Hürriyet'ten Ayşe Arman 13 yıl önce İzmir'de 25 yaşında yaşamını yitiren Gülperi Ovalıoğlu'nun annesi Ümran Durmaz'la konuştu.
Eşi O. Ovalıoğlu tarafından 'İlaç içti!' denilerek acil servise götürülen ve orada yaşamını yitiren Gülperi’nin ölüm sebebi hala muamma. Olay sonrası içtiği iddia edilen ilaçlara otopsi sonucunda rastanılmazken, savcı eş O. Ovalıoğlu'ya takipsizlik kararı veriyor. 13 yıl sonra hukuk mücadelesini yeniden başlatarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuran anne, "Savcı tüm bu raporlara rağmen 'ölenin kendi isteğiyle intihar ettiği' gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Kızımın kocasına hastane polisi dışında tek bir soru soran bile olmadı. Mahkeme huzuruna bile çıkarılmadı. Rahatı hiç bozulmadı. Yargı da ondan yana oldu. Olan benim gül gibi kızıma oldu, öldüğüyle kaldı. 13 yıldır eski eşi elini kolunu sallayarak geziyor. Evlendi, çocuğu oldu. Benim kızımsa toprağın altında... Cenazesine gelmeyi bile çok gördü!" diyor.
Anne Ümran Durmaz, kızı Gülperi'nin ölümünün ardından 13 yıl sonra yeniden başlattığı mücadeleye ilişkin şunları anlattı:
"Gülperi'nin hakkını kim savunacak?"
Karşımda hüngür hüngür ağlayan bir anne var. Ümran Durmaz.
Tarifsiz bir acı yaşıyor. 13 yıl önce, kızı Gülperi, kocası tarafından “İlaç içti!” diyerek hastaneye götürülüyor ve orada ölüyor.
Tuhaflık şurada: Kocanın içtiğini iddia ettiği ilaçlara otopsi sonucunda Gülperi’nin bedeninde rastlanmıyor. Ayrıca kimse adamı sorgulamıyor. Ne derse inanılıyor. Olay yeri incelenmiyor. Üstelik savcı da takipsizlik kararı veriyor. Artık neredeyse “Eline sağlık!” diyecekler. Türkçesi, Gülperi’nin ölümüne neyin sebep olduğu hiçbir zaman anlaşılamıyor.
Aile, Gülperi’nin boşanmak istediği eşi tarafından zehirlendiğine inanıyor. Çünkü eşi bir ecza deposunda çalışıyor ve ilaçlar konusunda bilgili.
Bu annenin yıllarca çalmadığı kapı kalmıyor. Sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ona kulak veriyor. Davayı inceliyor, intihar olduğuna ilişkin hiçbir delil olmadan önyargılı davranıldığı, bu yüzden olayın araştırılmadığını belirtiyor. Şimdi dava tekrar görülüyor.
Adaletin yıllar sonra da olsa yerini bulması dileğiyle!
O gün kalbimi kızımla birlikte toprağa gömdüm
- Sizi tanıyalım...
- Adım Ümran Durmaz. Ben bir anneyim. 6 kız çocuğum vardı. Gülperimi 2005’te kaybettim. Ben de onunla o gün kalbimi toprağa gömdüm...
- Olayı anlatır mısınız?
- 25 yaşındaki kızımın ölümüne intihar dendi. Ama Adli Tıp raporuna göre boşanmak üzere olduğu eşinin içtiğini söylediği ilaçların izine bedeninde rastlanmadı. Olay yeri inceleme yapılmadı. O, eşi olacak adam, sorguya bile çekilmedi. Bir ecza deposunda çalışıyordu. İlaçlar konusunda bilgiliydi. Benim güzel kızım 25 yaşında, boşanmak istediği kocasının “Canına kıydı!” demesine inanılarak öldüğüyle kaldı! Takipsizlik karar verildi. Kızıma gerçekte ne oldu, kimse bilmiyor. O zamandan beri adalet için, yavrum için hukuk mücadelesi veriyorum...
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne mi başvurdunuz?
- Evet. Bu kadar yıl sonra AİHM’den Gülperi’nin ölümüne ilişkin yapılan soruşturmanın etkisiz ve yetersiz olduğuna ve yaşam hakkı ihlaline ilişkin karar geldi. Ayrıca olayın intihar olduğuna ilişkin hiçbir delil olmadan önyargılı davranıldığı, bu yüzden olayın araştırılmadığı, kızımın kanında ilaç çıkmamasına rağmen neden intihar kararı verildiğinin çözülemediği belirtildi. Biz de bu karar üzerine yeniden başvurarak soruşturmanın tekrar açılmasını talep ettik. Şimdi de yıllar sonra, tekrar, kızımın kocası tarafından muhtemelen zehirlenerek veya ölüm nedeni kesin olmayan bir şekilde kasten öldürüldüğü gerekçesiyle dava açıldı. 13 yıl sonra hukuk mücadelemiz yeniden başlıyor. O yüzden sizinle görüşmek istedim. Gülperimi ve başına gelenleri insanlara anlatın istedim...
Yavrum hastanede sahipsiz öldü
- Öncelikle başınız sağolsun. Gülperi’yle eşi nasıl tanıştı?
- Gülperi, hemşirelik okudu ve Ege Üniversitesi Hastanesi’nde işe girdi. Eşi aynı hastanenin eczanesinde çalışıyordu. Üç ay içinde evlenmeye karar verdiler. Her şey çok hızlı oldu.
- Araları iyi miydi? Mutlu muydu Gülperi?
- Hayır. Sadece 9 ay evli kaldılar. Eşi ve ailesi, kızıma aşırı derecede müdahale ediyordu. Mutsuzdu. Boşanmaya karar verdi. Avukata gitti, ama kocası onu ikna ederek vazgeçirdi. Olaydan iki gün önce, Gülperi kardeşlerinin yanına gelmiş, kocasıyla yine şiddetli bir tartışma yaşadığını, korktuğunu, artık ona dönmeyeceğini söylemiş. Diğer kızlarımla birlikte kardeşimin oğlunun sünnetine gitmişler. Kocası da küs oldukları halde oraya gelerek kızımı bir şekilde eve götürmeye ikna etmiş.
- Peki, sonra?
- Ertesi gün hastaneden haber gelmiş. Kızlarım bir gece önce birlikte oldukları ablalarının ölüm haberini almışlar. Yavrum hastanede sahipsiz ölmüş...
- Olay gecesi siz neredeydiniz?
- Büyük kızımla Umre’deydim. Apar topar döndüm.
Eşi cenazesine bile gelmedi
- Eşi hastanede ne demiş?
- Kızımı hastaneye götürdüğünde kızım yarı baygın haldeymiş. Bilinci kapalıymış. Hastane polisine verdiği ifadede kızımla kavga ettiklerini, kızıma vurduğunu, kızımın da ona vurduğunu, bunun üzerine evden ayrıldığını, geri geldiğinde kızımı bu halde bulup hastaneye getirdiğini söylemiş. Ama vurduğunu itiraf etmesi bile bir sonuç doğurmamış, onu sorgulama gereği bile duymamışlar. Eşi hastanedeki doktora kızımın Prent ve Muscoril içerek intihar ettiğini söylemiş. Onlar da ona göre davranmışlar ama ne yazık ki tüm müdahalelere rağmen kızım hayatını kaybetmiş. Ama kanında belirtilen ilaçlar çıkmadı. Kızımın akciğer kanaması nedeniyle vefat ettiği tespit edildi. Ege Üniversitesi Hastanesi tarafından düzenlenen raporlarda da belirtilen ilaçların aranıp bulunamadığı bildirildi...
- Siz ne olduğuna inanıyorsunuz?
- Ben kızımın planlı bir şekilde, o gece eve götürülüp öldürüldüğünü düşünüyorum. Ama o vicdansızın kızımın canına nasıl kıydığını tespit etmek emniyetin, mahkemenin ve Adli Tıp’ın göreviydi...
- Yani, siz diyorsunuz ki kızımı zehirledi...
- Evet. Eczanede çalışan biri olduğu için ilaçları çok iyi bilirdi. Mesela kızım hastanede can çekişirken o, arabada bir uyku hapı alıp uyumuş. O ilaç da reçetesiz alınamayan bir ilaç. “Nasıl temin ettin?” diye sordular. “Ben bir ecza deposunda çalışıyorum, istediğim her ilaca ulaşırım!” dedi. E bu adama nasıl güveneyim? Kızımın cenazesine bile gelmedi. Tabii ki kızımı zehirlemiş olduğunu düşünüyorum!
Şimdi yeniden yargılanacak
- Peki, nasıl oldu da kimse kızınızın eşini sorgulamadı?
- Ben de buna isyan ediyorum işte! Savcı tüm bu raporlara rağmen “ölenin kendi isteğiyle intihar ettiği” gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Kızımın kocasına hastane polisi dışında tek bir soru soran bile olmadı. Mahkeme huzuruna bile çıkarılmadı. Rahatı hiç bozulmadı. Yargı da ondan yana oldu. Olan benim gül gibi kızıma oldu, öldüğüyle kaldı. 13 yıldır eski eşi elini kolunu sallayarak geziyor. Evlendi, çocuğu oldu. Benim kızımsa toprağın altında... Cenazesine gelmeyi bile çok gördü!
Kızımın cansız bedenini kucağıma verdiler
- Evladınızın ölüm haberini aldığınızda ne hissettiniz?
- Bittim ben. Yüreğim öyle yandı ki anlatamam. Ve başına ne geldiğini bilmiyordum, hâlâ bilmiyorum. Ağlaya ağlaya döndüm. Geldiğimde saçının tek bir teline bile zarar gelmesinden korktuğum yavrumun cansız bedenini verdiler kucağıma. İşte o gün ben de yaşarken öldüm..."