13 Aralık 2015 19:45
Fatih Polat*
Korkmaz, 21 Haziran 1983 günü Malatya’nın Akçadağ ilçesinin Ören kasabasında doğdu. Kendisini rahat ifade eden, oyunu seven ve yaramaz bir çocuktu. Politik bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Korkmaz’ın doğup büyüdüğü koşullar, 12 Eylül askeri darbesinin etkilerinin hem sürdüğü, hem de bu etkileri kırmaya yönelik mücadelenin yükselmeye başladığı döneme denk gelir.
1980’lerin ortalarından itibaren YÖK’e karşı ve ülkenin diğer sorunları için üniversite gençliğinin mücadelesi öne çıkarken, işçi hareketi de kendini hissettirmeye başladı.
90’lı yıllar eylemlerin yoğun olduğu dönemlerdi. Korkmaz’ın anne ve babası da bu eylemlere katılır, çocuklarını da götürmek isterdi. Ancak Korkmaz bu dönem eylemlere hep şartlı olarak katılırdı. Dışarıda arkadaşları ile oyun oynamayı ilk tercih olarak kabul eden Korkmaz, ailesine “hava kötü olursa gelirim, iyi olursa oyun oynarım” derdi.
Korkmaz ilk, orta öğretimi ve liseyi Ankara’da bitirdi. Arkadaşları Korkmaz’ı anlatırken, “Okulu çok asardı. Dersleri de öyle çok iyi değildi” diyor.
Ablası Berivan ile aynı lisede okuyan Korkmaz, lisede politik çalışma içerisine girmedi. Ablası Berivan ise Emek Gençliği çalışması yürütüyordu. Berivan o günlerden aklında kalan bir ayrıntıyı şöyle anlatıyor: “Korkmaz bu süreçte ‘Berivan size bir şey diyen olursa söyle gelelim, arkanızda olduğumuzu gösterelim’ derdi.”
Korkmaz’ın lisede bölüm seçme dönemi geldiğinde yaşadıklarını ve tepkilerini de arkadaşları gülerek hatırlıyor.
Sayısal, eşit ağırlık ve sözel olmak üzere üç bölüm vardır. Okulun vasat öğrencileri özel bir tercihleri yoksa sözele gönderilirler. Parlak öğrenciler ise sayısala. Korkmaz’ı da dersleri iyi değil diye sözele atmışlar. Sonrasını arkadaşlarından Çağrı Sarı’dan dinleyelim: “Bu tabii sinirlenmiş. ‘Yakın arkadaşlarımın hepsi sayısala gittiler’ diyor. Gidiyor yönetime ‘Beni sayısala geçirin’ diyor. Geçirmiyorlar. Sonra babasına diyor ki; ‘Benim sayısala geçmeme izin vermiyorlar, ama ben bilim adamı olmak istiyorum.’ Bunun üzerine babası Erdoğan abi de okulu basıyor resmen. Diyor ki, ‘Benim oğlumun bilim adamı olmasını nasıl engellersiniz, derhal sayısala geçirin.’ Onlar da şu yanıtı veriyor: Erdoğan bey, kimya zayıf, matematik zayıf, fizik zayıf, biyoloji zayıf. Bu notlarla mı bilim adamı olacak?”
Bir biçimde sayısala geçmeyi başaran Korkmaz, sonraki yıllarda matematikle arasını düzeltecektir.
Korkmaz, liseden sonra birçok genç gibi üniversiteye hazırlık için dershaneye gider. Matematik ve fizik üzerine yoğunlaşır. Bir gün fizik çalışırken öyle yoğunlaşır ki, vardığı sonuçla bir formül bulduğuna inanır. Büyük bir heyecanla dershaneye koşar. Kapıyı çalar, hocası dersteyken, ‘Hocam ben bir formül buldum, göstereyim mi?’ der. Hocası da dersi keserek, ‘Gel Korkmaz, göster’ der. Korkmaz, heyecanla tahtaya gider ve başlar yazmaya. Yazar da, yazar. En sona da formülü büyük bir öz güvenle kondurur. Hocası Korkmaz’a bakarak şöyle der: “Aferin Korkmaz, formülü bulmuşsun. Ama insanlar bunu 500 yıl önce bulmuşlar.”
Korkmaz üniversiteyi sadece matematik yaparak kazanıyor. 2003 yılında Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’ne giriyor. Bu fakülteyi de, yine dersleri çok astığı için 8 yılda bitiriyor. Ama arkadaşları bitirdikten sonra, “Bilim adamı olacağım demiştim, oldum. Mühendisim ben” dediğine tanıktır!
Erdal Saran, Korkmaz’ın üniversiteye girişinden itibaren en yakın dostudur. Korkmaz’ın örgütlü mücadele içindeki gelişimi Erdal ile tanıştıktan sonra hız kazanır. Aralarındaki yoldaşlık ilişkisi hep devam eder. İkisi de EMEP Ege Bölge Komitesi üyesidir. Korkmaz, aynı zamanda bu komitenin sekreteridir. Yine her ikisi de GYK üyesidir.
Erdal Saran, ilk tanıştıkları süreci anlatırken şöyle diyor: “2003’den beri tanışıyoruz. O Antalya’ya üniversite için geldiği zaman tanıştık. Ailesi partiliydi. Benim bölümüm arkeoloji, onunki su ürünleri mühendisliğiydi. Partiye babası getirdi.”
Korkmaz’ın ilk örgütlenme aşamalarına dair bazı ayrıntıları arkadaşı Çağrı Sarı, gülerek ve duygulanarak anlatıyor: “İlk zamanlar sokakta ajitasyon yaparak gazete (Evrensel) satamazdı. Birilerinin arkasına saklanır, ‘gaste, gaste’ diye çekingen bir biçimde bağırırdı. Sonra Erdal (Saran) gelirdi, ‘Oğlum şu gelenleri 350 lira olarak göreceksin, ayaklı 350 liralar yürüyor.’ O da ‘Tamam da ben yapamıyorum ya’ derdi. Sonra öğrendi. Gazeteler bir tane gazete bayisine gelirdi. O gazete bayisine hep borcumuz vardı. Adam artık yaka silkiyordu bizden. Ama adam çıkmış Antalya’dan Ankara’ya Korkmaz’ın cenazesine gelmiş.”
Erdal, kendisinin ve Korkmaz’ın derslere karşı ilgisini yüzüne yayılan tebessümle şöyle anlatıyor: “Derslere çok girdiğimiz söylenemez. Daha çok örgüt çalışması yapardık. Korkmaz son sene 44 ders verdi. Üniversiteyi sekiz senede bitirdi.
Korkmaz bitirme tezini verdikten sonra hocasının odasından çıkarken odadaki akvaryumda bir balık gözüne ilişiyor ve ‘Hocam’ diyor; ‘Bu balığın adı neydi?’ Hocası da yanıt veriyor:
Korkmaz aynı zamanda iyi top oynar ve hasta Galatasaraylıdır. Sadece futbol değil, basketbol da oynar. Bu yönü, onun örgütlü olmayan gençlerle de sıcak ilişkiler geliştirmesini kolaylaştırır.
Korkmaz’ın sosyal ilişkilerinin genişliğinin birçok yakın arkadaşı altını çiziyor. Ölümünden sonra sosyal medyada farklı kesimlerden insanların onunla fotoğraflarını paylaşması da bunun göstergesiydi.
Korkmaz’ın örgütlediği Duygu Ayber, onun insanlara güven veren yönünü şöyle anlatıyor: “Ben üniversiteye kadar örgütlü değildim. Ailemden ötürü partinin içinde doğdum, ama kendimi örgüt çalışmalarından özellikle uzak tutuyordum. 2007’de Akdeniz Üniversitesi’ne gittiğimde Korkmaz’ı arıyorlar, Fevzi Hoca’nın kızı geliyor, diye. Ben de o dönem birçok kişinin marjinal diyebileceği bir görünümdeydim. Dövmeli, uzun deri ceketli, ayağında asker postalları ve her tarafında piercing olan bir tiptim. Korkmaz ve diğer arkadaşlar kendi aralarında babam parti yöneticisi olduğu için ‘Fevzi Hoca’nın kızı geliyor, o şimdi militandır’ diye konuşuyorlar.”
Duygu, Korkmaz ile telefonda saptadıkları buluşma yerine doğru yaklaşır, onu gören Korkmaz ve arkadaşları şaşkınlığa uğrar. O şaşkınlığı Korkmaz yıllar sonra Duygu’ya şöyle anlatır: “Duygu, biz seni görünce, hayır ya olamaz, umarım o değildir, ne olur o olmasın' dedik.”
Korkmaz, Duygu’yu örgütlemek için çok çaba sarf etmiş ve başarmış. Sonrasını Duygu’dan dinleyelim: “Ve hakikaten ben üniversitenin ilk yılında örgütlendim. Beni alın dedim, n’apıyorsanız yapın. ‘Eti sizin, kemiği benim’ hesabı.”
Duygu, Korkmaz’ın verdiği güvenli çevresinde yarattığı etki konusunda şöyle diyor: “Sadece biz de değil, diğer örgütler, çeşitli dergi çevrelerinden öğrencilerin hepsi çok saygı duyardı Korkmaz’a. ‘Abi’ derlerdi. Herkesin gözünde dediği dinlenir, güvenilir, cesur biriydi.”
Duygu’ya, ‘Korkmaz deyince aklına gelen 3 şey ne?’ diye sordum, şu yanıtı verdi: “Adaletli oluşu. Birçok arkadaşı ilgilendiren bir sorun tartışıldığında herkese samimiyetiyle güven verir, eşit bir mesafede durarak büyük bir adalet duygusu uyandırırdı. İkincisi örgütlü mücadeleye bağlılığı. Hayatının merkezi partiydi. Üçüncü olarak da, dostlarıyla içip türkü söyleyen halini hatırlıyorum.”
Korkmaz ile politik çalışmada bulunmuş arkadaşlarından Kayhan Geyik ise, “Onunla yaşamış herkese çok ince bir şey bırakmıştır. Hatalarımızı, yanlışlarımızı, bizi incitmeden, bazen biz bile fark etmeden kavratmaya çalışmıştır” diyor onu anlatırken. Şunları da ekliyor: “Korkmaz abi ile Kuantum tartışmışlığımız da, Recep İvedik konuştuğumuz da olmuştur. Bu ikisinin aynı bünyede uyum içinde olması bile eğlendirir insanı.”
Korkmaz’ın en çok sevdiği sanatçı Cengiz Özkan’dı. Erkan Oğur, Erdal Erzincan ve Müslüm Gürses’i de severdi.
Cengiz Özkan’a duyduğu sevgi, sonra öfkeye dönüşmüştü Korkmaz’da. Nedeni Erdal Saran anlatıyor: “Korkmaz Cengiz Özkan’ı normalde çok severdi. Ancak Cengiz Özkan Pusat diye bir dizi de oynadı, Show TV’de. Orada gerici bir akıl hocasını canlandırıyordu. Bunun üzerine onun kasetlerini kırmıştık beraber.”
Korkmaz’ın bazı spot cümleleri de arkadaşlarını güldüren ayrıntılar arasındadır. Çağrı Sarı, onlardan birini gülerek aktarıyor: “Biz bulgur pilavı ile büyüdük. Bu kasları, bu kafayı petibörlerle, petit danonelerle yapmadık.”
Korkmaz’ın mütevazı kişiliğine birçok arkadaşı tanıktır. Ama, partisinin verdiği yeni sorumluluklardan da heyecan duyardı. Duygu Ayber, şaka ile karışık olarak “Bi GYK olamadık ya” dediğini aktarıyor gülerek.
Sonraki yıllarda Korkmaz’ın örgütlediği Duygu, Antalya il gençlik yönetimine girer, Korkmaz da EMEP’in son kongresinde genel yönetim kurulu üyeliğine seçilir.
Arkadaşları Korkmaz’ın bu görevden ötürü çok gururlandığını ve kendisini geliştirmek için daha fazla okumaya yöneldiğini anlattılar.
Korkmaz’ın en çok sevdiği şiir, Edip Cansever’in ‘Mendilimde Kan Sesleri’dir. Bir arkadaşı onu, “Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar/Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar” dizelerini söylerken, bir başkası da, “Gülemiyorsun ya, gülmek/Bir halk gülüyorsa gülmektir/Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.” dizelerini söylerken hatırlıyor.
Korkmaz’ın okuduğu son kitap hangisiydi? Söz yine Erdal Saran’da: “En son okuduğu kitap ‘M. İlin ve E. Segal’in ‘İnsan Nasıl İnsan Oldu’ idi. Ben vermiştim.”
“Korkmaz sinemada dünyasından ise Kadir İnanır ve Türkan Şoray’ı severdi.” diyor Erdal Saran ve ekliyor: “Klasik bir adamdı. Severek izlediği tek dizi de Behzat Ç.’ydi. Behzat Ç.’nin oyuncularını beraber gittik, Ankara’da bulduk. Hatta Akbaba ile fotoğrafımız da var. Kızılay’da onunla bira içmiştik.”
Korkmaz’ın gönül hayatının nasıl olduğu sorusuna ise arkadaşlarının verdiği genel yanıt, ‘O konuda ketumdu’ oluyor. Arkadaşlarından bazıları, hayatının bazı dönemleri için ‘şöyle bir sevgilisi vardı’ diyor, o kadar.
Arkadaşları ayrılmış olduğunu bildikleri sevgilisini cenazede gördüklerini de anlattılar. Dediklerine göre biraz geride duruyormuş ve çok ağlıyormuş.
Korkmaz Tedik gençlik yöneticiliği sonrasında işçi çalışmasına yoğunlaşmıştı. Erdal Saran, “Eskişehir’de Birleşik Metal-İş’e üye oldukları için işten atılan Isı Cihazları Fabrikası’nda (ICF) direnişe geçen işçilerin direnişinde onunla birlikte çalıştık” diyor ve ekliyor: “Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi'nde kurulu bulunan OMK Kağıt ve Karton fabrikasında Selüloz-İş’e üye oldukları için işten atılan işçilerin 92 gün süren direnişi boyunca da Korkmaz her gün oradaydı.”
Ankara Katliamı’nın ardından Eskişehir’de düzenlenen anmada konuşan Selüloz-İş Sendikası Eskişehir temsilcisi Bülent Lampir, OMK direnişi boyunca Korkmaz Tedik’in kendilerini yalnız bırakmadığını anlattı: “Korkmaz 92 gün boyunca çadıra geldi. İşçinin, emekçinin dertleriyle dertlendi. İş yerlerindeki bütün arkadaşlarımız kendisini saygıyla anıyor. Buradan ailesine başsağlığı diliyoruz. Sizin Eskişehir’de de evlatlarınız var. Korkmaz Tedik nasıl evladınızsa fabrikalarda yüzlerce evladınız var.”
Eğer Korkmaz bu sözleri duyabilseydi, büyük bir keyif ve gururla “işte bu” derdi.
* Bu yazı, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'ün, 10 Ekim 2015 Cumartesi günü Barış Mitingi'ne giderken katledilenlerin unutulmaması için hayata geçirdiği Barış Portreleri projesi kapsamında hazırlanan 101015ankara.org sitesinden alındı.
© Tüm hakları saklıdır.