15 Ekim 2019 09:46
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna düzenlediği Barış Pınarı Harekâtı'nın 6. gününde iktidara seslenerek, "Bazen ikinci en iyi senaryoyu seçmek durumunda kalırsınız. Bugün geriye iki seçenek kaldı. Ya Esad'la temasa geçip Suriye'yi normalleştireceği ya da Suriye'nin parçalanmasına seyirci kalacağız" dedi.
Akşener devamında, "Esad'ın yönetim anlayışı büyük sorun olabilir, kabul edilemez bulabilirsiniz ancak hiçbir senaryo parçalanmış bir Suriye kadar kanlı, demokrasiden uzak değildir. Hiçbir senaryo, ABD ve Rusya üstleriyle sarılı olmak kadar millî çıkarlarımıza karşı değildir" diye konuştu.
"Hiçbir operasyonda uluslararası alanda Türkiye'nin bu kadar yalnız kalmadığını söyleyen Akşener, "Cumhurbaşkanının dostum dediği ne kadar lider ve ülke varsa harekâtın karşısında yer aldı. Dostum Trump, arkadaşım Putin, kankam Hamaney harekâta karşı. Kralları öldüğünde bayrağımızı yarıya indirip yas ilan ettiğimiz Suudi Arabistan Türkiye'ye işgalci diyor. Avrupa'yı zaten geçtim" ifadelerini kullandı. Öte yandan Akşener, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın 1974'teki Barış Harekâtı'na ilişkin sözlerine de sert bir dille tepki gösterdi Akşener, "Bunu görmemek kafayı kuma gömmek olur. Bir an önce gereken düzenlemeleri yapmalısınız" sözlerini kaydetti.
Partisinin grup toplantısında konuşan İyi Parti lideri Akşener, Barış Pınarı Harekâtı'nda şehit olan askerler için partilileri dua okumaya davet ederek konuşmasına başladı.
Akşener'in konuşmasının tam metni şöyle:
"Allah her birinden ayrı ayrı razı olsun. Ruhları şad olsun. Allah milletimizin, mehmetçiğimizin yar ve yardımcısı olsun. Harekâtın başladığı gün sosyal medyadan bir mesaj yayımlamış ve demiştim ki; Türk topçusu atışa başladığında herkes susar ve Yahya Kemal der ki, 'Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi. Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi. Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın, Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın' Allah askerlerimizin ayağını taşa değdirmesin. Fikrimizin, vicdanımızın, birliğimizin ve töremizin gereği budur. Türkiye'nin iyi ve cesur insanları dış cepheye karşı elbette devletinin ve ordusunun yanında duracaktır. Bu birlik görüntüsü bizim varlık sebebimizdir. Bu noktada Erdoğan'ı uyarmak istiyorum; makamınız gereği özellikle böyle dönemlerde konuşmalarınızda çok dikkatli olmak zorundasınız. Bütün paydaşlarıyla devletinin ve ordusunun yanında olan Millet İttifakı'na karşı ettiğiniz sözler akla ziyandır. Bari böyle bir dönemde siyasi hesaplardan uzak kalın da milletimiz uzun zaman sonra kavuştuğu beraberlik ruhunun farkına varabilsin. Mehmetçik harekâttayken size düzen farklılıkları körüklemek değil, ortaklıklara işaret etmektir.
Dünya harekâtı konuşurken Millet İttifakı mutlaka dağılmalı başlıklı sohbetler yapmanız ne makamınıza ne de devlet geleneğimize uymaz. Millet güvenliğimiz için bu kadar önemli adımlar attığımız şu dönemlerde milletimizin sizden beklentisi ayrıştırmanız değil, birleştirmenizdir.
Mustafa Kemal Atatürk, 'Cesaretimizi takviye ve idame eden sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık meziyetlerinin,i fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız' der. Bu vatan atamızın gençlere emanetidir. Bizim gençlerimiz gözünü kırpmadan fedakârlık yapar, yapıyor. Gençlerimize vatanı emanet etmek ne kadar doğruysa biz siyasetçilerin de doğru siyaset yapmalarının sorumluluğu o kadar büyüktür. Görüyoruz ki gençlerimiz gereğini layıkıyla tarihine yakışır şekilde yürütüyor. Daha önce devleti hendeklerden çıkarıp alan Türk ordusu, şimdi de devletimizi yanlış dış politikalardan çıkarmak için mücadele ediyor. Aklımız, fikrimiz askerimizle. Buradan Türk ordusunu, Türk gençlerini selamlıyorum. (Akşener, asker selamı verdi.)
Aziz milletim değerli milletvekilleri, Türkiye'nin içine düşürüldüğü bu garip sistemin sonuçlarını bu sefer de barış Pınarı Harekâtı üzerinden gözlemliyoruz. Bakın, Sayın Erdoğan hemen her gün liderlerle telefon trafiğinde. Yani dünya liderleriyle. Yine Sayın Erdoğan medyayı bilgilendirmek için toplantı düzenliyor. Sayın Erdoğan gazetelerimizin, televizyonlarımızın genel yayın yönetmenlerine bilgi veriyor. Bir soruya verdiği cevaptan da anlıyoruz ki yabancı medya kuruluşlarının temsilcilerine de bilgi verecek. Şimdi soruyorum; bütün bir devleti tek bir adamın iki dudağı arasına mahkûm ettikleri bu sistemde Allah aşkına Sayın Erdoğan'dan başka kimse yok mu? Bu işleri zamanında düşünecek zamanında gereğini yapacak kimse yok mu? İletişim Başkanlığı, Dışişleri Başkanlığı var. Lobilere milyonlarca lira para ödeniyor ama üç ülkenin dışında koca dünyada yapayalnız kaldık.
Değerli dava arkadaşlarım Türkiye ilk kez sınır ötesi operasyonu yapmıyor. Yıllar evvel benim imzam ile Irak'ın içine 50 km giden bir sınır ötesi harekât yapıldı. Bunun gibi pek çok harekât yapıldı. Daha öcne de haklı gerekçelerle çok sayıda operasyon yapıldı ve yapılmaya devam dilecek. Ancak hiçbir operasyonda uluslararası alanda bu kadar yalnız kalmadık. Cumhurbaşkanının dostum dediği ne kadar lider ve ülke varsa harekâtın karşısında yer aldı. Dostum Trump, arkadaşım Putin, kankam Hamaney harekâta karşı. Kralları öldüğünde bayrağımızı yarıya indirip yas ilan ettiğimiz Suudi Arabistan Türkiye'ye işgalci diyor. Avrupa'yı zaten geçtim. Oturduğu makamı 1974'teki Barış Harekâtına borçlu olan Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bile yanımızda değil. Bunu görmemek kafayı kuma gömmek olur. Bir an önce gereken düzenlemeleri yapmalısınız. Devletler bu tür hareketler öncesinde işe psikolojik harekât, iletişim ve diplomasi boyutuyla başlar. Dostunuz Trump bile, 'Kürtlerle Türkler yüzyıllardır savaşıyor' diyorsa, durup düşünmelisiniz. Biz ha bire anlatıyoruz ama bir şey anlamıyorlar demek bize bir şey kazandırmaz. İki yıldır Fırat'ın doğusuna harekât yapacağız diyorsunuz, anlamıyorlarsa anlatamamışsınız demektir. Daha çok, daha akılcı çaba harcamak zorundasınız demektir.
Bir taraftan Cumhurbaşkanlığı'nın iletişim başkanlığı yabancı basına makaleler yazıp bu harekâtı IŞİD'le mücadelenin liderliği diye tamamlıyor, diğer taraftan bizzat Sayın Erdoğan milletimize YPG-PYD-PKK ile mücadele diye tarifliyor, aportta diye bekleyenler de bu çelişkinin üzerinde tepiniyor. Devletin görevi derdini amacını milletine ve dünyaya net ve duru bir biçimde anlatabilmektir. Ama dünyayı haklılığımıza ikna etmekle sorumlu olan dışişleri bakanınız üniformalı fotoğraf paylaşıp şov yaparsa derdinizi anlatamazsınız. Harekât başladıktan sonra ikan etmeye çabalarsanız yalnız kalırsınız. TC'nin tarihten gelen bir dış politika geleneği, bu gelenekten damıttığı bir stratejisi vardı. Bu stratejisinin ağırlık merkezi Orta Doğu değildi. Daha geniş dengeli bir coğrafyaydı. Statükonun korunması ile çatışma hallerinde tarafsızlık benimseniyordu. Türkiye'yi son dönem yalnızlığa iten bu noktadaki strateji değişikliğidir.
Arap Baharı ile yükselen ihvancı anlayışın kahire öğretisini bölgede egemen olacağı var sayılması üzerinden Türkiye'nin milli menfaatleriyle kumar oynandı. Suriye'de Esad'ın Batı'nın desteğiyle çabucak devredileceği var sayıldı, bu durum AK Parti'nin Suriye'de kendisini gibi bir iktidar oluşacağına inanmasına, bunun hamiliğine talip olmasına sebep oldu. Bu hata yalnızca Suriye ile sınırlı kalmadı. Mısır'da Müslüman kardeşler açıkça ve cömertçe desteklendi. Türkiye ile uzun yıllar dostane ilişkiler yürüten Kaddafi'nin devredilmesine ortak olundu. Bunlar ideolojik sağlantılarla alınmış kararlardı ve sonuçları düşünülmedi. Gelinen noktada Türkiye'nin Suriye politikasını bircümle ile anlatmak mümkün; Suriye'nin toprak bütünlüğü için Suriye devletine karşı Suriyeyi parçalayanlarla birlikte mücadele ediyoruz. Bu cümle ne kadar tutarlıysa son 10 yıldır yürütülen Suriye politikası da o kadar tutarlıdır. Sonuçlarını da hep beraber yaşıyoruz. Oysa Türkiye'yi bugün içine düştüğü sıkıntıdan koruyan şu tavır olmalıydı; Suriye'nin toprak bütünlüğü için Suriye devleti ile birlikte Suriye'yi parçalayanlarla birlikte hareket etmek olmalıydı. İnanın bunun olduğu gün Suriye'de hiçbir sorun kalmaz. Ülkemize yönelik tehdit de azalır. Bugün Suriye'nin toprak bütünlüğünü isteyen iki ülke var. Biri Türkiye diğeri Suriye. Ancak iktidar Suriye'nin toprak bütünlüğünü parçalamak isteyenlere dostum, toprak bütünlüğünü korumak isteyenlere 'küstüm' diyor.
Peki ne yapmalıyız? Bazen ikinci en iyi senaryoyu seçmek durumunda kalırsınız. Bugün geriye iki seçenek kaldı. Ya Esad'la temasa geçip Suriye'yi normalleştireceği ya da Suriye'nin parçalanmasına seyirci kalacağız. Ya Suriyeli sığınmacıları evlerine güven içerisinde göndereceğiz ya da her yıl daha fazla Suriyeli sığınmacıya bakmak zorunda kalacağız. Hükûmete sesleniyorum; Suriye'de barışı sağlamak Türkiye'yi yapacağı bu seçime ve vereceği bu karara bağlıdır. geç olmadan bu kararı verin. Esad'ın yönetim anlayışı büyük sorun olabilir, kabul edilemez bulabilirsiniz ancak hiçbir senaryo parçalanmış bir Suriye kadar kanlı, demokrasiden uzak değildir. Hiçbir senaryo, ABD ve Rusya üstleriyle sarılı olmak kadar millî çıkarlarımıza karşı değildir.
O yüzden; başta Sayın Erdoğan olmak üzere, iktidarın tüm unsurlarını, uluslararası güçlerin hesaplarından arınmaya, bir kez daha 'Türkçe' düşünmeye davet ediyorum. Bugünden itibaren, akl-ı selimde buluşup, akıl ve tecrübe sahibi olanlara kulak verin. Türk devletinin bu birikimi var. İşi ehil kadrolara bıraktığınızda, kısa zamanda çok yol alacağımızı göreceksiniz.
Bakın; İran’ın, bölgedeki en yakın müttefiki Esat rejimini sonuna kadar koruyacağını; Rusya’nın, Akdeniz’deki en önemli üssü Tartus’a ev sahipliği yapan Suriye’nin, Amerika Birleşik Devletleri destekli bir yönetimin eline geçmesine, seyirci kalmayacağını; Bölgede oluşacak herhangi bir yönetim boşluğunun, Irak’ta zar zor bastırılan El Kaide tehdidini yeniden hortlatacağını; Tıpkı Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra olduğu gibi, PKK‘nin bölgede kök salacağını öngörmek için, stratejik dehaya ihtiyaç yoktu. Tarih bilmek ve Türk devlet geleneğinin birikimine inanmak yeterliydi. Ancak olmadı; öngöremediniz. Stratejik derinlik rüyanız, bugün ülkemizi stratejik bir yalnızlıkla baş başa bıraktı. Üstelik bu cehalet, yalnızca Suriye’yle de sınırlı kalmadı.
Mesela Libya’nın, Ege ve Akdeniz’deki, kıta sahanlığı haklarımızın müdafaası için, hayati önemde olduğu bilinmiyor muydu? Elbette biliniyordu. O noktadaki desteğimiz olan Kaddafi’ye yönelik operasyonda, figüran yapıldık. Peki kabahat kimin? Sayın Erdoğan, 10 Ağustos 2014’te, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nin ardından, balkondaki konuşmasında, 'Bu seçimi Ramallah, Gazze, Kudüs kazanmıştır' diyordu. Aynı Ramallah, bugün Barış Pınarı Operasyonu’muzu kınayan ülkelerle aynı safta.
Müzakere masasında karşılarına oturttukları HDP, kendi Twitter hesabından 'Rojava Kazanacak' diye mesajlar yayınlıyor; milletvekilleri Türk milletini 'Gebereceksiniz' diye tehdit ediyor. 10 yıldır bu mücadele sürüyor ama, dünya kamuoyuna YPG’nin PKK’yla denk olduğunu bile anlatamamışsınız. IŞİD’in en çok canını yaktığı ülkelerden biriyiz ama, dünyada arkamızdan, 'IŞİD’le iş birliği yaptığımız' dedikodusu yayılıyor.
Bir tarafta, İktidarın yıllarca beraber iş tuttuğu İhvancılar, FETÖ’cüler, bugün Türkiye karşıtı lobilerle birlikte. Diğer tarafta, Sayın Erdoğan’ın ortaklarıyla birlikte, yıllardır düşman saydığı, Cumhuriyet sevdalıları, Milliyetçiler, Mustafa Kemal Atatürk diyenler, devletinin yanında. Buradan bir sonuç, bir ders çıkarın, Allah aşkına… Cumhuriyet ve değerleriyle bir an önce barışın. Yönettiğiniz devletin deneyim ve birikimlerinden yararlanın. Dışarıdaki güvenliğin, içeride başladığı bilinciyle, demokratik mekanizmaları yeniden çalıştırın. Devleti kuran Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, yeniden işlevsel hale getirin.
Tekrar vurgulamak isterim ki; Milli menfaatlerimiz çerçevesinde yakalanan, birlik ve beraberliğin, siyasi çıkarlarla istismar edilmesine fırsat vermeyeceğiz. Devlet işini, parti işinden her zaman ayrı tuttuk, ikisini asla birbiriyle aynı görmedik. 'Gün, o gündür ki, tek bir partimiz vardır, o da Al Bayrak partisidir' derken samimiydik. Ama karşılığı 'millet ittifakı dağılmalıdır', 'sizleri Ak Partiye üye olmaya davet ediyorum' olmamalıydı. Siz böyle cümleleri kurarsanız, yabancı ülkeler 'Erdoğan iç siyasetteki tıkanıklğı, zorluklarını aşmak için bu harekata girişti.' der. O zaman, harekatın adı Barış Pınarı olmaz, 'Erdoğan’ı Kurtarma Operasyonu' olur. Onun da hesabını bu yüce millet sizden sorar.
Aziz milletim, değerli yol arkadaşlarım; Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın 'Arabuluculuk' ifadesine dikkat etmek gerektiğine inanıyorum. Trump’ın, al-ver ilişkisine düşkünlüğü tüm dünyanın malumu. Bu nedenle bu ifadeyi, vahim bir durumun dışa vurumu olarak değerlendiriyorum.
Sayın Erdoğan’a soruyorum: Kahraman ordumuzun yürüttüğü, Barış Pınarı Harekatı’na paralel olarak, YPG-PYD-PKK’yla bir müzakere mi planlanıyor? İktidarın, bu konuyla ilgili tavrını, açık ve net bir şekilde milletimizle paylaşmasını bekliyoruz. Sayın Erdoğan’ı uyarıyorum: Dostunuz Trump, kuvvetler ayrımının gayet güçlü olduğu bir ülkenin başkanı. Kendisine karşı başlatılmış bir azil süreci olduğu gibi, ufukta bir de başkanlık seçimi var. İlişkilerimizi ve yol haritamızı bu gerçekler ışığında belirlemek zorundasınız. Devletimizin ve yüce milletimizin çıkarlarını Trump’ın seçim planlarına kurban etmeyin.
Rahmetli İsmet İnönü’nün söylediği gibi; 'Büyük devletlerle ilişki içinde olmak, ayı ile yatağa girmeye benzer.' Yatağa girdiğiniz ayılardan biri, bizi ekonomik yaptırımlarla tehdit ediyor Sayın Erdoğan. Daha önce yaptığını, yine yapacağını söylüyor. İktidarınız ise susuyor. Milletimizi bu ekonomik yaptırımlara karşı nasıl koruyacaksınız Sayın Erdoğan? Madem siz susuyorsunuz, biz yapılması gerekeni söyleyelim:
İlk olarak, bu olası yaptırımlar sonucunda zarar görecek ihracatçılarımızı, sanayicilerimizi bir an önce tespit edip, yaşanacak sektörel sıkıntılara çözümler getirin. Ticaret Bakanlığı’nı harekete geçirip, bir yandan ihracatçımızın, alternatif pazarlara yönlendirilmesi konusunda destekler sağlayın; diğer yandan da, ABD’den ara malı ya da yatırım malı ithal eden sanayicilerimize, alternatif pazarlarda yol gösterici olun.
Sanayicilerimizin, küresel ölçekte farklı değer zincirlerine entegre olmalarını sağlayacak politikalara hız verin. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı Kalkınma Ajanslarının, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde yaşanacak olumsuzlukları, en aza indirecek bölgesel politikaları hayata geçirmelerini sağlayın. Bunları yaptıktan sonra, böyle yaptırımların gelecekte bizi yine tehdit etmemesi için adımlar atın: Stratejik sektörlerde, sadece ABD ya da AB’ye bağlı kalmamak için ithalat pazarı seçeneklerimizi zenginleştirin. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın, yatırım teşvik ve desteklerini, bu stratejik sektörler üzerinde yoğunlaştırmasını sağlayın. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Yatırım Ajansı üzerinden, bu sektörlere doğrudan yabancı yatırımların çekilmesi için, cazip yatırım ortamını oluşturun. Türkiye Varlık Fonu’nu da, yandaş müteahhit kurtarmak yerine, kuruluş amacına uygun olarak, sanayimizi dönüştürmede, ve ithalat bağımlılığımızı azaltmada kullanın.
Hep söylüyoruz; Türkiye’nin en önemli problemlerinden biri, ekonomik büyümesini, ancak cari açık yaratarak sağlıyor olması. İşte bunun için, bir an önce sermaye piyasalarını derinleştirip, ekonomimizi bu tip ataklardan, en az etkilenecek hale getirecek politikaları hayata geçirin. Milletimiz, damadınızın hayallerinden fazlasını görmek istiyor Sayın Erdoğan. Bozduğunuz ülke ekonomisinde, ayakta kalmaya çalışan insanımıza daha fazla yük bindirmeyin. Rahmetli Barış Manço’nun şarkısında söylediği gibi, iktidar olarak armutları ellemeyi artık bırakın.
Aziz milletim, sevgili gençler; Ortadoğu zor bir coğrafyadır. Fakat, aynı zamanda, Türk devletinin yıllarca hüküm sürdüğü bir coğrafyadır. Yavuz Sultan Selim ne yaptı bilirsek, Abdülhamid Han dengeyi nasıl korudu bilirsek, Mustafa Kemal, ufkun ötesini nasıl gördü, kavrayabilirsek, Türkçe düşünür, Türkçe hareket edersek, bugünkü sarmaldan çıkışımız kolaylaşır.
Maalesef Sayın Erdoğan, 17 yıldır Türk Dünyası’na arkasını döndü. Varsa, yoksa Arap Alemi, Müslüman Kardeşler… Tahrir Meydanı’nda ölenlere gözyaşı döktü, Onların Rabia’sını aldı, Türkiye’de meydanlara taşıdı… Suriye problemine ortak oldu, Afrika’nın içlerine daldı, milyarlar harcadı… Ama bir gün bakıp da Türkler, ata topraklarımızın insanları, ne yapıyor demedi. Çin zulmünden inim inim inleyen Doğu Türkistan’ın çığlığını duymadı. Sayın Erdoğan, unutma, güneş doğudan yükselir. Fergana’dan, Urumçi’den, Taşkent’ten, Almata’dan… Türk dünyasının ilk sabah ezanları oralarda okunur. Ne demiştik 2018 seçimlerinde? Yüzünü Güneşe Dön Türkiye.
Şimdi, geç kalmış olsan da, yüzünü güneşe dön Sayın Erdoğan. Yüzünü Türk Dünya’sına, yüzünü Türk Birliği’ne, yüzünü Türk’e dön Sayın Erdoğan! Toplantımızı şereflendirdiniz, sağolun, varolun. Devletimiz daim, ordumuz muzaffer olsun! Allah Türk’ü korusun ve yüceltsin. Allah’a emanet olun."
TIKLAYIN - Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yönelik 'Barış Pınarı Harekâtı başladı!
TIKLAYIN - Barış Pınarı Harekâtı'nda 2. gün | 7 sivil öldü, 3 asker şehit oldu
TIKLAYIN - Barış Pınarı Harekâtı'nda 3. gün | MSB: Rasulayn kontrol altına alındı
TIKLAYIN - Barış Pınarı Harekâtı'nda 4. gün | Cerablus'ta 3 sivil yaşamını yitirdi
TIKLAYIN - Barış Pınarı Harekâtı'nda 5. gün | MSB: M-4 karayolu kontrol altına alındı
© Tüm hakları saklıdır.