindeleştiğini, zihinsel melekelerinin de arttığını ifade etmişti. İki hafta kadar devam eden bu iyi hal, kan ihtiyacı belirince yeniden eski duruma geri dönüyormuş.
Fakat herkesten kan istenemeyeceği için kan bulma sorunu bu insanlar için önemli. CJ kan verenlerin genellikle onların ihtiyaçlarını anlayan yakın aile ve arkadaş çevresi olduğunu söylüyor. Kinesia ise iki haftada bir kocasının kanını içiyor.
"Kan içme ve verme iki tarafın rızasıyla gerçekleşiyor"
Aradaki ilişki ne olursa olsun kan içme ve verme iki tarafın rızasıyla gerçekleşiyor. İki taraf düzenli kan tahlilleri yaptırarak herhangi bir bulaşıcı hastalık olmadığından emin oluyor. Kan doğrudan vücuda atılan kesikten emilecekse emen kişi öncesinde ağız temizliğini de yapıyor. Taraflar bu işlemleri kişisellikten uzak bir şekilde, ilaç içer gibi ele alıyor.
Browning, görüştüğü vampirlerin hiçbirinden kan içme sonrası herhangi bir rahatsızlık hissi duymadığını ifade ediyor.
Williams, bazı vampirlerin sağlıklarından kaygılansalar da kendilerine önyargılı davranılacağı ya da çocuklarına el konulacağı endişesiyle kan içme alışkanlıklarından sağlık görevlilerine bahsetmediklerini belirtiyor.
Birçoğu kan içme alışkanlığını rahatlıkla bırakabileceklerini, ancak doktorlarının rahatsızlıklarını giderecek başka bir ilaç veremediğini söylüyor.
Bu insanlar sindirim sistemleriyle ilgili bir sorun olduğunu, bu nedenle normal gıdalardan yeterince besin alamadıklarını, ancak kanda hazır çözülmüş haldeki besinlerden yararlanabildiklerini düşünüyor.
Psikolojik kaynaklı mı?
Fakat bu davranışlarının psikosomatik kaynaklı olabileceği ihtimaline de açıklar. CJ “Bu belki de sadece bizim kafamızda olan bir sorun” diyor. Böyle olup olmadığını görmek için bazen kan içmeyi bırakıp semptomlarını gözlemeyi denemişler. Ancak herhangi bir gelişme kaydedememişler. Hatta Kinesia, kan içmeden geçirdiği dört ayda kalbinin çok zorlandığını ve aşırı baş ağrıları çektiğini söylemiş.
Bazı uzmanlar kan içme sonrası rahatlama hissinin psikolojik olduğunu ifade ediyor. Kan hem çok besleyici hem de rahatlatıcı özellikte olduğu için, sindirim ve ruhsal sorunları olup da içen kişilere geçici bir rahatlama hissi sağlıyor olabilir.
Bazıları ise kan içme isteğinin altında bazı ruhsal sorunların yattığına inanıyor. Fakat bu hastalara teşhis koymak sorunlu olabilir. Kültürel olarak normal kabul gören bir davranış olmadığından kan içme vakalarına psikoz şüphesiyle yaklaşılabilir.
Fakat hem Browning hem de Williams bu insanları yakından tanıdıklarında herhangi bir psikolojik sorun belirtisine rastlamadıklarını söylüyor.
Ancak alışılmadık davranışların psikiyatrik anormallikler olarak damgalanması eğilimi her zaman geçerli.
Belki de vampir toplulukları artık dışarıdakilere kapılarını araladığı için bilim insanları sorunlarını biraz daha kolay ele alıp çözüm bulabilir.