Cana Tülüş
Geçtiğimiz hafta başı Brüksel’de gerçekleşen AB-Türkiye Zirvesi’nde Ankara’nın masaya sürdüğü taslak anlaşma metni konuşulmuş, nihai karar 18 Mart 2016 Cuma günü gerçekleşecek AB Zirve’sine bırakılmıştı. AB üye ülkesi devlet ve hükümet başkanlarının çoğunun sıcak baktığı öneride Türkiye, Haziran ayı sonrasında Türkiye vatandaşlarına Schengen bölgesinde vize muafiyeti sağlanması, mülteciler için uygulanacak projelere 3 milyar Euro ek fon verilmesi ve yeni fasılların açılmasını sunmuştu. Bu talepler karşısında insan kaçakçılığını önlemek amacıyla Türkiye’den Yunan adalarına geçen mültecilerin geri gönderilmesi ve gönderilen her göçmene karşılık ülkedeki bir göçmenin Avrupa’ya verilmesi önerilmişti.
7 Mart sonrası ve Zirve öncesi Türkiye’nin sunduğu bu tasarının incelenmesini bekliyorduk. Avrupa Komisyonu bugün, göç konusunda AB-Türkiye iş birliğinde atılacak adımlarla ilgili bir belge yayımladı. Bu metni ve sunulan 6 ilkeyi değerlendirmek, 18 Mart Zirvesi öncesi önemli.
Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, Avrupa’ya düzensiz göçün önlenmesi ve sınırın korunmasına yardımcı olacak bu öneriyi destekliyordu. Metnin giriş bölümüne bakıldığında AB gözünden Türkiye’nin önerilerinin yerinde olduğu, NATO’nun Ege Denizi’ndeki operasyonlarının olumlu karşılandığını görmek mümkün. Fakat, son cümlede belirttiğim gibi, AB gözünden. Ayrıca, 7 Mart sonrası uluslararası toplumun eleştirilerine yanıt olacak şekilde, metinde sunulan 6 ilkenin Avrupa hukuku ve uluslararası hukuka uygun hale getirilmesinin de altı çizilmiş ve yine de Türkiye’nin üye ülke statüsü ve stratejik ortak konumu yinelenmiş.
İlk ilke, Türkiye’den Yunan adalarına geçen mültecilerin Türkiye’ye geri gönderilmesini içeriyor. Atılacak adımların Avrupa hukuku ve uluslararası hukuka uygunluğu vurgulanmış. Bu kapsamda uluslararası korumaya muhtaç kişilerin yasal haklarının korunması önem arz ediyor. Yasal gerekliliklerin yerine getirilmesi için Sığınma Usulü Yönetmeliği baz alınarak sığınmacıların ülke tarafından korunması esas alınıyor. Hukuki gerekliliklere çok yer vermeden altını çizmek istediğim, geri gönderilecek mülteciler için temel hakların sağlanması, ayrımcılık yapılmaması ve uluslararası hukuka uygunluk altı kuvvetlice çizilen şartlar. Tüm şartların sağlanması için Türkiye ve Yunanistan’ın ulusal mevzuatlarında bazı değişiklikler yapmaları bekleniyor. Türkiye’nin, ülkeden ayrılan Suriyeli mültecilerin korunma statüsünde değişiklik yaparak etkili sığınma prosedürlerini sağlaması isteniyor. Ayrıca, uluslararası gerekliliklere uygun olarak Türkiye’nin “geri vermeme” (non-refoulment) ilkesini gözetmesinin altı çizilmiş. Metin, kısa dönemde yapılacak uygulamaları da içeriyor.
İkinci ilke ise, Yunan adalarından Türkiye’ye gönderilen her bir mülteci için, Türkiye’den AB’ye bir mülteci verilmesi üzerine. Yeniden iskan sürecinde lojistik çerçevenin sağlanması ve bu kapsamda üye devletlerin vereceği sözlere önem veriliyor. 7 Mart günü bir araya gelen AB devlet ve hükümet başkanları, üye devletlerin vermiş olduğu taahhütlere öncelik verilmesi gerektiğini belirtmişti. Plana bağlı kalarak AB ve Türkiye’nin haftalık ortak izlemede bulunması ve gereklilik halinde planın düzenlenmesi önerilmiş. 15 Aralık 2015 tarihli Gönüllü İnsani Kabul Programı’na ilişkin Komisyon önerisi kapsamında başvuruların gerçekleştirilmesi bir diğer önemli konu olarak verilmiş. Yasa dışı göçün azalması durumunda daha fazla AB üye ülkesinin Program’a katılımı ve hatta Ürdün ve Lübnan’ı kapsaması da öngörülmekte.
Üçüncü ilke, Türkiye vatandaşlarının serbest şekilde Schengen bölgesine girebilmesi için başlatılan sürecin Haziran 2016 tarihine çekilmesini kapsıyor. Vize Serbestliği Yol Haritası kapsamında Türkiye’nin yerine getirmesi gereken 72 adım bulunuyor ve 4 Mart günü açıklanan ilerleme raporuna göre Türkiye 35 şartı yerine getirdi. Geri kalan 37 maddenin Haziran 2016’ya kadar gerçekleştirilmesi için Türkiye’nin hızlı ve yerinde adım atması, yasal düzenlemeleri gerçekleştirmesi gerekiyor. Bu koşulun sağlanması (özellikle görüşülen 9 önerinin sağlanması) durumunda Türkiye vatandaşlarına sunulan vize gerekliliklerinin kaldırılması için Komisyon Nisan 2016’da yasal tasarı sunacak. Naçizane, bu gerekliliklerin Haziran ayına kadar yapılabilirliği konusunda çekincelerim var.
Dördüncü adım, Türkiye’deki mültecilere yönelik özel fonun ödemesinin hızlandırılması. Bu fonla, mültecilerin yiyecek, sağlık, su ve koruma gibi insani yardım ve süregelen kalkınma gereksinimlerini kapsayan projelere destek verilmesi amaçlanıyor. Bu kapsamda Komisyon ve Türkiye ortaklığında yapılan ihtiyaç tespitinin Nisan ayı ortasına kadar tamamlanması ve projelerin buna göre planlanması öngörülüyor. Almanya ve Finlandiya başta olmak üzere AB üye devletlerinin de Türkiye’nin çabalarını destekleyeceği belirtiliyor.
Bir diğer ilke, Türkiye’nin AB’ye tam kabulü için yeni fasılların açılması. 5 faslın açılması için hazırlık çalışmaları zaten yapılıyordu, bunların arasında yargı ve temel haklar ile adalet, özgürlük ve güvenliği de içeren 23 ve 24. Fasıllar da bulunuyor. Dolayısıyla 5. ilkenin planlanan adımlarla paralel olduğu belirtilmiş. Komisyon, üye ülkelerin durumuna bakılmaksızın bahar aylarında hazırlık dokümanının sunulmasını öngörülüyor ki burada altı çizilen Kıbrıs engeli. Sorun aşılmadan fasılların geçmesi de zor gözüküyor.
Son ilkeyse Suriye’deki insani koşulların güçlendirilmesi için işbirliği. Suriye’ye insani ve kalkınma yardımlarının ulaştırılması için Türkiye’yle işbirliği (özellikle yereldeki yetkililerle) önemli. Özellikle 2016’da bölgeye gönderilecek fonların sağlanmasında AB-Türkiye işbirliğinin altı çiziliyor.
Özetle metin, Zirve öncesi olumlu havayı destekler nitelikte. 7 Mart’ta gelen eleştirileri bertaraf etmek için Avrupa hukuku ve uluslararası hukukun önemi iki kez vurgulanmış. Öncelikle Türkiye ve Yunanistan’ın, sonrasında Komisyonun, diğer AB kurumları ve ortaklarının ve de en son AB üye ülkelerinin acil desteğinin önemi vurgulanmış. Yine de, AB’nin menfaatinin Türkiye’ninkinden daha çok gözetildiği de söylenebilir.