Medya

Akın Atalay: Amaç yargıyı alet ederek Cumhuriyet gazetesini birilerinin eline vermek

"Bu şekildeki bir suçlama Türkiye’nin yaşadığı talihsiz dönüşümün sonuçlarıdır"

14 Kasım 2016 11:16

İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği’nce önceki gece tutuklanan Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay, savcılıkta kendisine yöneltilen manşetler, haberler, köşe yazıları, reklam sözleşmeleriyle ilgili, Cumhuriyet Vakfı’nın 18 Şubat 2014 tarihli seçimi ve medyada yer alan iddiaları dört ana başlıkta yanıtladı. Atalay, vakıf seçimlerinin, savcılık aracılığıyla ceza hukukunun ilgi alanına sokulduğunu, savcılığın, bu iddia üzerine, ‘mal bulmuş Mağribi’ gibi saldırdığını aktardı. Hedefin kendisi veya 9 yazar ve yöneticiden öte "yargı alet edilerek Cumhuriyet gazetesini birilerinin eline vermek olduğunu" belirtti.


İşte savcının tutuklanan Akın Atalay'a yönelttiği sorular


Cumhuriyet'ten Canan Coşkun'un haberine göre, Atalay, savcılıkça sorulan, birçoğu takipsizlikle sonuçlanan veya süren davaların konusu olan haberler ve manşetlerle ilgili şunları söyledi:
"Yayımlanan manşetler ve köşe yazılarıyla ilgili, 30 yıllık bir avukat olarak öğrendiğim bütün bilgilerin ve kanun okumalarımın yanlış olduğunu gördüm. Bana öğretilen hukukta ve okuduğum metinlerde, yayın yoluyla işlenen bütün suçlarda, ceza sorumluluğunun kimlere ait olduğu açık ve net olarak bellidir. Anayasa ve Türk Ceza Kanunu’nda ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi vardır. Dolayısıyla ne üretilmesinde ne oluşumunda ne de yayımlanmasında herhangi bir dahlim, yetkim olmayan ve kanunen de sorumlu tutulmam mümkün olmayan konularda açıklama yapmak durumunda olmadığımı düşünüyorum. Bu şekildeki bir suçlama Türkiye’nin yaşadığı talihsiz dönüşümün sonuçlarıdır.”

Amaçları belli

Akın Atalay, usulsüz yapıldığı iddia edilen 18 Şubat 2014 tarihli Cumhuriyet Vakfı seçimlerine ilişkin ise "Bu suçlamayı hayretle karşılıyorum. Tüzel kişilerin genel kurullarının yapılması, genel kurullarda toplantı yeter sayısının olup olmadığı normal koşullar altında savcılıkların ve ceza hukukunun ilgi alanında değildir. Toplantılarda usulsüzlük ya da kanuna aykırılık olduğu iddiasında olan ilgili kişiler varsa bu iddiasını ya Sulh Hukuk Mahkemesi önüne ya da Asliye Hukuk Mahkemesi önüne getirir. İlgili hukuk mahkemesi iddiayı sabit görürse genel kurulu iptal eder. Bütün yaptırım bundan ibarettir" dedi. Vakıf seçimlerinin, savcılık aracılığıyle ceza hukukunun ilgi alanına sokulduğunu, savcılığın, bu iddia üzerine, ‘mal bulmuş Mağribi’ gibi saldırdığını aktardı. Hedefin kendisi veya 9 yazar ve yöneticimizden öte ‘yargı alet edilerek Cumhuriyet gazetesini birilerinin eline vermek olduğunu’ belirtti.

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün söz konusu seçimin usulüne uygun olduğunu bildiren raporunu anımsatan Atalay, "İddianame ortaya çıkınca, eğer susturulmazsak, bu konuda söyleyeceğimiz çok şey olacaktır. Herhangi bir kişinin seçimde seçilmemesi tasfiye olarak nitelendiriliyor. O toplantıya katılan ve bu soruşturma dosyasında şikayetçi olan bir kişiyi seçmeyen Alev Coşkun ve Mustafa Pamukoğlu hakkında herhangi bir soruşturma yapılmamaktadır. Aynı eylem nedeniyle farklı uygulama söz konusudur" dedi.

"Gereği düşünüldü" bire bir 'kopya'

Hâkim Mustafa Çakar, tutuklanacağını bilerek yurda dönen Atalay’ı kaçma, saklanma ve kuvvetli suç şüphesi bulunduğu gerekçesiyle tutukladı. CMK’nin 100. maddesinin ikinci fıkrasının a bendinde, “Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa” tutuklanabileceği belirtiliyor. Yargıç, adli kontrol talebinin ise soruşturmanın selametle sonuçlandırılması bakımından sakıncalı olacağını savundu. Hâkimliğin tutuklama kararının ‘gereği düşünüldü’ kısmı, 9 yönetici ve yazarımız hakkında verilen kararın bire bir kopyasıydı.

Okuyucuya mesaj

Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, kendisine yöneltilen yayın politikasını değiştirme iddiasıyla ilgili, TCK’de ve ceza hükmü içeren özel kanunlarda bir suç tipi bulunmadığını vurguladı. Atalay, bu haberi okuyacak okurlara da tutanak aracılığıyla şu şekilde seslendi:

“Bu sorgu tutanağını okuyacağını emin olduğum okurların yanlış anlamaması için şunu öncelikle vurgulamak isterim. Cumhuriyet gazetesinin yayın ilkeleri ve politikası halen internet sitesinde yayımlanmaktadır. Bu yayın çizgisi ve politikası değişmemiştir, değiştirilmemiştir. Yayın çizgisinin değiştiği iddia edilse bile bu konu okurların ilgi alanındaki bir konu olup ne bir soruşturmanın ne de savcılığın ilgi ve yetki alanına girmez. Yargı organları aracılığıyla ile Cumhuriyet gazetesine yayın çizgisi dayattırılamaz.”

En az ilan bizde 

Gazetenin aldığı reklamlarla ilgili iddialara da tepki gösteren Atalay, “Cihan Haber Ajansı’na yapılan ödeme ile ilgili olarak gayet açık olarak şunu söyleyebilirim. Cumhuriyet gazetesi de Türkiye’de yayımlanan diğer ulusal gazeteler ve belli başlı haber ajanslarından hizmet alırlar. Cumhuriyet gazetesi belki de Cihan Haber Ajansı ile en az süre çalışmış ve en az ticari ilişki kurmuştur” dedi. Atalay, Boydak Grubu’na ait iki mobilya firmasının kendi reklam ajansları aracılığı ile gazetelere reklam verdiğini belirterek, “Söz konusu reklamların, aynı dönem içerisinde Hürriyet, Milliyet, Star, Yeni Şafak ve Sabah gibi gazetelerde çok daha yüksek oranlarda yayımlandığı çok açık bir gerçeklik ve olgudur. Reklam verenlerle gazete ilişkisinden öte başka bir ilişki olduğu iddia ediliyorsa onun delillerinin ortaya konulması gerekmektedir” dedi.

Parkeci çıktılar

Hüseyin Aktaş, Atila Aktaş ve Şaban Aydın isimli kişilerin kim olduğu, aralarındaki hukuki ilişki ve bu kişilerin neden kendisine para transferi yaptığı’ sorusunu da yanıtlayan Atalay, söz konusu kişilere evinin parkelerini değiştirmesi için ödeme yaptığını belirtti. Atalay, avukat Kazım Yiğit Akalın’a yapılan 14 bin 720 TL’lik ödemeye ilişkin ise “Akalın, İstanbul Barosu futbol takımında, o dönem birlikte uluslararası barolar turnuvalarına gittiğimiz, otel rezervasyonlarımızı ve uçak bileti işlemlerini futbol takımındaki arkadaşlarımız adına organize eden meslektaşımızdır. Ödeme bu amaçla yapılmıştır. Futbol takımındaki bütün arkadaşlar aynı şekilde bu ödemeleri yapmıştır” dedi.

"Ülkemizdeki hukuki ahvali de budur"

Atalay, hâkimlikteki savunmasını, bir ‘kıssadan hisse’ ile sonlandırdı:
"Osmanlı’da padişah 4. Murat döneminde çok bilinen Bekri Mustafa adında ayyaşlığı ile ünlü bir derviş vardır. Bekri Mustafa, bir gün sızmak derecesinde alkollü iken mahallede caminin önünden geçmektedir. O sırada camide kaldırılmak üzere bekleyen bir cenaze vardır, fakat caminin imamı ortada yoktur. Orada bulunan ahali yoldan geçmekte olan Bekri Mustafa’yı görünce kılığına kıyafetine cüppesine ve sakalına bakarak ‘Hoca efendi gel şu namazı kıldır. Cenazeyi ortada bırakmayalım’ derler. Bekri Mustafa her ne kadar ‘Ben hoca değilim. Benim kıldırdığım namaz geçerli olmaz’ dese de, yaka paça musalla taşının önüne götürülmesi ile işi yapar. İş bittikten sonra tabuta eğilir ve bir şeyler fısıldar. Daha sonra cemaatten biri kendisine ‘Hoca efendi tabutun başında neler fısıldadın’ diye sorar. Bekri Mustafa da ‘Sen şimdi ahirete gidiyorsun. Orada sana sorarlar “dünyanın ahvali nasıldır?” Sen de dersin ki “Bekri Mustafa imam olmuş namaz kıldırıyor, onlar anlar.” Bu hisseye gelince, Cumhuriyet Gazetesi’nin yazar ve yöneticileri FETÖ’ye yardım etmekle suçlanıp tutuklandılar. Ülkemizdeki hukukun ahvali de budur.”