Politika

2008'den 2014'e BM'deki 91 oy kaybının perde arkasında neler var?

'2008 ve 2014 arasında 91 oy kaybı, sadece Kobani ve IŞİD’le ilgili halihazırdaki ihtilaflarla açıklanamaz'

18 Ekim 2014 19:58

Geçtiğimiz perşembe gecesi (16 Ekim 2014) Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde 2015-2016 yılı için daimi olmayan üyelik kazanmayı başaramadı. 2008 yılında 151 oy olarak kazandığı BM üyeliği için ikinci fırsatı 60 oy olarak İspanya'ya karşı kaybeden Türkiye'nin altı yıl içerisinde yaşadığı bu düşüşü Zaman yazar Joost Lagendijk yorumladı. Lagendijk'e göre, 2008 ve 2014 arasında 91 oy kaybını, sadece "Kobanê ve IŞİD’le ilgili halihazırdaki ihtilaflarla açıklamak" yeterli değil. "BM Güvenlik Konseyi’ne katılması için böyle bir ülkenin lehine neden oy verilsin?" diyen Lagendijk, sözlerine ise şu gerekçelerle sahip çıkıyor:

"2008'de Türkiye gerçekten birçokları tarafından yükselen bir güç, AB’ye üye olma yolunda ilerleyen bir ülke ve bölgede olumlu bir etki tatbik eden dört başı mamur bir demokrasi olarak görülüyordu. Bugünlerde, Türkiye çoğu yabancı gözlemci tarafından demokratik referanslarından geri adım atmakta olan, AB’ye taahhüdünde ikircikli ve bölgede mevcut çok sayıda çatışmada bölücü bir güç olarak hareket eden son derece kutuplaşmış bir ülke olarak algılanıyor."

Lagendijk'in Zaman'da "Türkiye’nin algı boşluğu" başlığıyla yayımlanan (18 Ekim 2014) yazısı şöyle:

Yoğun lobi faaliyetine rağmen, Türkiye İspanya karşısında kaybetti. Son tur oylamada, İspanyollar 132 oyu garantilerken Türkiye yalnızca 60 oy alabildi.  Altı yıl evvel, Türkiye daha başarılıydı ve 151 oy alarak 2009-2010 yılları için prestijli BM üyeliğini kazanmıştı. O zaman, dönemin Başbakanı Erdoğan, bu kazanımı Türkiye’nin uluslararası politikada artmakta olan ağırlığının ve uluslararası toplumun Türkiye’ye güveninin bir yansıması olarak değerlendirmişti. O halde perşembe günkü yenilgi ne mana taşıyor?

Altı yıllık bir zaman zarfı içerisinde ikinci kez üyelik kazanmanın baştan epey bir zor olduğunu söylemek kolay bir çıkış yolu olur. Ayrıca, tüm Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinin Türkler yerine İspanyolları tercih edeceğini düşünürsek, İspanya’yı yenmek her zaman zor. Ve pekala, bazen kazanırsınız, bazen de kaybedersiniz, yani bu haftaki yenilgiyle ilgili aşırı derecede kaygılanmak için bir sebep yok.

Maalesef, Türkiye açısından dünyanın geri kalanı olaya bu şekilde bakmıyor. Newsweek, durumu “muazzam bozgun” diye nitelerken, Foreign Policy, “küresel lider rolüne talip olan bir ülke için mahcup edici bir yenilgi” dedi. Türkiye’nin başarısızlığını açıklayabilecek nedenleri ararken, bu iki önde gelen Amerikan dergisi, Ankara’da alarm zillerini çaldırması gereken birtakım ilginç bulgular ortaya koydu.

Hem Newsweek hem de Foreign Policy, diplomatik kaynaklara dayanarak, konseyde Türkiye’nin üyeliği aleyhine Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Körfez Devletleri tarafından yoğun bir kampanya yürütüldüğünü aktardı. Bu ülkeler, hem Kahire hem de Riyad tarafından en büyük düşmanlardan biri olarak görülen, Müslüman Kardeşler’e yönelik Ankara’nın koşulsuz desteğinden ötürü kızgın. Ayrıca Türkiye’nin İslam Devleti (IŞİD) cihatçılarına karşı askeri koalisyonu tamamen desteklemekteki gönülsüzlüğünden dolayı da öfkeliler. Görünen o ki, Türkiye IŞİD’e karşı savaşta yer almakta hâlâ ayak diremekteyken, BM’deki oylamanın zamanlaması daha kötü olamazdı.

Arap dünyasında Türkiye’ye yönelik kızgınlığın yanı sıra, New York’taki diplomatlar da, Türkiye’nin Suriye’de IŞİD’e karşı savaşmak isteyen Kürtlere yönelik son saldırılarının bilgisini alan birkaç Batılı ülkenin alarm durumuna geçtiğinden bahsediyor. New York Times gazetesi, sürpriz yenilgiyi, Avrupa ülkelerinde, Türkiye’nin ülkeden geçip Suriye’deki köktenci gruplara katılan yabancı savaşçılara yönelik yeterli önlem almamasından duyulan kaygıları vurgulayarak izah etmeye çalıştı. İyimserler, bütün bunların, Türkiye nihayet tarafını tutar tutmaz ve bir kez daha Ortadoğu’da terörizmle savaşta yapıcı ve güvenilir bir ortak olarak görülür görülmez, üstesinden gelinecek olan geçici duraksamalar olduğunu söyleyebilirler.

Ancak, korkarım ki, BM oylaması Türkiye’nin uluslararası pozisyonundaki çok daha temel bir aşınmayı yansıtıyor. 2008 ve 2014 arasında 91 oy kaybı, sadece Kobani ve IŞİD’le ilgili halihazırdaki ihtilaflarla açıklanamaz. 2008’de Erdoğan doğru söylemişti. Türkiye gerçekten birçokları tarafından yükselen bir güç, AB’ye üye olma yolunda ilerleyen bir ülke ve bölgede olumlu bir etki tatbik eden dört başı mamur bir demokrasi olarak görülüyordu. Bugünlerde, Türkiye çoğu yabancı gözlemci tarafından demokratik referanslarından geri adım atmakta olan, AB’ye taahhüdünde ikircikli ve bölgede mevcut çok sayıda çatışmada bölücü bir güç olarak hareket eden son derece kutuplaşmış bir ülke olarak algılanıyor.

BM Güvenlik Konseyi’ne katılması için böyle bir ülkenin lehine neden oy verilsin? Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun oylamadan sonraki tepkisi ise Türkiye’nin kendi kendini algılamasıyla, dışarıdaki imajı arasındaki uçurumun bir başka göstergesi. Çavuşoğlu şöyle dedi: “Bizim ilkeli duruşumuzdan dolayı rahatsız olmuş bazı ülkeler olabilir ve bir zaman geçtikten sonra Türkiye’nin duruşunun haklı olduğunu itiraf edecek olan böyle ülkeler her zaman olmuştur. Dolayısıyla biz oy kaygısıyla ilkelerimizden vazgeçmeyiz.”

Bu, diğerlerinin onun eylemleri ve fikirlerine dair temelden farklı bir algılayışa sahip olduğunu fark edemeyerek, her daim haklı olduğunda ısrarcı olan bir ülkenin temsilcisinin tipik reaksiyonudur. Çok sayıda arkadaş edinmenizi sağlayacak bir tavır olduğu da söylenemez.