Medya

Ahmet Hakan: 'İlerici askerler' yapsaydı Alev Coşkun’un 12 Mart’a da 12 Eylül’e de bir itirazı olmayacaktı

"Bu kafa, aradan 60 yıl geçmiş olmasına rağmen maalesef zerre kadar uslanmamıştır"

28 Mayıs 2020 08:15

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi'nin Cumhuriyet Vakfı adına imtiyaz sahibi Alev Coşkun'un dünkü "60. YIL: 27 Mayıs ve 1961 Anayasası" başlıklı yazısını bugünkü köşesinde eleştirdi. Hakan, Eğer 12 Mart’ı 'ilerici askerler' yapsaydı, eğer 12 Eylül’ü 'özgürlükçü askerler' yapsaydı Alev Coşkun’un 12 Mart’a da 12 Eylül’e de bir itirazı olmayacaktı." görüşünü savundu.

Hakan, "Cumhuriyet Vakfı adına Cumhuriyet gazetesinin sahipliğini üstlenen Alev Coşkun, bir 27 Mayıs yazısı yazdı dünkü Cumhuriyet’te... Alev Coşkun’a göre; 12 Mart tutucu ve muhafazakârmış, 12 Eylül gerici ve karşıdevrimciymiş, 27 Mayıs ise ilerici ve özgürlükçüymüş." düşüncesini dile getirdi. 

Hakan, "Buradan ne çıkıyor? Şu çıkıyor: Eğer 12 Mart’ı 'ilerici askerler' yapsaydı, eğer 12 Eylül’ü 'özgürlükçü askerler' yapsaydı... Alev Coşkun’un 12 Mart’a da 12 Eylül’e de bir itirazı olmayacaktı. Alev Coşkun ve Alev Coşkun gibilerin kafası şöyle çalışıyor: Askerler, eğer işlerin yolunda gitmediğine dair bir izlenime kapılırlarsa seçilmiş hükûmete müdahale edebilirler. Bunda hiçbir sakınca yok. Yeter ki asker, ilerici ve özgürlükçü bir atılım içinde olsun. (İlericilikten kendileri gibi olmayı, özgürlükçülükten de sadece kendilerine özgürlüğü anladıklarını ise gayet iyi biliyoruz ama neyse...)" görüşünü savundu.

Hakan, "27 Mayıs’tan sonra 12 Mart’ın, 12 Mart’tan sonra 12 Eylül’ün, 12 Eylül’den sonra 28 Şubat’ın... 28 Şubat’tan sonra 15 Temmuz’un gelmesine yol açan kafa işte bu kafadır. Ve bu kafa, aradan 60 yıl geçmiş olmasına rağmen maalesef zerre kadar uslanmamıştır." değerlendirmesinde bulundu. 

Alev Coşkun ne yazmıştı?

Coşkun dün kaleme aldığı yazıda şunları kaydetmişti:

Bugün 27 Mayıs 1960 hareketinin 60. yıldönümüdür.

27 Mayıs, kimilerinin yazdığı, konuştuğu gibi, sadece askerin harekete geçerek iktidarı ele alma olayı değildir. 

27 Mayıs 1960 hareketinin altyapısında üniversite gençliği ve bu hareketi bayraklarla, alkışlarla destekleyen bir halk kesimi vardı. Bu nedenle 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ile aynı torbaya konulamaz. Sosyolojik temelleri ve altyapıları birbirinden çok farklıdır. 12 Mart ve 12 Eylül açıkça Atlantik ötesi projelerdir. Genelkurmay başkanının denetiminde, kuvvet komutanlarının emir komuta zinciri altında ne yazık ki bu emperyalist projeleri uygulamışlardır. 

27 Mayıs bunun tersine, emir komuta zincirinin dışında, sayıları 38 olan genç subaylar, yüzbaşı, binbaşı ve albaylar tarafından gerçekleştirilmiştir. Başlarına getirdikleri general, harekete en son dahil edilmiştir. Emir komuta zincirini oluşturan Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları, olay gerçekleşince görevlerinden uzaklaştırılmışlardır. 

Nitelikleri açısından da birbirinden farklıdırlar. 27 Mayıs, rayından çıkan demokratik sistemi yeniden doğru yola getirmek için hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlüklerine bağlı çağdaş ve demokratik bir anayasa yapmayı hedef olarak belirledi. Bunun için görevlendirilen Kurucu Meclis, tayinle değil, seçimle oluşmuştur. Sektörlere göre gerçekleştirilen seçimlerle; işçi sendikaları, barolar, üniversiteler, öğretmen kuruluşları, esnaf odaları, ticaret ve sanayi odaları, tarım kooperatifleri kendi aralarında toplanarak yaptıkları demokratik seçimlerle temsilcilerini oluşturdular ve Kurucu Meclis’e gönderdiler.

12 Eylül ise Meclis’i tayinle oluşturdu. Dört generalin tayinle oluşturduğu Meclis’e “Danışma Kurulu” adı verildi. 

Görüldüğü gibi Meclis’in oluşum biçimi nedeniyle de birbirlerine tamamen zıt hareketlerdir. 27 Mayıs’ın oluşturduğu Kurucu Meclis, 9 ay içerisinde, Türk tarihinin en ilerici, en demokratik ve hukuk devleti ilkelerine, insan hak ve özgürlüklerine en üst derecede saygılı bir anayasa yarattı. Bu anayasa halkoylaması ile kabul edildi. 1961 Anayasası, bütün dünyada Batılı bilim adamları tarafından kabul edildiği gibi ilerici, demokratik ve özgürlüklerin önünü açan ve hukuk devleti ilkelerine bağlı bir anayasadır.

Gerici-karşıdevrim

12 Mart tutucu, muhafazakâr; 12 Eylül ise gerici ve karşıdevrimcidir. Her ikisi de 1961 Anayasası’na karşı hareketlerdir. 12 Mart 1971’i yapan zamanın Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, “Toplumsal gelişme, ekonomik gelişmeyi aştı” diyordu. 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamı, toplumsal gelişmeyi sağladı, bunu durduruyoruz demek istiyordu.

12 Eylül ise, ilerici 1961 Anayasası’nı topyekûn ortadan kaldırdı. 1982 Anayasası’nı yarattı. Türk-İslam sentezini kabul etti. Eğitim Birliği Yasası’nı tahrip etti, tarikatların güçlenmesini sağladı.

Aynı torbaya konulamaz

12 Mart ve 12 Eylül, aldığı kararlarla 27 Mayıs’ın yarattığı özgürlükçü, demokratik düzenin karşıtı uygulamalar yapmıştır. Böyle bir durumda, gerek yapılışları, gerek dayandığı sosyal katmanlar, gerek düşünsel temelleri gerekse yarattığı sonuçlar bakımından birbirinin karşıtı olan bu hareketler, bilimsel olarak aynı torbaya konulamaz. Sosyolojik temelleri ve altyapıları birbirinden farklıdır.