Şov dünyasının en başarılı isimlerinden Acun Ilıcalı “Bir psikolog bana, aşırı arkadaş düşkünlüğümün anne ve babamı kaybetmemle alakalı olduğunu söyledi. Boşalan yeri böyle dolduruyormuşum” dedi.
Milliyet gazetesinden Defne Samyeli’nin Acun Ilıcalı röportajı şöyle:
Hayatında istediğin yerde misin?
Hayatımda hayal edebileceğim yerin üç tur önündeyim herhalde. Muhabir olduğum dönemde, gelecekle ilgili böyle bir hayal kur desen, şu anda bulunduğum yeri yazamazdım. Her zaman şöyle düşünüyorum, zaten burayı hayal etmediğim için buradayım.
Açsana biraz...
Sen bir hedef koyarsan kendine ve bir yol çizersen, onun doğru olduğunu nereden biliyorsun? Ben ilk muhabir olduğum zaman haber okumaya çalışırdım. O zamanki hedefim neydi biliyor musun? İnşallah bir gün haber sunarım. Sonra arkadaşım Göktuğ Sevinçli geldi, “Acun sen kötü okuyorsun, farkında mısın?” dedi. Bense ısrar ettim. Hiç unutmam cevabını: “Acun sen manyak mısın! Sen mesela sokakta çok daha rahat konuşan, sıcak bir tipsin. Zayıf olduğun bir şeyi niye zorluyorsun ki?”
Yanlış bir hayali mi zorluyordun?
Evet çünkü sen de iyi biliyorsun ki haberde o zaman en prestijli yer haberi sunmaktır. E doğru hayal miydi bu şimdi? Değildi. Ben yanlış bir yola girecektim. Hiçbir zaman iyi bir spiker olamam ben. Öyle bir yeteneğim yok.
İş hayatında da başarısız bir girişim olmuş, mağazan varmış...
Daha basiti de o. Öncesinde Bağdat Caddesi’ndeyken kot satıyordum. Ee hayalim ne olabilir benim? İyi bir mağazam olsun... Ama iflas ettim! İnsanın kurduğu hayaller, o anki pozisyonuyla orantılı hayaller. Belki yanlış yoldasın. Bırak hayat seni başka bir yere götürsün, kendini o hayata bırak, daha mutlu olacaksın.
‘İnsanların beni örnek alması lazım’
Doğrudur. Sen bir ağaç hayal ederken senin için büyük resimde belki bir orman hazırlanıyor. Sen ağaca kilitlendiğin için ormanı kaçırabiliyorsun.
Ben bunu yaşamış biri olarak tecrübe sahibiyim. O yüzden insanların beni örnek alması lazım.
Hayatına geri dönüp baktığın zaman “İyi ki bu olmamış. Allah beni korumuş. Bak daha büyük bir şey karşıma çıkarmış” dediğin başka ne var?
Hayatımda bazı virajlar var. O virajlarda başıma kötü şeyler gelmese, benim bu noktada olma şansım yoktu. 2002 Dünya Kupası’na eğer muhabir olarak gidebilseydim “Acun Firarda”yı yapmayacaktım. Sonraki hedefim “Acun Firarda” çok reyting alır, birkaç gezi programı daha yaparız” idi. Derken “Acun Firarda” geç giriyor yayına diye moralim bozuldu. Dedim ki “O zaman ben başka bir program yapacağım”. Sinirim bozuldu ve “Fear Factor”ı yaptım.
Sen fırsatı görüyorsun ve aslında onda ısrar ediyorsun, kendini tamamen de akışa bırakmış değilsin.
Kesinlikle. Oradaki olay şu; istediğim konunun üzerine yürüyorum ben. Fırsatı görmek derken bir şeyi kafaya takarım, ondan sonra onu yapmak için elimden ne gelirse yaparım.
Demek ki spikerlik ve spor müdürlüğünü o kadar çok istememişsin.
Ama iyi yapmıyordum ki. O yüzden o yoldan dönüyorum hemen. Mesela ne bileyim, yeni fırsatın benim için daha iyi olduğunu hissetmem lazım. O zaman o yola giriyorum.
‘Ben bir sene evden çıkmadım, öyle oturdum’
Öyle dramlar yaşarsın ki, seni sen yaptığını bilsen de, iyi ki olmuş diyemezsin. Annenle babanı bir kazada kaybetmenle ilgili böyle bir hesaplaşma içinden geçtin mi?
Kaderimizde bir şey varsa zaten bunun önüne kimse geçemez. Dünyanın hep bir imtihan olduğunu düşünüyorum kafamda.
Kaç yıl oldu?
20 yıla yakın oldu, dün gibi hatırlıyorum. Bir de 25 yaşın altında anne-baba kaybetmekle 35’in üstünde kaybetmek arasında fark var.
Nasıl?
Birinde psikolojik olarak kendinizi hazırlıyorsunuz artık, çünkü arkadaşlarınızın annesi-babası vefat etmeye başlıyor, 35 yaş üstü artık anne babaların cenazelerine gidildiği dönemdir. Ama 19-20 yaşındaki birinin annesi kolay kolay rahmetli olmaz. Öyle bir durumda, bir de ani bir kayıp olduğu zaman, ikisini beraber kaybettiğin zaman normal bir insanın sağlıklı kalması çok kolay bir şey değil. Bende bugün bile bunun travmasından mutlaka bir eser vardır.
Annenle babanın vefatından bu yana ağlamazmışsın.
Ağlamıyorum. Bir de bir psikolog bana, aşırı arkadaş düşkünlüğümün, devamlı arkadaşlarımla olma sebebimin anne ve babamın kaybıyla alakalı olduğunu söyledi. Arkamın boşalmasını arkadaşlarımla doldurduğumu ve onlarla psikolojik olarak doyum sağladığımı da söylemişti ki çok doğru. Allah insana böyle acı vermesin.
Bu acı seni nasıl değiştirdi?
Yani benim ruh halimi değiştirdiği kesin. Ben bir sene evden çıkmadım. Evde oturdum öyle... Arkadaşlarım bizim evdeydi yine ama kalbimin altına bir acı yerleşti o zaman. O acı bir yıl boyunca geçmedi. Ağrı gibi bir şey bu ve o ağrıyı tarif edemiyorum sana. Bir yerin ağrıyor ama elinle bulamıyorsun, yani kalbim ağrıyor lafının tam karşılığı oldu benim için. Biz olağanüstü mutlu bir aileydik. Neşe ve muhabbetten başka bir şey geçmezdi aramızda. Evde ne istesem yapılırdı, maddi olarak öyle saçma sapan isteklerim hiç olmadı ama o yaşta benim arabam vardı. 18 yaşında çok az adamın arabası olur.
Sana ayrı yemek falan pişer miydi?
Öyle özel isteklerim filan olmazdı. Uslu bir çocukmuşum, gerçekten çok uyumluymuşum küçükken de. Şımarık bir çocuk olmamışım.
Annen-baban da sana hep vermiş...
Hani günümüzün çocuklarını kendi kızlarımızdan biliyorsun, hani sürekli istismar filan. Bende aileye bir şey aldırayım güdüsü hiç yoktu. Benim büyük kızım da hiçbir zaman bir şey istemedi hayatı boyunca.
‘Kızım Banu kazadan sonra hiç ağlamadı’
Ya küçükler? Yasemin ve Leyla...
Onlar canavar, böcek. Boğuşacaksın sürekli. Birine alsan, öbürü caz yapar...
İlk çocuk Banu niye farklı?
İlk çocuk benim için şöyle farklı. Annemle babamın gördüğü çocuk Banu. Kızlarımın hepsini çok seviyorum ama hani Banu benim için bir melek, öyle söyleyeyim sana. Hayatı boyunca, bak sana yemin ediyorum, benden bir şey istemişliği yoktur. Asla şımarık olmadı. Annemler kaza geçirdiği zaman o da arabadaydı. O günden sonra hiç ağlamadı. Çocuk bir şey ister ağlar ya, Banu ağlamazdı yani, hiç ağlamadı.
‘Para yüzünden kimseyi kırdığım olmadı’
Ortak eski arkadaşlarımızın seninle ilgili söylediği şey çok vefalı olduğun. Niye vefalı diyorlar senin için?
İyilikleri ve kötülükleri unutamıyorum, biraz kindarlık da vardır bende. Çok aşağılardan bu noktaya geldiğim için, o yolda yürürken çok insanın gerçek ruh hallerini analiz etme şansım oldu. Oradaki güzel insanları da hiç unutmadım, o dönemki Acun’a sempatisi olan, sıkıştığım zaman bana maddi manevi yardımcı olan insanları.
20 yıl önceki Acun’la şimdiki Acun’un farkı ne?
Değişmediğim için başarılı olduğumu da düşünüyorum. Şu bir gerçek, çok para kazanıyorum. Para yüzünden şaşıranlarla ilgili ibret dolu olaylar görüyorum. Bunlardan hep ders çıkarıyorum.
Sen hiç şaşırmadın mı?
Valla, para yüzünden kimseyi kırdığım olmadı, öyle söyleyeyim. Hep karşı tarafın mağduriyetini gidermeye konsantre olurum maddi olaylarda.
Elin açık mıdır çalışanlarına?
Evet. Allah bana, verdikçe hep daha çok verdi.
‘Her yere geç kalıyorum, canlı yayınlara bile’
Senin geç kalman meşhurdur...
Her yere ve her şeye geç kalıyorum. Artık mizah konusuyum. O konuda kendimi hep eleştiriyorum ama yapacak bir şey yok. Beklettiğim çok insan olmuştur, haklarını helal etsinler.
Saygısızlıktan değil ama?
Ben üniversite imtihanına geç kalmış insanım. Karşı tarafa saygıyla alakası hiç olmadı. Ben dergi alırken uçak kaçıran, sonra 4-5 aktarmayla Dominik Cumhuriyeti’ne giden biriyim.
Canlı yayınlara nasıl vaktinde çıkıyorsun?
Çıkamıyorum ki... Kaçırdığım en az üç-dört canlı yayın vardır. Nefret ederim canlı yayından o yüzden.
‘Benim kadar popüler olup da hiçbir dizide oynamamış adam bulman çok zor’
Geliyor mu dizi teklifi?
Eskiden geliyordu, artık gelmiyor. Benim kadar popüler olup da hiçbir dizide oynamamış adam bulman çok zor.
Senin hiç aklını çelen “Acaba bunu yapar mıyım?” diye düşündüğün rol oldu mu?
Yaa, rol yapamıyorum ki! Kendimle dalga geçiyorum. Ben şeyden hiç yana değilim; bizim gibi halkın gözünde olduğu haliyle bir noktaya varmış insanın öyle rol yapması çok kolay değil. Üstün bir yetenek değilse.
Kendini hiç tarttın mı bununla ilgili? Senin gibi bir şov adamının, böyle şeylere yatkın bir kumaşı varmış gibi geliyor insana.
Valla bunu da aynı spikerlik gibi düşün. Bir-iki filmde konuk oyuncu oldum, tarttım yani kendimi. Yani hiç denemediğim bir şey değil. Bir de ezberleyemem bir şey ben, biliyor musun? Bu büyük handikap. Ben ne söyleyeceğimi düşünürken zaten rol yapacak halim kalmıyor.