02 Mart 2019 13:30
Gonca Tokyol
Midilli-İstanbul
“Burada sokaklarda yatan insanlar var, çocuklar ve kadınlar ana limana ulaşmak için saatlerce yürüyorlar…”
2015’te, arkadaşlarıyla Ayvalık’ta geçirdiği birkaç günlük tatilden sonra değişiklik olsun diye Yunanistan’ın Midilli adasına giden kız kardeşimin sesi dehşetle doluydu. Suriye’deki çatışmaların en şiddetli olduğu dönemlerden biriydi ve her gün yüzlerce sığınmacı Avrupa’ya açılan kapı olarak gördükleri Midilli’ye ulaşmak için Ege denizini geçiyordu.
Takvimler 18 Mart 2016’yı gösterdiğinde ise sınır kapılarının kapatılmasından çok kısa bir süre sonra, Avrupa Birliği ile Türkiye sığınmacı krizinin çözümü konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu. Anlaşmaya göre Türkiye, 20 Mart'tan itibaren Yunanistan'a ulaşan ve sığınma başvuruları reddedilen kişileri geri alacaktı. Bunun karşılığında da AB ülkelerine Türkiye’den bir sığınmacı yerleştirilecekti. Böyle olmadı. Anlaşmanın üzerinden yaklaşık 3 yıl geçtikten sonra, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri, T24’ün ‘AB’nin sığınmacı anlaşması konusunda üstüne düşeni yaptığını düşünüyor musunuz’ sorusuna, “Hayır, AB anlaşılanların tamamını yerine getirmedi. Bu konudaki en büyük eleştirim, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların geniş kapsamlı bir şekilde yeniden yerleştirilmesi sözünü tutmamış olmamız” cevabını verecekti.
Ankara ile Brüksel arasında imzalanan anlaşma, takip eden dönemde sığınmacı krizine kapsamlı ve kalıcı bir çözüm getirmese de; geri gönderme koşullarının değişmesiyle birlikte Türkiye’den Yunan adalarına geçen sığınmacıların sayısı dramatik bir şekilde azaldı. Birleşmiş Milletler verilerine göre, 2016’nın ilk ayında Ege denizini geçerek Yunanistan’a ulaşan sığınmacıların sayısı 67 binden fazlaydı; bir sonraki ay 57 bine, sonrasında da 26 bine geriledi. AB ve Türkiye anlaşmaya imza attıktan sonraki ay (Nisan 2016) sadece 3 bin 650 kişi Ege denizini geçmişti. Sayı yılın ilerleyen aylarında giderek azaldı, yer yer bin 500’e kadar geriledi.
Tam da bu dönemde büyük ölçekli sivil toplum örgütleri (NGO), Yunan adalarındaki deniz operasyonlarına teker teker son vermeye başladı. 2016’nın sonuna doğru, sığınmacı krizinden en çok etkilenen noktalardan biri olan ve hâlâ daha binlerce sığınmacıya ev sahipliği yapan Midilli’de sadece birkaç NGO faaliyet göstermeye devam ediyordu. Anlaşmadan sonraki iki ay boyunca denizde neredeyse hiç hareketlilik olmaması, aralarında Sınır Tanımayan Doktorları’n (MSF) da bulunduğu birçok organizasyonun operasyonlarını kısmen ya da tamamen sonlandırmasıyla sonuçlansa da, geçişler bir süre sonra yeniden artarak devam etti. 2017’de yaklaşık 30 bin kişi deniz yoluya Yunanistan’a geçerken; geçen yıl ise bu sayı 32 bine çıktı. 2019’un ilk iki ayında kötü hava şartlarına rağmen deniz yoluyla 3 bin 333 sığınmacı Yunanistan’a ulaşırken; bunların bin 462’sinin rotası Midilli’ydi.
Yaklaşık 90 bin kişilik nüfusuyla 2015’in başından beri yüzbinlerce sığınmacının geçiş noktası olan Midilli’de, an itibariyle 7 binden fazla sığınmacı bulunuyor. Adadaki ana kamp olan ve binlerce sığınmacının yaşadığı Moria’daki koşullar, birçok sivil toplum kuruluşu tarafından ‘cehennemden farksız’ olarak nitelendiriliyor. Türkiye’den geçişlerin devam ettiği adada sığınmacılara yardım etme sorumluluğu geride kalan birkaç ‘butik’ NGO’nun omuzlarında.
Adanın kuzeyinde faaliyet gösteren Lighthouse Relief de bu organizasyonlardan biri. Eylül 2015’te Midilli’nin kuzeyindeki Skala Sikamineas’ta bir araya gelen bir grup gönüllünün kurduğu ve adını yakınlardaki Korakas’ta bulunan deniz fenerinden alan LHR, hem adada hem de Yunanistan ana karasındaki Ritsona kampında faaliyet gösteriyor. Midilli'de, Türkiye’den yola çıkan tekneleri gözlüyor ve tespit etmelerinin ardından karaya güvenli bir şekilde çıkmalarına yardım ediyorlar. Aynı zamanda da kuruldukları yer de olan, 150 kişilik nüfusuna rağmen son 4 yılda yüzbinlerce sığınmacıya kısa süreli de olsa ev sahipliği yapan Skala Sikamineas’taki Stage 2 (İkinci Aşama) kampında sığınmacıları kısa süreliğine ağırlıyorlar.
Organizasyon, 2018’te 7 bine yakın sığınmacıya yardım etti. Ege denizini geçerek Midilli’nin kuzeyine ulaşanların sayısının bir önceki yıla göre yüzde 50 arttığı tespitinde bulunuyorlar. 2019’un ilk iki ayında, kötü hava şartlarına rağmen adaya gelenlerin sayısına baktıklarında, yılın ilerleyen günlerinde bu sayının daha da artmasını bekliyorlar. Her türlü duruma hazırlar ancak medyanın ve beraberinde de insanların duruma yönelik azalan ilgisi, onları maddi olarak zorluyor. LHR Acil Durum Koordinatörü Farshad Shamgholi, “Gözetleme ve kıyıya çıkarmaya odaklanan adadaki son kuruluş olarak bu çalışmalarımıza yılın geri kalanında da devam etmek istiyoruz ama yardımınıza ihtiyacımız var” sözleriyle durumu özetliyor.
Yaklaşık bir hafta önce Global Giving üzerinden bir kampanya başlattılar. Bir ay içinde 30 bin dolara ulaşarak, adada yaptıkları işlerin sürmesini en azından bir süreliğine de olsa garanti altına almak istiyorlar. Amaçları, sığınmacıları denizde tespit edip onları güvenli bir şekilde kıyaya çıkarmaya, onları geçiş kampında kuru kıyafetler, atıştırmalıklar ve kocaman birer gülümsemeyle karşılamaya ve tek geçim kaynağı turizm olan adanın sakinlerini oldukça mutsuz eden, aynı zamanda da çevre kirliliği yaratan kuzey sahillerindeki can yelekleri ile batan botları temizlemeye devam edebilmek.
LIGHTHOUSE RELIEF'E SİZ DE GLOBAL GIVING ÜZERİNDEN YARDIM EDEBİLİRSİNİZ.
Lighthouse Relief ekibi ve Skala Sikamineas sakini Anna’yla adadaki son durumu, yıllar içinde nelerin değiştiğini ve değişmediğini, neler yaptıklarını ve neye ihtiyaçları olduğunu konuştuk.
Farshad Shamgholi, adadaki durumun dünyanın dört bir yanındakilerin gözünde ‘normalleştiğini’ düşünüyor. Aylan Kurdi’nin fotoğrafının birçok gazetenin ilk sayfasında yer almasının ardından birçok gönüllünün Midilli’ye geldiğini ve bağışların arttığını hatırlatıp şimdiki durumla kıyaslıyor:
“Medyanın büyük bir ilgisi vardı, bu da nasıl ilerleyeceğimize dair uzun erimli bir öngörüde bulunmamız için bir bütçe ve bir çeşit güvenli bir fon oluşturmamızı sağladı. Ama yavaşça bu durum normalleşti ve artık aynı etkiyi yapmıyor. Artık eskiden olduğu kadar ilgi çekici değil. Sanırım insanların ilgisi dünyanın farklı yerlerindeki başka olaylara kaydı. Bu sebepten de 2015’e kıyasla aldığımız fon gerçekten çok düşük. Bu da bizi oldukça zor bir duruma sokuyor çünkü bir ay sonrası için bile önümüzü göremiyoruz.”
2016’dan beri adada faaliyet gösteren irili ufaklı çok sayıda NGO’yle çalışan Shamgholi’nin medya ilgisinin adadaki duruma yardımı konusundaki yorumu gerçek dışı değil. Hem kendisi, hem de Avusturya’dan ekibe dahil olan 26 yaşındaki Jonas ile an itibariyle Midilli’deki ikinci turunu yapan 24 yaşında Catarina, adadaki durumdan ilk olarak gazete ve televizyonlarda gördükleri üzerinden haberdar olmuş. Jonas, 2015’te haberleri ilk okumaya başladığında, “Tamam, bir sorun var ama Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler diğer yerel yetkililerle birlikte bununla ilgilenecektir” diye düşünmüş ama beklediği gibi olmamış:
“Onlara güvenmiştim. Ancak kısa bir süre sonra insanların her gün ölmeye devam ettiğine dair haberler okuduğumu ve bir şeylerin yolunda olmadığını fark ettim. İlk başta çaresiz hissettim. Nasıl yardımcı olabileceğimin yollarını aramaya başladım ancak bu durumda kişisel olarak nasıl bir etki yaratabileceğimi bulmam bir süre aldı.”
Yaklaşık bir ay önce geldiği adada, gönüllülüğün gerektirdiği işlere adapte olmakta bir sıkıntı çekmemiş ama sığınmacıların ana geçiş güzergahı olan kuzey sahilde daha fazla organizasyonun operasyonlara devam ettiğini ve yetkililerle dirsek teması içinde çalıştıklarını düşünüyormuş; sadece iki NGO’nın faaliyette olduğunu görünce şaşırmış.
Portekiz’de makine mühendisliği masterını bitirmesinin ardından Midilli’ye gelen Catarina da adadaki duruma yardımcı olmak istediğini 2015’ten beri biliyormuş. Daha önce burada bulunan bir arkadaşının önerisiyle LHR’la iletişime gelmiş ve Kasım 2018’de adaya ulaşmış. İlk plan sadece 3 hafta kalmakmış ancak adaya geldiği anda ‘bunun yeterli olmadığını’ anlamaya başlamış. “Medya buradaki durumu unutmuş olsa da insanlar gelmeye devam ediyordu ve ilk günden itibaren burada devam etmek zorunda olduğumu hissediyordum” diyor. Kalışını 3 haftadan 5 haftaya uzatmış ve işleri yoluna koymak için eve dönerken, geri döneceğini bildiği için çantasını Skala’da bırakmış. Aslında 1 aylığına geri dönmüş ama şimdiden 2 aydır adada ve en az iki ay daha kalmayı planlıyor. Midilli’ye ilk geldiğinde ve sığınmacılarla çalışmaya başladığında neler hissettiğini soruyorum, “Çok güçlü ve aynı zamanda rahatsız edici bir his” diye söze başlıyor ve devam ediyor:
“Her şey çok hızlı oluyor; sadece çok çabuk bir şekilde tepki verecek kadar vaktin var, ne hissediyorsan onu ertelemek zorundasın. Ama sonrasında tüm bu kahredici hislerin hepsi bir anda seni vuruyor. Rahatlama ve mutlulukla başlıyor, bıkkın ve güçsüz hissederek son buluyor. Çünkü o noktadan sonra gelecekleri üzerinde herhangi bir etkin olmuyor. Bu umutsuz ve belirsiz yolculukta nereye doğru yola çıktıklarını biliyorsun ve artık bu senin ellerinde değil.”
Karaya çıkmalarına yardımcı oldukları sığınmacılar ile gönüllüler arasında çoğu zaman ortak bir dil olmuyor. Aralarında Arapça ve Farsça bilenler var ancak iletişim büyük çoğunlukla gülümsemeler ve ilk güven kazanıldıktan sonraki kucaklaşmalar üzerinden yürüyor. Catarina, adaya gelen ailelere baktığında kendi ailesini gördüğünü söylüyor; “Onlar sadece sıradan, normal aileler ama çaresizler. Onları bir yere götürmeyen bir yolu seçmek zorunda kalmışlar ve çocuklarının geleceğini ellerinde tutuyorlar. Umutsuz bir yerdeler ve yeniden başlamak zorundalar.”
Çocuklar, sığınmacı krizinden en çok etkilenenlerin başında geliyor. Jonas’a, Midilli’ye geldiğinden bu yana en çok aklında kalan anı sorduğumda, adanın kayalık kuzey sahili Korakas’ta katıldığı ilk karaya çıkarma operasyonunu hatırlıyor:
“Bir şişme bot tespit ettik ve gönüllülerden biriyle birlikte tekneyi yönlendirebilmek için kıyıya indik. Orası kayalık ve tehlikeli bir bölge. Vardığımızda kıyıya ulaşmışlardı, insanlar oldukça sakindi ama botta çok fazla çocuk vardı, küçük çocuklar, 3 yaşından küçük yaklaşık 10 çocuk. İnsanlar karaya çıkmalarına yardım etmem için bana çocuklarını uzatmaya başladılar. Botun diğer ucunda ise çok yaşlı bir çift vardı. Kadın çok yorulmuştu ve hipotermikti, bayılmak üzereydi.
"O anı unutmam mümkün değil çünkü küçük çocukların ve yaşlıların olduğu bir aileydi, muhtemelen bütün bir hayatlarını şimdiye kadar tek bir yerde geçirmişlerdi. Ancak o kadar çaresizdiler ki, ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. Ayrıca, Ege denizini geçtikten birkaç dakika sonra bebeğini hiç tanımadığın bir insana uzatmak da büyük bir cesaret gerektiriyor.”
FOTO GALERİ - Midilli'deki gönüllülerden çağrı: İhtiyaç duyanları destekleyebilmek için yardımınıza ihtiyacımız var!
Catarina, insanların Midilli’de yaşananlara inanamadığını düşünüyor. Ona göre insanlar, sığınmacıların evlerinden ayrılmaya karar verecek kadar çaresiz olduğuna inanmıyor:
“Eğer burada olsalardı küçük çocukların soğuktan bayıldığını, annelerin denizi geçtikten birkaç gün sonra doğum yaptığını ve hem öncesinde hem o esnada hem de sonrasında cehennemi yaşadıklarını görebilirlerdi. Benimle, seninle, bizimle onlar arasındaki tek fark, onların orada, bizim burada doğmuş olmamız. Bunu kimse kendisi seçemez, bu adil değil.”
LHR ekibi, adadaki ana kamplarda faaliyet gösteren diğer organizasyonlarla karşılaştırıldığında; sığınmacılarla görece daha az vakit geçiriyor. AB-Türkiye arasında imzalanan anlaşma sonrasında bir ‘toplama kampı’na dönüştüğünü düşündükleri Moria’daki faaliyetlerini sonlandırmışlar. Şu anda sadece kıyıya yaklaşan botları gözlüyor, kıyıya çıkmaları için yardım ediyor ve sonrasında da polis otobüsleriyle ana kampa gönderilene kadar onları Stage 2’de ağırlıyorlar. Farshad Shamgholi, o saatleri şöyle anlatıyor:
“İnsanları transit kampımıza aldığımızda ve onlarla birkaç sat geçirdiğimizde aramızda duygusal bir bağ kurulmuş oluyor. Polis otobüsü onları Moria’ya götürmek için geldiğinde ve onları bindirdiğimizde, aşağıdan el sallıyoruz ve onlar da güvende oldukları için gülümsüyorlar; o birkaç saniyelik anları hayatımın sonuna kadar hatırlayacağım. İnsanların kamptan mutlu bir şekilde ayrıldığını görmek paha biçilemez bir his.”
Peki ya ada halkı son yıllarda yaşananlarla ilgili ne düşünüyor? 2016 yazında adaya gittiğimde, sorun sığınmacı krizi boyutunu kısmen yitirmişti, ancak geçiminin büyük bir bölümünü turizm üzerinden sağlayan adada yerel halk zor durumdaydı. Özellikle adanın kuzeyindeki otellerdeki doluluk yüzde 80’e varan oranlarda azalmış, Mytilene Havalimanı verilerine göre adaya hava yoluyla gelenlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 70’e yakın gerilemişti.
TIKLAYIN - Ege’de bir yalnız ada Midilli: Pişman değiliz, ama üzgünüz
Lighthouse Relief, sığınmacıları karaya çıkarmanın yanı sıra gözetleme ve yardım faaliyetlerinden geri kalan zamanlarda adanın kuzeyindeki sahillerde biriken can yeleklerini ve şişme botları da temizliyor. Yıllardır hem onları hem de sığınmacıları ağırlayan adaya olan borçlarını bir şekilde ödemeye çalışıyorlar. 27 yıldır Skala Sikamineas’ta yaşayan Anna Karaceorgiou'ya göre, adayı kurtaran şeylerden biri sivil toplum örgütlerinin ve gönüllülerin gelişi olmuş. İlk günleri şöyle anlatıyor:
“İlk önce bir-iki, en fazla 5 bottu. Ama Temmuz geldiğinde, onlarcasını görmeye başladık. Islak ve korkmuş bir sürü çocuk vardı. Çocuklar, en büyük problem bu. İnsanların, kadınların, çocukların, yaşlıların, hastaların buradan çıkıp Mytilene’ye yürümelerini izledik. Köydeki bazılarımız, onlara yardım etmemiz gerektiğini söyledik. Elimizdeki kıyafetleri, ayakkabıları, bulabildiğimiz her şeyi onlara verdik ama insan akını hiç durmadı, bizim için çok zordu.”
Eylül ayında ilk gönüllüler gelmiş, 5 kişi. Gönüllülüğün ne demek olduğunu bile bilmiyorlarmış; gelenlere sorduklarında “Yardım için buradayız” cevabını almışlar. Bunları anlatırken gülüyor Anna, çünkü gönüllüler geldiğinde kendisi için eve dönme vaktinin geldiğini düşünmüş:
“Onlara, o zaman ben eve gidiyorum, hoşçakalın dedim. Ama bana kalmam gerektiğini söylediler. Gelişleri yine de bir mucize gibiydi. Onlar geldikten sonra yeterince uyumaya, yemek yemeye başladım. Gönüllüler insanları aldılar, otobüsle götürülmelerini sağladılar; sahili, köyü ve yolları temizlediler.”
Midilli'ye ilk vardığı zamanla şu an arasında geçen 3 senede nelerin değiştiğini bir de Farshad Shamgholi'ye soruyorum. Lighthouse Relief ve adada kalan birkaç organizasyonun çok küçük bütçelerle operasyonlarına devam ettiğini söylüyor. Gelirlerinin büyük bölümü eski gönüllülerden geliyor. Shamgholi, "Sürekli bütçeler ve fonlarla uğraşıyoruz. Bu, endişe verici. İnsanların hayatını kaybetmesini önlemek için elimizden geleni yapıyoruz ama bunu ne kadar devam ettirebileceğimize dair bir garantimiz yok. Bu da tabii ki iyi hissettirmiyor" diyor. Eğer ada kalan birkaç NGO da buradan ayrılırsa neler olacağına dair pek de bir fikrinin olmadığını ekliyor: "Her gün çok sayıda bot gelmeye devam ediyor ve tabii çok sayıda insan da; eğer burada olmazsak, muhtemelen etkileri yıkıcı olur."
Peki, bu sürece yardımcı olmak için biz ne yapabiliriz? Catarina, "Eğer burada olamasanız bile operasyonlarımızı desteklemek için her zaman bağışa ihtiyacımız var" diye başlıyor söze: "Aynı zamanda da kıyafetlere ihtiyacımız var, özellikle de Stage 2 kampında dağıtmak için küçük erkek kıyafetlerine ve çocuk giysilerine. İnsanlara sığınmacı krizinin hâlâ bir gerçeklik olduğunu göstermemize yardım edin, bu savunmasız insanların güvenli bir şekilde karaya ulaşmalarını sağlamak bizim görevimiz."
Jonas ise aynı soruyu bir süre önce kendisine sorduğunu hatırlıyor: Sığınmacılara yardım etmek için ne yapabilirim? LHR'la çalışmaya başladıktan sonra bunun bir sürü yolu olduğunu görmüş: "İlk olarak LHR gibi sivil toplum örgütlerine bağış yapabilir ya da buraya gelip yardım edebilirsiniz" diyor ve devam ediyor:
"Sığınmacıların varış noktalarında onlara 'istenmeyen kişiler olmadıklarını' göstermek de çok önemli. Vardıkları ülkede konuşulan dili öğrenmelerine yardımcı olun, onların yerlilerle kaynaşmalarına olanak sağlayın ve yeni topluluklarına alışmaya çalışırken onlara elinizi uzatın. Ve tabii ki bu durumu kendi çevrenizde de konuşun. Bunu değiştirilemeyecek, olağan bir durum olarak görmeyin; tartışmaların bir parçası olun, bunu gündeme getirin ve sonu gelecekmiş gibi gözükmeyen bu sorun çözme sürecinin bir parçası olun."
LIGHTHOUSE RELIEF'E, GLOBAL GIVING ÜZERİNDEN DESTEK OLABİLİRSİNİZ.
Altyazı için tıklayınız: Midilli'deki gönüllülerden çağrı: Hayati çalışmamızı devam ettirmek ve ihtiyaç duyanları destekleyebilmek için yardımınıza ihtiyacımız var!
*Editörün notu: Haberin yazımı ve Midilli'den gelen içeriklerin koordinasyonu için Nick Powell'a teşekkürler.
© Tüm hakları saklıdır.