M.Ö. 20 binlerde, ilk kurdun evcilleştirilme sürecini konu edinen ‘Alfa Kurt’ filmi, ilkel insanın vahşi doğa karşısında nasıl hayatta kaldığını anlatıyor.
Karar'dan Erkut Tezerdi'nin haberine göre, ilkel insan vahşi ve acımasız doğa karşısında hayatta kalabilmek için binlerce yol denedi. Başarılı olanlar yaşamla ödüllendirilirken kaybedenler anında toprağa karıştı. Yırtıcılar saldırdığında ya birlikte savunma yapmak ya da korunaklı bir bölgeye saklanmak gerekiyordu. “İşe yarar” zannedilen fikirlere ihtiyaç yoktu çünkü saniyelik hatalar nihai kötü sonucu belirliyordu. Bu nedenle soru işareti içeren düşüncelerle hareket edilmezdi. Hayatta kalmak için keskin kurallar vardı. Birlikte avlan, gece dışarı çıkma, her bulduğunu yeme, çalıların arasından korku filmi misali biri adını söylerse gitme, soğuk için kalın giyin, ateş yakmayı öğren, iş bölümüne uy… Dahası, fiziksel güç her şey demek değildi, zekâ kullanılmalıydı. Hatta “Bizler ağaçtan aşağı düşmeyenlerin çocuklarıyız” dersek yanılmayız. Ağaç burada bir metafor ve taktiksel davranmanın önemine; yeri geldi mi saklanmak yeri geldi mi de birlikte hareket etmek gerektiğine işaret ediyor. Bu hafta beyazperde çıkarmasını gerçekleştiren ‘Alpha’, ülkemizde gösterime giren adıyla ‘Alfa Kurt’ tüm bunları detaylıca anlatan enfes bir seyir ziyafeti.
Filmde, Üst Paleolitik adı verilen M.Ö. 20 binlerde avcı-toplayıcı bir kabile kışı geçirmek için iş bölümü yapıyor. Kadınlar kabile sınırlarında kalırken savaşçılar toplanıyor ve dağların öte yanındaki yaban öküzlerinin peşine düşüyor. Büyücünün okuyup üflemesiyle yola koyuluyorlar. Ancak bu av macerasına savaşçılığını ispat etmek isteyen gençler de katılıyor. Keda ise kabile şefinin duygusal oğlu. Doğaya zarar vermeyen yapısı nedeniyle yolda hiçbir şey öldüremediği gibi yaban öküzlerini avlama aşamasında saldırıya uğruyor ve kayalıklardan düşüyor.
Babası ve avcıların gerisi Keda’yı öldü diye orada bırakıyorlar. Fakat Keda ölmüyor, sadece ayağını kırıp bayılıyor. Gözünü açtığında ekibin tamamının gittiğini öğreniyor. Ardından da doğa karşısında ölüm-kalım mücadelesi başlıyor. Filmin ikinci yarısı Keda ile onu öldürmek isteyen ama sonrasında dost oldukları kurt arasında geçenleri anlatıyor.
Keda yaralı kurda yardım ediyor, kurt da iyileşince avcılık konusunda Keda’ya tüm hünerlerini sergiliyor. Bir zaman sonra birlikte avlanıyorlar. İkili adeta tek beden oluyor. Ancak fiziksel güçleriyle değil, zekâları doğrultusunda hareket ediyorlar, taktiksel avcılık yöntemi uyguluyorlar. Böylece filmin mesajı ortaya çıkıyor: “Üstün olmak için zekâ önemli!” Akabinde seyirci ilk kurdun nasıl evcilleştirilmiş olabileceğini izliyor.
‘Alfa’, 2018’in son çeyreğine girdiğimiz şu günlerde, yılın en iyi filmlerinden biri. Konusu; ilkel insanın vahşi doğa karşısında nasıl hayatta kaldığı üzerine basitçe kurgulanmış. Anlatımı samimi. Yönetmenlik açısından başarılı bir iş çıkarılmış. Yönetmen Albert Hughes, -ki aynı zamanda filmin hikâye yazarı- çok akıcı ve merak uyandırıcı bir yapım ortaya koymuş. Bu, filmin en büyük artısı! Keza oyunculuklar da gayet iyi ve gerçekçi. Ama kostümler, makyaj ve mekân tasarımlarını inandırıcı bulmadığımı belirtmeliyim. Öyle ki, özellikle kostümler hiç o yıllara aitmiş gibi gözükmüyor. Karakterler sanki fabrikadan çıkma, yün kapüşonlu salaş tarz montlarla geziniyor. Bu kıyafetleri günümüzde sokakta, caddede görebilirsiniz. İdealize etmenin ayarı kaçırılmış. Ancak her şeye rağmen ‘Alfa’ merak uyandırıcı, etkileyici bir film.