Medya

"696 sayılı KHK, devlet memuruyla milletvekilini aynı haklara sahip hâle getirdi"

"AKP hükümeti öyle adımlar atıyor ki, kendi kazanımlarına zarar veriyor"

09 Ocak 2018 16:06

Karar yazarı Elif Çakır, olağanüstü hâl (OHAL) kapsamında çıkarılan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) 32. ve 43. maddesiyle Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile milletvekillerinin sağlık hizmetleri açısından aynı haklara sahip lduğunu söyledi. "Şimdilerde AK Parti hükümeti öyle adımlar atıyor ki, kendi kazanımlarına zarar veriyor" diyen Çakır, AKP'nin imtiyazlı bir sınıfın oluşmasına öncülük etmiş olduğunu ifade etti.

Elif Çakır'ın, "AK Parti'nin 696 sayılı KHK ile getirdiği imtiyaz!" başlığıyla (9 Ocak 2018) yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:

AK Parti hükümeti,  son Kanun Hükmünde Kararname ile öyle bir şeye imza attı ki, eski statükocu Türkiye’de dahi görülmeyen bir şey oldu.

696 sayılı KHK’nın 32. ve 43. maddesine göre, bundan sonra Yargıtay ve Danıştay üyeleri, sağlık hizmetleri açısından, halkın oylarıyla seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine giden, milli iradeyi temsil eden milletvekilleriyle aynı haklara sahip olacaklar.

Bir yanda, devlet kurumunun bürokratları, yani devlet memurları.

Diğer yanda ise halkın oylarıyla seçilmiş siyasetçiler!

Yani...

Biz 696 sayılı KHK’daki “15 Temmuz darbe gecesi sokağa çıkan vatandaşın korunmasına yönelik” 121. maddesinde yer alan belirsiz ifadelerin ilerleyen süreçlerde nelere sebebiyet vereceğine dikkat kesilip tartıştığımız için, bu önemli husus dikkatlerden kaçtı. 

Türkiye’de imtiyazlı sınıfları bitireceğini vaat eden, imtiyazları kaldırmak için adımlar atan AK Parti, bugün imtiyazlı bir sınıfın oluşmasına öncülük etmiş oldu.

Hem de oldukça garipsenecek bir şekilde.

Oysa.. 

***

AK Parti, 2001 yılında “adalet” ve “kalkınma” gibi Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu iki önemli kavramı siyasetin merkezine taşıyarak, Türkiye’de bu iki alanda muvazenenin kurulmasına, gerçekleştirilmesine talip olmuştu.

Ve AK Parti’nin topluma vaat ettiği bir şey daha vardı:

AK Parti’nin yönettiği bir ülkede imtiyazlara yer olmayacaktı, olamazdı. Ne siyasette, ne hukukta, ne sosyal hayatta imtiyazlı sınıflar olmayacaktı.

Hiç kimse, hiçbir kurum daha da önemlisi bugüne kadar seçilmiş siyasetçilerin üzerinde vesayet oluşturan, kendilerini bu ülkenin seçilmiş siyasetçilerinden üstün gören devletin bürokratik kurumları da imtiyazlı olmayacaktı.

Bu bağlamda, başbakanlığı döneminde Erdoğan’ın uzun yıllar müsteşarlığını yapan, devamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı görevlerinde bulunan Ömer Dinçer’in projesi olan “Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma”, AK Parti iktidarlarının en önemli reform hamlelerinden birisisiydi.

Biliyorsunuz, Ankara’nın ayağa kalkmasına, imtiyazlı sınıfların kızılca kıyametler kopartmasına sebep olan projeydi. Ankara’yı küçültecek, bürokratik oligarşiyi bitirecek, siyaseti bürokrasinin karşısında güçlendirecek ve Türkiye’nin değişim talebine gerçek anlamda cevap verecek olan proje buydu.

Ortak aklın, istişarenin hakim olduğu dönemlerinde AK Parti iktidarları, bir yandan Türkiye’nin ihtiyacı olan kalkınma hamlelerini gerçekleştirirken, bir yandan adaleti tesis edecek, Türkiye’yi hukuk devleti rayına oturtacak reformları gerçekleştirdi.

Biz tabii ki bunlara AK Parti iktidarlarının, reformcu kimliğinin hakim olduğu, pırıltılı olan, içeride gurur duydurduğu, dışarıdan gıptayla baktırdığı, güzel dönemleri diyoruz.

Şimdilerde AK Parti hükümeti öyle adımlar atıyor ki, kendi kazanımlarına zarar veriyor.

Daha da kötüsü.

Eski Türkiye’de dahi olmayan imtiyazlara bugün öncülük etmiş oluyor.

Tabii ki, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin sağlık hizmetlerinin olağanüstü hal kanunları ile ne alakası var sorusunu bir kenara bırakıyorum.