02 Haziran 2021 10:33
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cengiz İnşaat tarafından Rize'nin İkizdere ilçesinde yapılmak istenen taş ocağını hatırlatarak Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a çağrıda bulundu. Erdoğan'ın 2017 yılındaki, "İstanbul'a ihanet ettik ben de bundan sorumluyum" ifadesini hatırlatan Akşener, "İkizdere’de doğayı korumak için, canla başla mücadele edenlere, destek olacaksın. Madem Rizelisin, Gelin Hanım’ın adım atmasını beklemeyeceksin, önce sen davranacaksın. 'Rize’nin doğasını birkaç rantçıya yedirmem' diyeceksin. Madem Rizelisin, İstanbul’a ihanet ettiğin gibi, Rize’ye ihanet etmeyeceksin" dedi.
Öte yandan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, açıkladığı pandemi tedbirleri üzerinden eleştirilerde bulunan Akşener, "Ya işini yap ya da sandığı getir, biz de memleketi hak ettiği gibi yönetelim" çağrısında bulundu.
Akşener, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ilgili ortaya attığı iddiaları üzerinden Erdoğan'a bir kez daha seslenerek eleştirilerde bulundu. "Geçen hafta Erdoğan'ı uyardım bağımsız bir yargı süreci derhal işletilsin dedim. O ne yaptı? Küçük ortağına uydu, gitti kefalet koydu. Toplum vicdanını rahatlatmak yerine kendisini tartışmaların odağı yaptı. Bu işler bir kişinin ortaya çıkıp kefalet koymasıyla olmaz. Devlet böyle yönetilmez" diyen Akşener, "Çalışma arkadaşlarına bir an önce çekidüzen ver" dedi.
Sedat Peker'in kardeşi Atilla Peker'in iddialarının ardından canlı yayında hukuk sistemini eleştiren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün isim vermeden cevap vermesini hatırlatmasına değinen Akşener, "Bu iki bakan nasıl oluyor da bakanlar kurulunda birbiriyle konuşmuyor? Bu nasıl bir devlet yönetme anlayışıdır! Bu işin laçkalığının bir an önce önüne geçin" diyerek Erdoğan'a seslendi.
Akşener sözlerinin devamında da, "Sayın Erdoğan samimiyetle söylüyorum, durum tahmininizden vahim, vahim, vahim. İçişleri Bakanı'nın kenara çekilmesinde faya vardır. Delilleri toplayacak kolluk gücünün rahatlatılması yargının siyasi baskı hissetmeden görevini yerine getirebilmesi için adalet mekanizmasının gölgesiz işletilmesi için bu şarttır" dedi.
Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Maalesef Türkiye cami açılışında bile milleti bölmeyi başaran bir zihniyetle yönetiliyor. Bu kirli zihniyet ne zaman sıkışsa milletimizi bölmeye çalışıyor. Toplumsal ayrışmadan gerilimden besleniyorlar. Bunun son örneğini Taksim Camii açılışında yaşadık. "
"Bu çirkin anlayışın milletimize verecek bir şeyi olamaz. Buradan zerre utanmadan Allah'ın huzurunda nefret kusanlara camiye gıybet sokanlara gündem değiştirmek için ecdadına lanet okuyacak kadar küçülenlere inat istiklal ordularının baş kumandanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü bir kez daha rahmetle anıyorum."
"Bir insanın şahsi menfaatleri Allah korkusunun önüne geçerse o insan her şeyi yapar. Şahsi menfaatleri için gıybetten, kul hakkı yemekten çekinmeyenler günahta da sınır tanımazlar. İhtiyaç olur iftira ederler, ihtiyaç olur yalan söylerler. nitekim temel görevi iktidarın yalanlarına gerçeklik uydurmak olan TÜİK hafta başında aziz milletimize büyük bir müjde verdi. Gözümüz aydın büyümüşüz! Açıklamayı yapan TÜİK olduğu için biz de doğal olarak bu büyümeyi bir inceleyelim dedik. Beş çeyrek negatiften sonra net ihracat da az da olsa pozitif katkı yapmış. Elbette bunları sevindirici buluyoruz ama bazı şeyleri sorgulamak zorundayız. Milletimiz bu büyümeyi hissedebilmiş mi? Hayır. Mesela son bir yılda işsiz sayımız neden 2.5 milyon kişi artarak 10 milyona ulaşmış? Cevap yok. Bizden çok daha düşük oranda büyüdükleri halde birçok ülke pandeminin olumsuzluklarını bizden çok daha hafif yapıyor. Çünkü o ülkelerde ülkeler çok ciddi hibe desteği verdiler. Bizde ise iktidar sırf büyüyeceğiz diye hem ayrım tedbirlerle insanlarımızın sağlığını tehlikeye attı hem de direkt yardım yapmayarak insanlarımızı geçim sıkıntısıyla baş başa bıraktı. Bu çarpık anlayışının etkilerini büyüme rakamlarını incelediğimizde görebiliyoruz. Milli gelirimizi gelir yöntemiyle incelediğimizde ücret ödemelerinin GSYH içindeki payının 2014 yılının ilk çeyreğinden bu yana en düşük seviyeye geldiğini görüyoruz. Bir başka deyişle ücretli çalışanlar pastadan son 7 yılın en küçük payını almışlar. Ayrıca bu büyümenin krediyle finanse edildiğini de atlamamak gerekiyor. "
"Geçtiğimiz pazartesi günü Erdoğan pandemi tedbirlerindeki yeni dönem için kürsüdeydi. Milletçe cevabını beklediğimiz bir çok soru vardı. Net bir aşı takvimi oluşturulmuş mu? Oluşturulmamış. Turizm hareketliliği ve konaklamalar ilgili ne gibi kısıtlamalar var belli değil. Yurt dışına çıkışlardan 65 yaş üstü vatandaşlarımızın durumundan, telafi eğitiminden bahsedildi mi? Hayır. Her zamanki gibi bolca hamaset birkaç tane de yarım yamalak tedbir var. Ben merak ediyorum bu kapanma kararlarının bilimsel bir temeli var mıdır, bilim kurulunun bu konuda bir çalışması olmuş mudur. İktidarın artık bir şeyin farkına varması gerekiyor. Bir karar alma yetkisine sahip olmak alınan kararı hiçbir açıklama yapmadan hiçbir mantığa dayandırmadan kafaya göre uygulamak anlamına gelmez. Modern bir devlette her kararın rasyonel bir açıklaması olur. Böyle pandemi yönetilmez. Sayın Erdoğan iş yapıyor gibi görünmek için şekilden şekilde girmek için artık vazgeç. Aldığın abuk sabuk kararlarla zor duruma düşen insanlarımızı daha fazla zor duruma düşürme. Ya işini yap ya da sandığı getir, biz de memleketi hak ettiği gibi yönetelim."
Burhan Şeşen: Gözünü yumma müziğe sahip çık, gözünü yumma sahneye sahip çıkAkşener kürsüyü sanatçı Burhan Şeşen'e bıraktı. Şeşen şu açıklamalarda bulundu: "Ey bu ülkeyi yönetenler, bir ayrılık sonrasında ya da bir aşk acısı çektiğine hiç mi bir şarkımız size teselli olmadı, bir ağıta bir bozlakla hiç mi hüzünlenmediniz, bir düğünde hiç mi halay başı olmadınız, dağ başını duman almış marşını da mı okumadınız; müzisyenler gerçekten özel insanlar. Ben hala bu yaşında bir şarkıyla dünyayı güzelleştirebileceğime inanıyorum. Çok ütopik ama bizler de sizler gibi her şeyi barış oyluyla uzlaşmayla demokrasi sınırları içerisinde çözmeye çalışıyoruz. Gençler yeni bir akım başlattılar, bu sözlerle konuşmamız noktalayacağım, gözünü yumma müziğe sahip çık, gözünü yumma sahneye sahip çık."
|
"Onlar soğanları döktüler anında haklarında işlem başlatıldı ama bu soğan depoda kalmış en fazla 10 gün sonra çürümeye başlayacak. Bunu tüketici satın alamıyor, yetiştiren üretici satamıyor. Böyle bir ucube sistem olabilir mi? Rahmetli Müslüm Baba gibi, yansın bu dünya! Zaten bu dünyayı yakarsa garipler yakar. Ahan da bu soğan yakacak soğan!"
"Kabinenin yıldızı alan uzmanlığında damadının tahtını sallayan Tarım Bakanın geçen hafta hataya gelmiş ziraat odası başkanıyla oturup çay yemek yemiş, çay kahve içmiş, ama çiftçiye uğramamış. Bir de soranlara utanmadan güvenlik nedeniyle uğramadı demişler. Çiftçinin arasında olmayı güvenlik sayan bir Tarım Bakanı var! Bu işte yolun sonu görünüyor. Allah aşkına çiftçiden kaçan Tarım Bakanı olabilir mi? Kürsüden terörist ilan ettiğiniz yetmedi, şimdi de bu memleketin çiftçisini, güvenlik sorunu olarak mı görüyorsunuz? Zihniyetiniz batsın. Yazıklar olsun."
"İkizdere’de doğayı korumak için, canla başla mücadele edenlere, destek olacaksın. Madem Rizelisin, Gelin Hanım’ın adım atmasını beklemeyeceksin, önce sen davranacaksın. “Rize’nin doğasını birkaç rantçıya yedirmem.” diyeceksin. Madem Rizelisin, İstanbul’a ihanet ettiğin gibi, Rize’ye ihanet etmeyeceksin."
"Rize’de çay üreticileri isyanda. Sözüm ona, Rize’nin oğlu ama, kayınbiraderden tık yok. Yakında, onları da terörist ilan ederse şaşırmayın. Son 5 yılda, çay ithalatı arttıkça arttı, ihracatımız ise yüzde 30 düştü. Yani Sayın Erdoğan’ın hemşerileri daha az, başka ülkelerin çay üreticisi daha çok kazanıyor. Tarım Bakanlığı raporu diyor ki, “Üretim maliyetleri yüksek. Üreticimiz bu fiyatlarla başa çıkamıyor.” Bunu bizzat bakanlık söylüyor. Söylüyor ama, ne yapıyor? Sıfıra sıfır, elde var sıfır. Bundan 10 yıl önce, yani 2011’de, çay alımına, kilo başına 12 kuruş destek veriliyordu. Dolar üzerinden hesaplarsak, destek, kilo başına 7 sentti. Bugün ne kadar destek veriliyor? Kilo başına 13 kuruş. Yani, kilo başına 1 buçuk sent. Yani, Destek, Türk parasıyla arta arta 1 kuruş artmış. Amerikan parasıyla da, neredeyse 5’te birine düşmüş.
Peki hayat şartları nasıl? Enflasyon hesabı yaparsak, 10 yıl önceki 100 liranın değeri, bugün 280 lira. Aynı 10 yılda, mesela Sayın Erdoğan’ın maaşı 3 kat artmış. İşçi maliyetleri 4 katına çıkmış. Ama, 10 yılda çaya verilen destek, dolar bazında azalmış, Türk lirası bazında ise, sadece 1 kuruş artmış. Böyle haksızlık, böyle vicdansızlık olur mu? Enflasyona göre hesaplarsak, bugün çaya 33 kuruş destek verilmeli. İşçi maliyetine göre hesaplarsak, destek 50 kuruş olmalı. Dolara göre hesaplarsak, 66 kuruş olmalı."
Peki iktidar ne yaptı? Rizeli Sayın Erdoğan, İkizdere’nin güzelim ormanlarına taş ocağı açmaya çalışan, hem de Rizeli olan o malum müteahhidine, bir otoyoldan, bir yıl için, 2 milyar 150 milyon lira, garanti ödemesi yaptı. Çay üretiminden, 1 buçuk milyon vatandaşımızın karnı doyuyor. 1 buçuk milyon insanımızın, ekmek kapısı için verilen yıllık destek, sadece 180 milyon lira. Bu para, Kuzey Marmara Otoyolu için, bir ayda ödenen para. Yani, 1 buçuk milyon kişiye, bir yılda 180 milyon lira, 5 müteahhite, 1 ayda, 180 milyon lira. Utanmazlığa bakar mısınız? Umursamazlığa bakar mısınız? Sayın Erdoğan; Lafa gelince Rizelisin ama, Rizeliyi düşünmüyorsun. Sonra da, Rize’nin gelini hemşerilerine sahip çıktı diye, küplere biniyorsun. Buradan ilan ediyorum köpürsen de tehditler savursan da sahip çıkmaya devam edeceğim. Sen daha dur senin deyiminle bunlar daha iyi günlerin. Milletin gerçekleriyle daha çok yüzleşeceksin.
'Gelin Hanım sen elsin' dedi ya, valla ben kayınvalidemi çok seviyorum, aynı evde de oturuyoruz senelerdir. Kayınvalidenin tembihi var garip gurebanın yanından ayrılmayacaksın, Rizelinin ardında duracaksın. Onun için kayınbirader de öğrenecek gelin hanımdan öğrenecek.
"Sorun ortada bir an önce çözülmesi gerekiyor ama iktidar kayırmacılıkla beceriksizlik üstüne beceriksizlik yapmaya devam ediyor. Tarım Bakanlığı son 10 yılda markalaşma için ne yapmış? ÇAYKUR'a Ak Parti Rize İl Başkanı'nı atamış. Ne markalaşma be' Bu zihniyete çay üreticilerimizin sorunlarını çözemeyiz. İşte o nedenle ilk seçimde önce bu zihniyeti göndereceğiz. Sonrasında da İyi parti iktidarında çay üreticisinin yüzünü güldüreceğiz."
Buradan Sayın Erdoğan’ı uyarmak istiyorum: Kuraklık, ilk yıl üreticiyi vurur, çiftçiyi perişan eder ama devam eden yıllarda, gelir vatandaşı vurur. Bol maaşlı danışmanların ve Tarım Bakanın, sana nasıl bilgiler getiriyor bilmiyorum ama bize gelen rapor ve veriler, geçen hafta itibariyle, buğday için yüzde 17-18, arpa için yüzde 30, kırmızı mercimek için ise, yüzde 60’lara varan, rekolte kaybı olacağını gösteriyor. Bu ne demek biliyor musun Sayın Erdoğan? Zaten ithalatçı olduğumuz buğday için yeterlilik durumuna göre, ek olarak en az 3 milyon ton; Arpa için, ek olarak, en az 2-2 buçuk milyon ton; Kırmızı mercimekte de, en az 150-160 bin ton, ithalat yapmak demek. Bütün bunlara, Dahilde İşleme Rejimi kapsamındaki, un ve makarna sanayi için ihtiyaç duyulan buğdayı da katalım. Toplamda; 13 - 14 milyon ton Buğday; 3 – 3 buçuk milyon ton Arpa; Yarıya yakın miktarını ihraç etmek üzere, 650 - 700 bin ton civarında, Kırmızı Mercimek ithal etmek demek.
İktidar, hiçbir stratejisi olmadığı için, vizyonsuz ve iş bilmez kadrolarla çalıştığı için, tarımda hayati hatalar yapıyor. Bedelini de önce çiftçimiz, sonra da milletimiz ödüyor. Daha önce, hem de bu kürsüden, süt fiyatları için uyardık, anlamadılar. Açıkladıkları referans fiyatı tutturamadılar. Sonuç maalesef ortada. Süt üreticileri, ineklerini kesimhaneye yolladı. Yine bu kürsüden, “Patates ve soğanlar depolarda çürümesin.” dedik. Bizi, geç de olsa, patatesler, soğanlar, çürümeye başladıktan sonra dinlediler. Orada da, ne kadar patates ve soğan aldıklarını söylemeden, kimlere nasıl dağıttıklarını açıklamadan, işin sadece şovuna kaçtılar. Şimdi de aynı hatayı, kuraklıktan en fazla etkilenen, buğday, arpa, mercimek ve nohut için yapıyorlar.
İşte size sayılar:
Ekmeklik buğdayın, uluslararası piyasadaki değeri, ton başına, 300 dolar artı navlunken, iç piyasadaki fiyatı ise 2300 lira. Onlar ne yaptı? Ton başına, 2250 lira alım fiyatı açıkladılar. Arpanın uluslararası piyasada değeri, 278 dolar artı navlunken, iç piyasadaki fiyatı ise, ton başına 2400 lira. Onlar ne yaptı? Ton başına, 1750 lira alım fiyatı açıkladılar. Kırmızı Mercimek için, ton başına 5000 lira fiyat açıkladıklarında, Gaziantep Borsası’ndaki fiyatı, ton başına 6600 liraydı. Aynı durum nohut, yeşil mercimek için de geçerli. Yani kısacası, hem iç piyasada, hem de dış piyasada, güncel fiyatların altında kalan fiyatlar açıkladılar. Böyle gerçeklikten uzak fiyatlar açıklayınca da, piyasalar, zamanında kur piyasalarının, Damat Bakan’a tepki verdiği gibi tepki verdi ve iç piyasada bütün fiyatlar uçtu.
Neden peki? Çünkü artık tarımsal piyasalar da, bu iktidara güvenmiyor. İçeride kuraklık var. Dışarıda ise, pandemi nedeniyle ihracatçı ülkelerin, ihracat sınırlamaları var. Hal böyleyken, piyasalar, iktidardan güven tesis edici bir açıklama bekliyor. Bu açıklamayı bulamayınca da, şimdiki durum karşımıza çıkıyor. İşin bir başka acı tarafı da şu: Bu hataların aynısını, geçen sene de yaptılar. 2020 yılında, çiftçimizin bir ton buğdayına, 1650 lira verdikten 3 ay sonra, Rus ve Ukrayna buğdayını, tonunu 2100 liradan ithal edip, iç piyasaya, 2000 liradan sattılar. Yani, bizim çiftçimize para kazandıracaklarına, Rus ve Ukrayna çiftçisini zengin ettiler.
"İktidara sormak istiyorum; dahilde işleme rejimi kapsamında ihtiyacınız olan 8.5 milyon ton buğdayı nasıl bulacaksınız? İç piyasada ihtiyaç olan 23-24 milyon ton buğdayı, 7.5 ton arpayı nasıl bulacaksınız? Geçen yıl ithal ettiğiniz 500 ton kırmızı mercimeği nasıl bulacaksınız? Deposu silosu olan büyük alıcılara buğdayla arpayı sezon sonunda şuandaki piyasa fiyatlarından aşağıda vermeyi garanti ederken çayda anlattığımız alım meselesinin aynısı ürününü satıp hemen paraya çevirmek zorunda olan çiftçinin yüzüne nasıl bakacaksınız? Bir torba yemin fiyatının 200 liraya çıkması muhtemelken Et ev süt üreticisi için ne yapmayı düşünüyorsunuz. Son sorun Erdoğan'a; Eğer bir yıl sonunda bir somun ekmek 4 lira olursa milletimizin yüzüne nasıl bakacaksın, suçu o zaman kime atacaksın? Buradan Tarım Bakanı ve beş maaşlı danışmanlara sesleniyorum maden beceremiyorsunuz o zaman bizim dediklerimizi uygulayın telif ücreti de istemiyoruz."
"Son haftalarda yaşananları ibretle takip ediyoruz. Biz meseleye hem içeride hem dışarıdaki itibarı açısından bakıyoruz. Yaşanan çirkinlikleri görmezden gelemeyiz. Geçen hafta Erdoğan'ı uyardım bağımsız bir yargı süreci derhal işletilsin dedim. O ne yaptı? Küçük ortağına uydu, gitti kefalet koydu. Toplum vicdanını rahatlatmak yerine kendisini tartışmaların odağı yaptı. Bu işler bir kişinin ortaya çıkıp kefalet koymasıyla olmaz. Devlet böyle yönetilmez. Bu işler şeffaf ve adil bir biçimde yürütülen yargı süreçleriyle olur. Suçu olan cezasını çeker suçsuz olan da aklanır işinin başına döner. Seni bir kez daha devlet ciddiyetiyle ve makamının sorumluluğuyla hareket etmeye davet ediyorum. Çalışma arkadaşlarına bir an önce çekidüzen ver. İçişleri Bakanlığı'nın Adalet Bakanlığı ile Emniyet Genel Müdür Yardımcısı'nın da İçişleri Bakanıyla medya üzerinden atışması devlet geleneğimize yakışmaz. Siz tek parti iktidarısınız. Ötesinde tek adam rejiminin hakim olduğu bir dönemdeyiz. Bizzat şahsınızın atadığı bakanlar, bürokratlar, şahsınızın devleti haline getirmiş bir devlet ve bunu yönetenler nasıl oluyor ki medya üzerinden birbirine çemkiriyor, atar gider yapıyor? Hani her şeyin düzgün hızlı olması için partili Cumhurbaşkanı sistemine geçmiştik. Bizahati kendi atadığın arkadaşlarına sözünü geçiremiyor musun kardeşim! Böyle bir ciddiyetsizlik olabilir mi?
Bu iki bakan nasıl oluyor da bakanlar kurulunda birbiriyle konuşmuyor? Bu önemli mevkilerde olanların dedikodu usulü iş yapması başında bulundukları, o bakanlıkların, Adalet Bakanlığı'nın hakimi savcısı, İçişleri Bakanlığının kolluk güçleri, valiler, emniyet müdürler, aynı ilde savcısı, valisi, eşgüdüm içinde birbiriyle çalışmak zorundadır. Bu nasıl bir devlet yönetme anlayışıdır! Bu işin laçkalığının bir an önce önüne geçin.
Sayın Erdoğan samimiyetle söylüyorum, durum tahmininizden vahim, vahim, vahim. İçişleri Bakanı'nın kenara çekilmesinde faya vardır. Delilleri toplayacak kolluk gücünün rahatlatılması yargının siyasi baskı hissetmeden görevini yerine getirebilmesi için adalet mekanizmasının gölgesiz işletilmesi için bu şarttır. Benim Süleyman Soylu ile ilgili alerjik bir durumum söz konusu değildir. Kendisi benim babamın oğlu değil . Onlar her bir ilişkiyi aile ilişkisi haline getirmişler ama devlet aile ilişkisi biçiminde yönetilmez. "
© Tüm hakları saklıdır.