23 Aralık 2016 16:26
ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass, Türkiye ile Rusya'nın 'özür mektubu'ndan sonra başlayan, El Bab'daki operasyonları ve Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov'un suikastını da kapsayan süreç içindeki yakınlaşmasını değerlendirdi. Bass, "Türkiye'nin Rus hükümetinin diğer birtakım politikaları ve bölgedeki davranışlarıyla ilgili temkinli davranmasını beklerim... Rusya hükümeti uluslararası sınırları değiştirmek ve başka bir ülkenin bir kısmını ilhak etmek amacıyla son yıllarda askeri güç kullanmış olan tek Avrupa hükümetidir. Dolayısıyla, Türkiye’nin Rusya’yla ilişkisini ilerletirken ve yeniden geliştirirken bu gerçekleri de göz önünde bulundurmayı sürdürmesini umuyoruz" dedi.
15 Temmuz darbe girişiminin planlayıcısı olmakla suçlanan Fethullah Gülen'in ABD'den Türkiye'ye iadesi konusunda ülkesinin tavrı için Bass, "Hukuk sistemlerimizdeki farklılıklar nedeniyle, süreçle ilgili kamuoyu önünde konuşmamak bizim için çok önemli. Burada amaç, ABD’deki bir failin, hâkime sonucun önceden belirlendiğini ileri sürme fırsatını tanımamak. Yani, bizim yargı sistemimize göre, bir dava hakkında ne kadar az konuşuyorsak, konuyu o kadar ciddiye alıyoruz demektir" açıklamasını yaptı.
Bass, CIA'in "Türkiye'nin IŞİD’den petrol aldığı"yla ilgili iddiaları sebebiyle Ankara'dan özür dilediğine dair haberlere açıklık getirmedi, ancak "Başta bu petrolün bir kısmının Türkiye sınırında çıktığı yönünde göstergeler vardı. Hükümetlerimiz birlikte çalıştıkça bir kaçakçılık faaliyetinin yaşanmadığını fark ettik. Türk hükümetine çok daha suçlayıcı yaklaşım gösteren Rusya hükümetinin bu konuda ABD’nin aksine bir düzeltme girişiminde bulunmadığını görüyoruz" dedi.
Büyükelçi Bass, Türkiye'nin terör örgütü olarak kabul ettiği YPG'ye ABD'nin yaklaşımını "Suriye Demokratik Güçleri olarak adlandırılan şemsiye grup altında çalışan Suriyeli Arap gruplara destek sağlıyoruz. Bu şemsiye grup, aynı zamanda PYD’yi de içeriyor. Ancak biz PYD’ye doğrudan destek sağlamıyoruz, silah vermiyoruz, cephane vermiyoruz. Bu konuda birçok iddia olduğunu biliyorum, ancak bu iddiaların hiçbir gerçek temeli yok" sözleriyle açıkladı. Bass, Kürt kantonlarının birleşmesine karşı çıktıklarının altını çizdi.
“CIA, Türkiye’den özür diledi” iddiası
NTV canlı yayınına konuk olan ABD Büyükelçisi John Bass, Ahmet Yeşiltepe'nin sorularına şu yanıtları verdi:
- Türkiye çok zor zamanlardan geçiyor. Değerlendirmeleriniz mevcut durumu anlayabilmemiz açısından çok değerli. Öncelikle Rus Büyükelçiye yönelik suikastla başlamak isterim. Bir diplomatın böylesine korkunç bir şekilde katledilmesi konusunda görüşlerinizi alabilir miyim?
Öncelikle, bu hafta meydana gelen bu korkunç saldırıyla ilgili tüm izleyicilerinize ve Türkiye’deki herkese “başınız sağolsun” demek istiyorum. Ben bu ülkede yaşıyorum. Bugün bu toplumun tüm mensuplarının hissettiği acı ve ızdırabı, bunun ardından nelerin gelebileceğini bilememenin getirdiği korkuyu ben de yaşıyorum. Ayrıca, son saldırılar bizi derinden rahatsız etti ve öfkelendirdi; ister Kayseri’deki olsun, ister Beşiktaş’taki bombalı saldırı ya da Türkiye’de PKK tarafından gerçekleştirilen diğer korkunç saldırılar. Bu saldırıları kesinlikle reddediyoruz. Bunları kınıyoruz ve bir kez daha PKK’ya bu akıldışı şiddete son vermesi, silah bırakması ve siyasi bir amaç için şiddet kullanmaya son vermesi çağrısında bulunuyoruz. Bu, asla işe yaramayacaktır.
Büyükelçi Karlov hakkındaki sorunuza gelecek olursak; bu olay, elbette, en başta çok büyük bir insani dram. Bir diplomat ve Büyükelçi Karlov gibi bir kariyer memuru olarak, ben de aynı duruma düşebileceğimi düşünebiliyorum. Çalışma arkadaşları ve ailesinin yaşadığı travmayı da gördüm; kalplerimiz bu korkunç günlerde onlarla birlikte. Büyükelçi Karlov’a karşı ve komşularınız göz önünde bulundurulunca son derece önemli olan Türkiye-Rusya ilişkilerine karşı gerçekleştirilmiş bir saldırı olmanın yanı sıra, diplomasi mesleğine ve devletlerin birbirleriyle ve toplum mensuplarıyla iletişim kurabilen temsilcilere sahip olmaları gerektiğini belirleyen uluslararası normlara karşı da gerçekleştirilmiş olan bu çirkin saldırıyı kınadık. Bütün bu nedenlerden dolayı, bu saldırının planlanmasına karışan diğer şahısların da mümkün olduğunca çabuk adalet karşısına çıkarılmasının büyük önem taşıdığını düşünüyorum.
- Sayın Büyükelçi, sizce Türkiye’deki bu gibi terör saldırılarının arkasında kim var? Bu saldırının ardında Fethullah Gülen ve Gülen hareketinin olduğuna dair iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Amerika Birleşik Devletleri’nin bunlarla nasıl bir bağlantısı var?
Birkaç şey söyleyeceğim. İlk olarak, Türk polisinin bu soruşturmayı yürütürken topladığı kanıtlara dair birinci elden bilgiye sahip değilim. Bu toplumdaki herkesin, Rusya’daki herkesin, dünyanın geri kalanındaki herkesin soruşturmanın sonucunun bize sorumlunun kim olduğuna dair kesin ve açık cevaplar sağladığından emin olabilmesi için, sürecin kendi seyrinde gitmesine izin vermek hepimiz açısından çok önemli. Amerikan hükümetinin bir şekilde bu saldırıya karışmış olduğuna dair Türk basınında gördüğümüz iddialara gelecek olursak; bunları kati surette reddediyorum. Bu iddiaları destekleyen hiçbir kanıt yok, bunun, kanıtı olmayan, son derece çirkin bir iddia olduğunu düşünüyorum. Biz, tüm dünyadaki diplomatların emniyetini ve işlerini yapabilmelerini sağlamaktan başka bir şey istemiyoruz. Ben dört yıl önce sevdiğim bir iş arkadaşımı kaybettim, Libya büyükelçimizdi. Bu nedenle, bir meslek memuruna karşı bu şekilde şiddet uygulandığını görmek bizleri derinden yaralıyor.
- Amerikan istihbaratının elinde bu konuyla ilgili bilgi ya da ipucu var mı?
Emniyet güçleri ve istihbarattaki güvenlik uzmanlarımız arasında devam eden görüşmeler olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’deki her saldırının ardından yaptığımız gibi, şimdi de Türkiye’de devam eden soruşturmalara destek verme teklifinde bulunduk. Bunu yapmayı da sürdüreceğiz. Fakat, soruşturmanın ve akabinde başlatılabilecek her türlü yasal muamele ve/veya davanın bütünlüğünü korumak adına, soruşturmaya saygıyla yaklaşmak ve kamuoyu önünde tartışmamak büyük önem taşıyor.
- Eğer Rusya bu suikastin ardındaki gücün Gülenci FETÖ olduğunu tasdik eder ve bu gerçek uluslararası platforma taşınırsa, ABD Fethullah Gülen’in iade sürecini hızlandırır mı?
ABD’de ikamet edip, denizaşırı ülkelerde ABD’den sınırdışı edilmesini gerektirecek suçlar işleyen kişilerle ilgili her türlü spesifik bilgiye büyük ciddiyetle yaklaşırız. Bu nedenle hükümetlerimiz, 15 Temmuz ve o gece yaşanan korkunç olaylar ve çirkin saldırılarla ilgili hazırlanan davalarda son derece yakın olarak çalışıyor. Her türlü ek soruşturmaya ve adalet bakanlıklarımız arasındaki yeni işbirliklerine de, Türk hükümetinin failleri adalet karşısına çıkarma gayretlerini desteklemek amacıyla yine aynı ruh ve kararlılıkla yaklaşmayı sürdüreceğiz.
- Fethullah Gülen’in iadesinde mevcut durum nedir? Davada yol alındı mı? Sürecin başkanlık seçimleri nedeniyle yavaşladığına dair bir algı oluşmuş durumda.
Bu ifadenin, süreci doğru biçimde tasvir ettiğini düşünmüyorum. Adalet bakanlıklarımız bu süreçte beraberce son derece yakın çalışıyorlar. Dediğim gibi, Türk hükümetinin, darbe girişiminin faillerini adalet karşısına çıkarma yönündeki çabalarını desteklemek için elimizden geleni yaptığımızdan emin olmak istiyoruz. İzleyicilerinizin bilgisine sunacağım faktörlerden biri de şu; hukuk sistemlerimizdeki farklılıklar nedeniyle, süreçle ilgili kamuoyu önünde konuşmamak bizim için çok önemli. Burada amaç, ABD’deki bir failin hakime sonucun önceden belirlendiğini ileri sürme fırsatını tanımamak. Yani, bizim yargı sistemimize göre, bir dava hakkında ne kadar az konuşuyorsak, konuyu o kadar ciddiye alıyoruz demektir. Bu noktada Türkiye’de benzer davalara yaklaşımda bir parça farklılık olduğunu görüyoruz; burada insanlar davalar hakkında kamuoyu önünde konuşuyor ve bu durum davanın kendisini etkilemiyor.
- Bu yine sizin adalet sisteminizle ilgili bir durum ve belki de uzun zaman alacak bir süreç.
Aslında, konuya değinmişken şunu ifade etmek isterim; bence toplumlar büyük bir travma yaşadıklarında, adaletin hızla sağlanmasına dair doğal ve insani bir istek doğar. 11 Eylül’den sonra bunu biz de ABD’de yaşadık. Bu saldırıların tüm sorumlularının mümkün olduğunca hızlı biçimde adalet karşısına çıkarılmasını sağlamaya yönelik bir dürtü ortaya çıktı. Ancak bu dürtüye rağmen, emniyet güçlerimizin, bu saldırı planından sorumlu olan ve ABD’de ikamet eden diğer failleri bulması ve Amerikan mahkemelerince yargılanmalarını sağlamaları vakit aldı; ve an itibariyle bu şahıslar bu korkunç saldırılara karıştıkları için müebbet hapis cezasına çarptırılmış bulunmaktalar. Bu süreç boyunca, Amerikan halkı zaman zaman bir parça hüsrana uğramış hissetti. Fakat bence bu sürecin neticesi, insanların doğru kişilerin yakaladığından, adaletin yerini bulduğundan ve faillerin suçlarından dolayı cezalandırıldığından emin olmalarını sağladı.
- Seçilmiş Başkan Donald Trump, Fethullah Gülen’i Türkiye’ye iade etmek konusunda oldukça istekli görünüyor. Sizin bu konudaki beklentiniz nedir?
Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, bir sonraki yönetim adına konuşamam. Ancak bunun yerine birkaç şey söylemem mümkün. Öncelikle, ABD, Türkiye’nin başarılı olmasını istiyor ve bu uzun yıllardır ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikasının temel taşlarından biri olmuştur. Türkiye’nin güçlü, istikrarlı, müreffeh ve başarılı olması hem bizim, hem Avrupa’nın hem de birçok bölgenin yararınadır. Türkiye’nin bölünmesi, karmaşa içinde olması bizim menfaatimize değildir; bu yüzden son birkaç yıl içinde ve onlarca yıldır bu ulusun güvenliğine ve refahına katkıda bulunmaya çalışıyoruz, ve ben, yeni yönetimde nasıl politika değişiklikleri görürsek görelim, bu hususların Türkiye’ye yaklaşımımızın ve ilişkimizin temel taşlarından biri olarak kalacağından eminim. Çünkü, farklı partilere mensup birçok Amerikalı, birlikte çalıştığımızda, beraberce ilerlemenin yolunu bulabildiğimizde her zaman daha güçlü olduğumuzun bilincinde.
- Bölgemizde kısa süre önce meydana gelen gelişmelere dönecek olursak, Rusya, İran ve Türkiye’nin, Suriye’de bir ateşkes ve kalıcı barış ilan etme girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Moskova’da verilen kararlar olumlu sonuçlar doğurur mu?
Benim patronum olan Dışişleri Bakanı Kerry’nin ve Washington’daki diğer meslektaşlarımın da günlerdir gösterdiği gibi, her ülkenin, özellikle Halep’te ve daha geniş anlamda da Suriye’de çekilen acılar ve yaşanan şiddeti azaltmada verimli bir sonuç getirecek her türlü girişimini olumlu karşılıyoruz. Dolayısıyla, Türkiye’nin girişimlerini ve sergilediği yaratıcı diplomasi sayesinde bu yerel ateşkesi ve muhaliflerin, ailelerinin ve Doğu Halep’in diğer sakinlerinin bu alandan boşaltılmasını sağlayan bu sonuca Rusya ve İran’la birlikte ulaşmasını olumlu karşılıyoruz. Bu son derece yapıcı bir adım, Suriye’nin çok daha büyük bir kısmında daha sağlam bir ateşkesi sağlayıp sağlamayacağını izleyeceğiz ve bu sonuca ulaşmak yolunda Türk hükümeti, Rus hükümeti, Avrupa’daki dost ve müttefiklerimizle yakın olarak çalışmaya devam ediyoruz.
- Türkiye ve Rusya’nın son zamanlardaki ilişkilerini, özellikle de yakınlaşmalarını ve ekonomi ve siyasette ortak bir yön belirleme girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazıları bunu Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırma vasıtası olarak görülüyor. Sizin fikriniz nedir?
Türkiye’nin Rusya ile iyi, verimli, yapıcı bir ilişki kurmasını anlıyor ve destekliyoruz. Siz önemli bir sınırı, Karadeniz’in teşkil ettiği deniz sınırını paylaşıyorsunuz. Köklü bir ticari ilişkiniz var. Türkiye ve Rusya’nın uzun bir geçmişi olduğu aşikar. Bu nedenle, Türkiye’nin Rusya ve diğer komşularıyla olumlu, yapıcı bir ilişki içinde olmasının neden önemli olduğunu anlıyoruz. Bu durumu A ile B arasında ikili bir seçim olarak görmek isteyen kişiler, günümüzün uluslararası dünyasının ve elbette ki ekonomisinin karmaşıklığını doğru okuyamıyorlar. Ayrıca benim görüşüme göre, Türkiye, Rusya ile saygı çerçevesi içinde, iyi bir ilişki sürdürebilir, ancak bununla beraber, Rus hükümetinin diğer birtakım politikaları ve bölgedeki davranışlarıyla ilgili temkinli davranmasını da beklerim. Türk basınında son dönemde gördüğüm ve rahatsız edici bulduğun şeylerden biri de, ABD’nin Türkiye’yi bir şekilde parçalamak istediği ya da Türkiye’nin başarısız olduğunu görmek istediği için Türkiye ve Rusya arasındaki yakınlaşmayı bir şekilde baltalamak istediğine dair iddialar. Hiç kimse Türkiye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne Amerika Birleşik Devletleri kadar bağlı olmamıştır. Buna karşın, Rusya hükümeti ise uluslararası sınırları değiştirmek ve başka bir ülkenin bir kısmını ilhak etmek amacıyla son yıllarda askeri güç kullanmış olan tek Avrupa hükümetidir. Dolayısıyla, Türkiye’nin Rusya’yla ilişkisini ilerletirken ve yeniden geliştirirken bu gerçekleri de göz önünde bulundurmayı sürdürmesini umuyoruz.
- Tekrar Suriye ile devam etmek istiyorum. PYD/YPG yapısıyla ilişkilerinizde son durum nedir? Kimi destekliyorsunuz, özellikle Rakka operasyonunda?
DAEŞ’e karşı savaşmakta ve DAEŞ’i Suriye ve Irak’ta kontrol ettiği alanlardan çıkarmakta kararlı olan bir dizi Suriyeli gruba destek sağlamayı sürdürüyoruz. Suriye Demokratik Güçleri olarak adlandırılan şemsiye grup altında çalışan Suriyeli Arap gruplara destek sağlıyoruz. Bu şemsiye grup, aynı zamanda PYD’yi de içeriyor. Ancak biz PYD’ye doğrudan destek sağlamıyoruz, silah vermiyoruz, cephane vermiyoruz. Bu konuda birçok iddia olduğunu biliyorum, ancak…
- ABD’nin uçaksavar ve yüksek kalibreli silahlar sağladığı, Dochka verdiğine ilişkin iddialar. Bunları reddediyorsunuz.
Bu iddiaların hiçbir gerçek temeli yok. YPG’ye gelişmiş silahlar sağlamadık. YPG’ye ağır silahlar vermedik.
- Lütfen bize PYD, YPG ile ABD arasındaki ilişkiyi anlatır mısınız, bu ilişkiyi tanımlar mısınız?
Sahada, ABD Başkanı tarafından, DAEŞ’i Suriye’de kontrol ettiği alanlardan çıkarmak için gereken her şeyi yapmakla görevlendirilen askeri uzmanlarımızla bir ilişkinin bulunduğunu söyleyebilirim.
Çok dar bir çerçevede yürütülüyor, taktiksel bir odağı var ve tamamen DAEŞ’in Suriye’de, Türkiye’de, ABD’de ya da Avrupa’da saldırı düzenleme kapasitesini etkili bir şekilde azaltmaya yönelik. Buradaki kaygıların yanında, bunu yapma nedenlerimizden biri DAEŞ’in Türkiye’de neden olduğu acıların bilincinde olmamız. Ne yazık ki DAEŞ, Türkiye’de, Avrupa ve ABD’de öldürdüğünden çok daha fazla insanın ölümüne yol açtı. Bu topraklarda daha fazla saldırı gerçekleştirdiklerini görmek istemiyoruz, ve işte bu yüzden de, DAEŞ’in Türkiye-Suriye sınırını kullanmasını engellemekte elde ettiğimiz başarıya ulaşmak için Türk hükümetiyle son iki yıldır çok yakın şekilde çalışıyoruz. Bütün bu yaşanan acıların arasında, bu yılın en önemli gelişmelerinden biri bu oldu. DAEŞ’in daha fazla saldırıda bulunmaya çalışmasının nedenlerinden birinin de bu baskıyı hissetmeleri ve toprak kaybetmelerinden kaynaklandığına inanıyoruz.
- Sayın Büyükelçi, biliyorsunuz Türkiye PYD/YPG’yi, PKK ile yakın ve organik bağlarından ötürü bir terör örgütü olarak görüyor. Amerikan yönetimi PYD/YPG ile ilişkilerini, Türkiye’nin hassasiyetleri çerçevesinde nasıl şekillendirmeyi planlıyor?
Suriye’de iki yıldır süren kampanyamızı aklımızdaki şu iki kapsayıcı hedefle yürütüyoruz. Birinci hedef, DAEŞ’i yenmek ve toprak kontrolünü, özellikle de Türkiye-Suriye sınırındaki bölgede toprak kontrolünü ortadan kaldırmak, böylece Türkiye, Avrupa ve ABD’ye yönelik tehditleri bertaraf etmek. Fakat diğer hedefimiz, Suriye’deki bu probleme, NATO müttefikimiz Türkiye için uzun dönemli stratejik bir problem yaratmayacak şekilde askeri operasyonlar yürüterek yaklaşmak. Suriye’de Kürt kantonları diye tabir edilen bölgenin birleşmesini desteklemeyişimizin ve hiçbir zaman desteklemeyecek olmamızın önemli bir nedeni de işte budur. Bu yüzden, hiç kimsenin, sadece DAEŞ’e karşı kazandıkları askeri başarılara dayanarak sahadaki demografik yapıyı veya siyasi yönetim yapılarını tek taraflı olarak değiştirmesini desteklemiyoruz. Ve YPG ya da PYD’ye çağrıda bulunduğumuz ve bulunmayı sürdüreceğimiz bir diğer husus da, Tel Abyad’da yerlerinden edilen Suriyeli Araplar ve benzer durumdakilerin evlerine dönüşüne izin vermeleri. Bu konudaki kararlılığımızı sürdüreceğiz. Suriye’nin geleceğine tüm Suriyelilerin karar vermesi gerektiğine inanıyoruz, tek bir silahlı grubun değil. Bu grup, DAEŞ’a karşı savaşta yer almış olsa bile.
- Trump yönetiminde bu örgütlerle ilişkiler nasıl şekillenecek?
Daha önce de söylediğim gibi, yeni yönetim adına konuşamam.
- Bir politika değişikliği bekleyebilir miyiz?
Söylediğim gibi, onlar adına konuşamam. Bu sorunlara nasıl yaklaşacaklarına ilişkin tahminde bulunamam. Ancak şunu söyleyebilirim, yeni yönetimin de ilişkimizdeki şu temel prensibe bağlı kalmaya devam edeceğine güvenim tam; birlikte çalıştığımızda, birlikte çalışmanın bir yolunu bulduğumuzda her zaman daha güçlüyüz. Bu nedenle, söz konusu geçiş döneminde bile, ben ve ABD hükümetinden pek çok meslektaşım, Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta karşı karşıya olduğu tehditleri ele alma ve bunlara kalıcı çözümler bulma konusunda Türk hükümetindeki ortaklarımızla çok yoğun bir şekilde çalışmayı sürdürüyoruz, ki bugünün sorunlarının yerine yarın yenilerini koymayalım.
- Kürtlerin özyönetim konusunu konuşmak istiyorum. Washington yönetimi, Kuzey Irak’ta Barzani’nin ve Suriyeli Kürtlerin özyönetim taleplerine nasıl bir yanıt verecek?
Irak ve Suriye’ye ilişkin politikalarımızın temelinde yatan husus şu; yönetime ilişkin sorular Iraklıların ve Suriyelilerin karar vereceği konular. Her ne kadar bu noktaya kadar başarı sağlananamamış olsa da, son 4 yıldır Suriye’de siyasi ve müzakere edilmiş bir çözüm için çabalamamamızın bir nedeni de bu prensibe olan bağlılığımız. Suriye’nin geleceğine, bir arka odada, ülkede çıkarı olan yabancı güçler tarafından karar verildiğini görmek istemiyoruz. Suriyelilerin, tüm Suriyelilerin, kendi geleceklerine karar verebilmeleri gerektiğine inanıyoruz.
- Türkiye’nin IŞİD’den petrol satın aldığına ilişkin iddialar konusunda bir özür polemiği yaşandığını gördük. Türk dışişleri yetkilileri, bu konudaki yanlış bilgilere ilişkin olarak hem John Kerry’den hem de CIA’den yazılı bir özür geldiğini ifade ettiler, ancak CIA ve Amerikalı yetkililer bunu reddetti. Tam olarak ne yaşandı? Bir özür var mı, yok mu?
Kanımca, DAEŞ’in bir dönem kontrol ettiği petrol üretilen bölgelerden nasıl kaçakçılık yaptığı konusundaki anlayışta bir evrim gerçekleşti. Başta, bu petrolün bir kısmının Türkiye-Suriye sınırından çıktığına dair göstergeler vardı. Türk hükümeti, 2014 yılında ve 2015’in başlarında bu küçük çaplı kaçakçılık faaliyetlerini ortadan kaldırmak için önemli adımlar attı. Bu konunun soruşturulmasında hükümetlerimiz birlikte çalıştıkça, başta olmasından endişe duyduğumuz şekilde ve boyutta bir kaçakçılık faaliyetinin artık yaşanmadığını tespit ettik ve bu durumu Türk hükümetine ilettik. Burada şunu da söylemek isterim ki; Türk hükümetine çok daha eleştirel yaklaşan, petrol kaçakçılığı konusunda her türlü suçlamayı yapan ve Türk hükümetinden kimlerin bu olaya karıştırdığına dair iddialarda bulunan Rusya hükümetinin, ABD’nin aksine, bu konuda kendini düzeltme yoluna gittiğini ise görmedim.
- Bir kez daha sormak istiyorum, bir özür var mı, yok mu?
Hükümetler ve tek tek bakanlıklar arasındaki iletişimin detaylarına girmek istemiyorum. Şunu söyleyebilirim, ilk aşamadaki bazı değerlendirmelerimizin düzeltildiğini ya da biraz hedeften şaştığını kabul ettik. Ve biz bunu her zaman yapıyoruz. Hata yaptığımızda bunu itiraf ediyoruz. Çoğu kez, başka bazı hükümetlerin de böyle davranmasını umut ediyoruz.
- Türkiye, terörle mücadele konusunda zor zamanlardan geçiyor. Terör örgütlerine, özellikle PKK, FETÖ ve IŞİD’e karşı atılan adımların etkili olduğunu düşünüyor musunuz?
Geçtiğimiz yıl boyunca çok önemli bir ilerleme kaydettik ve Türkiye’de meydana gelen ve büyük acılar yaşatan korkunç terör saldırıları arasında bile, birlikte çalışan iki hükümet ve iki ülkenin güvenlik makamları olarak, saldırganların tespit edilmesi, saldırı planlarının bozulması ve yok edilmesi gibi önemli başarılar elde ettik. Şunu söylemekten memnuniyet duyuyorum, bu son bir sene içinde, ABD hükümeti olarak Türkiye’de gerçekleştirilmesi planlanan ve yüzlerce insanın ölümüne yol açabilecek bir dizi saldırının önlenmesinde Türk makamlarına katkı ve destek sağladık. O nedenle, şu an itibariyle gelinen nokta tatmin edici değil, kimsenin de bundan tatmin olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, insanlar hala ölüyor ve acı çekiyor ve bu kabul edilemez. Ancak bence bu durum, bu toplumdaki insanların karşı karşıya olduğu terör tehdidiyle mücadele konusunda Türkiye’deki dostlarımız ve müttefiklerimizle çok yakın şekilde çalışmayı sürdürme kararlılığımızı yalnızca daha da güçlendiriyor.
- Bir müttefik olarak Türkiye ABD’den hangi alanlarda somut destek görüyor? Örnekler verebilir misiniz? Özellikler DAEŞ, PKK ve FETÖ’ye karşı?
Biraz önce söylediğim gibi, güvenlik teşkilatlarımız, Adalet bakanlıklarımız, askeri ve istihbarata ilişkin güvenlik kurumlarımız arasında yoğun bir ilişki, iletişim ve destek var. Açıkçası, bunların büyük bir kısmı hakkında kamuoyu önünde konuşmuyoruz, çünkü teröristlere neler yaptığımıza, nasıl yaptığımıza dair işaretler vermek ve saldırılarını kolaylaştırmak istemiyoruz. DAEŞ’in yaşadığı toprak kaybına uyum sağlamasını izlerken edindiğimiz önemli bilgileri paylaşıyoruz. DAEŞ’in, burada Türkiye’de, Avrupa’da, ABD’de ve başka yerlerde düzenlemek istediği saldırılara ilişkin çok sayıda bilgi paylaşıyoruz. Türkiye’nin sınır kontrolünü kuvvetlendirmek için çok yakın çalıştık ve bu sayede Suriye ve Irak’tan insanların çıkışını ya da DAEŞ’e katılmaya çalışanları engelledik. Şimdi, bu insanları daha fazla acıya yol açmak istedikleri Suriye ve Irak’a ulaşamıyorlar. Öte yandan, bu toplumdaki insanlar için son derece önemli olan daha geniş kapsamlı dış politika konularında da Türk hükümetinden meslektaşlarımızla çok yakın çalışmaya devam ediyoruz. Türk hükümetiyle, Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması amacıyla sürdürülen müzakerelerde çok yakın çalışıyoruz. Avrupa’daki bir dizi güvenlik meselesinde de çok yakın çalışıyoruz. Avrupa Birliği’yle çalışma çabalarına destek vermek için Türkiye ile çok yakın çalıştık. Üç milyon mülteciyi ağırlayan Türk hükümetinin karşılaştığı zorluklarla başa çıkmak için Türkiye’ye bazı katkılarda bulunduk. Ancak bu cephede en önemlisi, kendilerini Suriye’de kalacak kadar güvende hisseden insanların bunu yapabilmeleri ve Türkiye’de, Lübnan’da ve Ürdün’de mülteci konumuna düşmemeleri amacıyla, Suriye’deki Suriyeliler için Türkiye’den sağladığımız büyük destektir. Bütün bunlar önemli, ancak bugün iki ülkenin birlikte yaptığı çalışmaların daha az takdir edilen boyutları.
- Türk toplumuna, Türk halkına terörizmle ilgili, terörle mücadeleyle ilgili özel bir mesaj verebilir misiniz? Ve daha önce de bahsettiğimiz gibi, Türkiye zor zamanlardan geçiyor. Özel bir mesajınız var mı?
Evet, şunu tekrar söylemek istiyorum; hepimiz derin bir acı duyuyoruz, özellikle Türkiye’de yaşayan bütün Amerikalılar, Türk dostlara sahip olanlar, Türk mağazalarından alışveriş edenler, Beşiktaş’a ya da diğer stadyumlara gidenler, hepimiz çok derinden üzüldük ve bu toplumun yaşamak zorunda kaldığı çalkantılardan son derece rahatsızız. Burada ABD hükümetinde çalışan bizler, bu terörü ortadan kaldırmak için ve Türk hükümetine terörü yok etme çabalarında destek vermek için çok çalışıyoruz. Bunu yaparken bir yandan da, sağladığımız desteğin bu demokratik toplumdaki herkese güven verecek çözümlere katkı sağlayacağından emin olmaya ve bugün karşılaştığımız terörün yarın başka bir teröre dönüşmemesini sağlamaya odaklanıyoruz. Burası çok zorlu bir bölge. Birçok konu birbiriyle bağlantılı ve karmaşık. Kolay çözümler yok, ancak yine bu yüzden bizler, hükümetlerimizin, ülkelerimizin ve iş çevrelerimizin birlikte çalışmaya ve birbirini desteklemeye devam etmesinin son derece önemli olduğuna inanıyoruz. Bunu yaparsak, hepimiz için çok daha iyi bir gelecek yaratabiliriz.
- Son olarak, bir mesaj göndermek ister misiniz, Türk medyasının, bu terör saldırılarının arkasında ABD’nin, bazı grupların ya da CIA’in bulunduğu yönündeki iddialarıyla ilgili?
Evet, mesajım daha önce basına söylediklerime benzer olacak... Bu iddiaları katiyetle reddediyorum. Bunların gerçeklere dayalı hiçbir temeli yok. Bu yorumları yazanların işaret edebilecekleri hiçbir kanıt, hiçbir gerçek bulgu yok. Bana göre bu tutum şoke edici; şimdi ABD’nin Türkiye-Rusya ilişkilerine zarar vermeyi istediğini iddia edenler, sadece altı ay önce Rus hükümetinin ne kadar kötü olduğunu ve Türkiye’yi yok etmek istediğini yazıyordu. Analizlerinin bütünlüğüne ilişkin biraz sıkıntı varmış gibi görünüyor. Aslında değişen fazla bir faktör bulunmamasına rağmen, kolaylıkla bir pozisyondan tamamen farklı diğer pozisyona geçebiliyorlar. Türk medyasında görmek istediğim şey, samimiyetle söylüyorum, fikir bazında değil de biraz daha gerçeklere ve kanıtlara dayanan habercilik. Her gazetecilik girişiminde elbette fikirler için yer vardır, ancak bu fikirler habermiş gibi maskelendiğinde, o zaman ortada gerçek bir problem var demektir. Çünkü bu durum, toplumda gerçekten neler olduğuna ilişkin kamuoyunun güvenini zedeler ve bugün yüz yüze olduğumuz sorunlar konusunda ortak bir temele dayalı olarak çalışmayı herkes için çok daha zorlaştırır.
© Tüm hakları saklıdır.