Yeni Akit yazarı Hüseyin Öztürk, TRT1'de yayınlanan "Diriliş Ertuğrul" ve "Payitaht Abdülhamid" dizilerinin yapımcılarına yönelik olarak "Ey her iki dizinin yöneticileri; yaptığınız işe hep cüzdandan değil, hatta daha çok vicdandan bakın. Hoşgörünün de bir sınırı vardır" dedi.
Öztürk, "Dil, din ve tarih inkılabı yemiş bir milletiz. Yeni kendimize gelmekte ve geçmişimizle buluşmaktayız. Gençlerin pek çoğu tarihini dizilerden öğreniyor. Geçelim" diye yazdı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Diriliş Ertuğrul" dizisine ilişkin son olarak şunları söylemişti:
"Gittiğimiz yerlerde, hep Diriliş dizisini anlata anlata bitiremiyorlar. Demek ki yapınca oluyor. Bunun gerisi gelecek"
Hüseyin Öztürk'ün "Payitaht Abdülhamid ve Diriliş Ertuğrul" başlığıyla yayımlanan (10 Mart 201) yazısı şöyle:
“Sultan İkinci Abdülhamid’in saltanat devrini, ‘Bir Kızıl Sultanın İstibdadıdır’ diye özetleyenler, eğer gaflete boğulmuş değillerse, mutlaka yabancı hırslara satılmış vatan hainleridir.” Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu.
Neredeyse yüzelli yıldır; Türkiye ve Osmanlı düşmanlığında birleştikleri esas nokta olan din düşmanı yerli ve yabancı ağızlar, Abdülhamid Han’a hakaret etmekteler.
Nihayet devlet-millet işbirliği çerçevesinde, Cennet mekân II. Abdülhamid Han’a olan haklı payesi verilmeye başlanmıştır.
Yeri gelmişken şu meseleye değineyim.
II. Abdülhamid yahut diğer Osmanlı sultanlarına sahip çıkışımız; hatunları, çocukları ve torunları sebebiyle değildir. Gölge etmesinler ihsan istemiyoruz.
Her Osmanlı Sultanı gibi Ulu Hakan Abdülhamid Han da “insan ve İslam merkezli medeniyetimizin” sahibi ve takipçisi olmuştur.
Kesin olarak sonu getirildiğine inanılan altıyüz yıllık bir devleti, içteki ihanetçilerin,dıştaki düşmanların,“asla ve imkânsız” gibi başlayan iddialarına rağmen yönetmiştir.
Abdülhamid Han’a ve devrine bu zaviyeden bakılmalıdır. Geçelim.
¥
Milletin televizyonu TRT, kurum dâhilinden ve haricinden, eli taşı altında olmayan siyasi veya bürokrat kimselerin, “Benim dediğim olacak” baskılara rağmen, güzel işler yapma gayreti içerisindedir.
Bunlardan birisi “Diriliş Ertuğrul”, diğeri “Payitaht Abdülhamid” dizisidir.
Eğer iki diziyi de çekim, senaryo ve oyunculuk açısından eleştirecek olsak, hele bir de bu dizileri yapanların yaptıkları işe ne kadar uygun olup olmadıklarını irdeleyecek olsak, diziler akamete uğrar.
Üst paragrafta ne diyoruz, şimdi ne diyoruz. Farkındayım.
Büyük amcamın güngörmüş bir hanımı vardı. Hatice nene derdik. Evlerine güvenilmeyen birisi gelince söyleyeceklerini yutar ve şöyle derdi: “Gün önünde bulut var”.
O zaman anlardık ki, gelen kişi güvenilmez, ağzına laf vermeye gelmez, doğru anladığını eğip bükerek, başkalarına anlatır.
Şimdi ben de rahmetlik gibi diyeceğim ki, “Gün önünde bulut var”. Abdülhamid düşmanlarının ağzına malzeme vermemek için eleştirileri es geçiyoruz.
¥
“Payitaht Abdülhamid’i” eleştirmeden izlemek gerek. Eksikliklere, yanlışlara, hatalara bakarak izlersek, işin ehemmiyeti ve özünü kaybederiz.
“Diriliş Ertuğrul’u” da aynı şekilde seyretmek lazımdır. Şimdiye kadar “milletin emeği, devletin parasıyla”, bu değerlerimize hep hakaret edildi, ötelendi, iteklendi.
Şimdi ise millet kendi televizyonunda; eksiğiyle, gediğiyle kendi değer yargıları ve tarihiyle buluştu.
Bütün ortaokul ve liselerde ve hatta üniversitelerde, Abdülhamid Han ve Ertuğrul Gazi ile ilgili “neler biliyorsunuz” diye anket yapılsın, bilenlerin oranı yüzde 10’u geçmeyecektir.
Dil, din ve tarih inkılabı yemiş bir milletiz. Yeni kendimize gelmekte ve geçmişimizle buluşmaktayız. Gençlerin pek çoğu tarihini dizilerden öğreniyor. Geçelim.
¥
Ezcümle:
Ey her iki dizinin yöneticileri; yaptığınız işe hep cüzdandan değil, hatta daha çok vicdandan bakın. Hoşgörünün de bir sınırı vardır.