Adını ‘yardım hareketi’ olarak duyuran ancak son yılların en büyük yolsuzluklarından birine karışan Almanya’daki Deniz Feneri e.V. yöneticilerinin yargılandığı davanın dört duruşması, önemli iddialara ve ilginç diyaloglara sahne oldu.
Avrupalı Türklerin yardım amacıyla bağışladığı 41 milyon avroyu ‘Deniz Feneri Derneği kampanyası kapsamında toplayan ve bu paranın 18 milyonunu amaç dışı kullanmak’ suçundan tutuklanan dernek yöneticileri Mehmet Gürhan, Mehmet Taşkan ve Firdevsi Ermiş’in yargılandığı davanın duruşması 1 Eylül’de başladı ve önceki güne kadar sürdü. Duruşma haftaya da devam edecek. Pazartesi günkü oturumda soruşturma ekibinin başındaki Başkomiser Alexander Böhm bilgi verecek. Davanın seyri, özetle şöyle:
1- Almanya’da faaliyet gösteren Deniz Feneri e.V. yolsuzluk nasıl ortaya çıktı?
İddianameye göre, 2006 yılında Berlin İslam Cemaati Başkanı ve IGMG (Milli Görüş İslam Toplumu e.V.) eski hukuk danışmanı Abdurrahim Vural, Almanya’nın çeşitli maliye dairelerine dernekle ilgili iddialar içeren şikâyet yazıları gönderdi. Vural, yardım paralarının kötüye kullanıldığını, vergi kaçakçılığı yapıldığını yazıyordu. Aynı yıl Sema Tokgöz adına Berlin’den Frankfurt am Main Maliye Dairesi’ne bir faks gönderildi ve aynı suçlamalar yöneltildi. İncelemelerde bu faksı da Vural’ın gönderdiği saptandı. 20 Şubat 2007’de Frankfurt am Main Savcılığı’na, kimliği belirsiz bir şikâyet daha ulaştı. Dilekçeden, bu kişinin dernektekileri yakından tanıdığı anlaşılıyordu. Yazıda sanık Mehmet Gürhan’ın tüm işleri yönettiği yer alıyordu.
Ancak tüm bu şikâyetlerden önce, 2002’den itibaren dernek yöneticilerinin para trafiği Alman makamlarınca inceleniyordu.
2- Soruşturma nasıl yürütüldü?
Bu iddialar üzerine soruşturma başlatıldı ve Nisan 2007’de Deniz Feneri Derneği e. V ve Kanal 7 TV Almanya Temsilciği’ne baskınlar yapıldı. Bilgisayarlar, dosyalar, belgeler, muhasebe kayıtları ve banka dekontları incelenmek üzere alındı. Savcılık o zaman yaptığı açıklamada yardım adı altında toplanan paraların amaç dışı kullanıldığını, çeşitli firma ve kişilere aktarıldığını söyledi. Şimdiki davanın sanıkları olan Deniz Feneri Derneği e.V’nin ve Kanal 7 INT’in Genel Müdürü Mehmet Gürhan, yardımcısı konumundaki Mehmet Taşkan ve Deniz Feneri e.V. ve Kanal 7 Int yayıncısı Euro 7 Fernseh GmbH’nın muhasebe ve mali müdürü Firdevsi Ermiş tutuklandı.
3- İddianamedeki suçlama ne?
Alman savcılığın iddianamesinde, derneğin Deniz Feneri Derneği kampanyasıyla 41 milyon avro topladığı ve bunun 18 milyonunu amaç dışı kullandığı öne sürülüyor. İddianamaye göre suç tarihi 2002-2007. Suçlama özetle şöyle: “Derneğin amacı ihtiyacı olanlara yardım toplamaktı. İnternette, gazetelerde, televizyonlarda (özellikle Kanal 7’de) reklamlar yapıldı ve insanlara hesap numaraları verilerek bağış istendi. İsteyen nakit isteyen havaleyle bağışını gönderebiliyordu. Beş yılda 41 milyon avro bağış toplandı. Ama paraların büyük kısmı gerçek amaç için kullanılmadı. Sanıklar hesaptan yüksek miktarda para çekiyordu. Bazı şirketlere ortak olunmuştu. Paraların bir bölümü kuryeler aracılığıyla Türkiye’ye gönderiliyordu. Yaklaşık 18 milyon avro bu yolla kullanıldı.”
4- Frankfurt Eyalet Mahkemesi’ndeki dava ne zaman başladı?
İlk duruşma 1 Eylül’de yapıldı. Aralıklarla 9 Eylül’e kadar dört duruşma görüldü. Duruşmalar haftaya da devam edecek. Kararın çarşamba günü çıkabileceği düşünülüyor.
5- Sanıklar duruşmalarda neler söyledi?
İlk duruşmadan itibaren sanıkların özellikle de Ermiş’in itirafları büyük yankı uyandırdı. Firdevsi Ermiş, paraların Deniz Feneri Derneği’nde toplandığını ve sonra diğer sanık Gürhan’ın talimatıyla Türkiye’ye aktarıldığını söyledi ve “Organik bağ olmasa da bütün kararlar Türkiye’ye bildiriliyor, onay alınıyordu” dedi. Diğer sanık Taşkan da Türkiye’deki bağlantılardan söz edip “Türkiye’dekiler isteselerdi her şeyin yasal çerçevede gerçekleşmesi için gerekli talimatları verebilirlerdi” diye konuştu.
Talimatları veren kişi olduğu söylenen Gürhan’sa sessizliğini bozmadı.
6- Üç sanık dışında Türkiye’den kimlerin ismi geçiyor?
Duruşmalarda bu itiraflar dışında en önemli şey, ortaya atılan diğer isimler oldu. Sanık Ermiş, bütün işlerin başında, Türkiye’deki Kanal 7 yöneticileri Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik ve Harun Kapuyoldaş’ın olduğunu öne sürdü. Ermiş, RTÜK Başkanı Zahit Akman’ın da RTÜK Başkanlığı’na geldikten sonra Almanya’daki şirketlerde olan hisselerini resmen devrettiğini ancak fiilen ortaklığının devam ettiğini, zaman zaman da kuryelik yaptığını söyledi. Kuryelik iddiaları iddianamede de yer alıyor. Ayrıca bu isimlerin Deniz Feneri Derneği’nin ilişkide olduğu bazı firmaların yönetimlerinde yer aldıkları, Türkiye’ye getirilen paraların tekrar bu şirketlere aktarıldıkları iddia ediliyor. Ayrıca ‘Spenden AG’nin başındaki Mali Polis’ten Başkomiser Alexander Böhm’ün son duruşmada mahkemeye sunduğu raporda, Deniz Feneri Derneği’nden para aktarıldığı ifade edilen Türk firmaları arasında, Yeni Dünya İletişim, Atlas, Beyaz Limited’in isimleri de sıralandı.
7- Alman polis şefi soruşturmasında neleri tespit etti?
Deniz Feneri Derneği’ne yapılan baskında ele geçirilen belgeleri beş ay inceleyen soruşturma ekibinin başındaki Başkomiser Alexander Böhm’ün tespitleri şöyle:
“Deniz Feneri e.V ve Kanal 7 Avrupa’nın emlak işleri Weiss (Beyaz) GmbH firması tarafından yürütülüyordu. Weiss, Türkçe’de ‘Ak veya beyaz’ anlamına geliyor. Ben burada bir imada bulunmak istemiyorum. Bu sadece tesadüf de olabilir. Türkiye ve Almanya’daki çalışmalar birbirlerine çok benziyor, birbirinin aynadan yansıması gibi. Türkiye’de sözde yapılan yardımlar karşılığında bazı belgelere ulaştık. Burada dikkat çeken, çoğu belgenin aynı kalemden çıkması ve birbirine yakın tarihlerde düzenlenmiş olmasaydı. Bu belgelerde bir muhtarlığın mührü vardı. Biz bunların gerçekleri yansıtmadığını tespit ettik. Para trafiğiyle ilgili üç kaynağımız vardı. Bankadan çekilen nakit para, para kuryeleri ve alındı belgeleri. Muhasebeci Firdevsi Ermiş 12 kez teslim eden, bir kez de teslim alan olmuş. Ancak alındı belgelerinin büyük çoğunluğunun sahte olduğunu tespit ettik. Bütün paralar Zekeriya Karaman’a verilmiş. Örneğin 2005- 2006 yılları arasında toplam 755 bin avro doğrudan Zekeriya Karaman’a teslim edilmiş. Ermiş’in çektiği 1 milyon 150 bin avronun kime teslim edildiği belli değil. Bağışların yüzde 60’ının amaç dışı kullanıldığını Ermiş bizzat itiraf etti.”
8- Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği de suçlanıyor mu?
İddianamede Türkiye’de de adı ‘Deniz Feneri’ olan bir derneğin varlığından söz ediliyor. Ancak bir suçlama yöneltilmiyor. İddianameye göre 2007 yılında Alman makamları Türkiye Deniz Feneri Derneği Başkanı Engin Yılmaz’ın ifadesine başvurdu. Yılmaz da tamamen ayrı iki dernek olduklarını söyledi, ancak kendilerinin ulaşamadıkları yerlerde onların yardımlarını serbestçe dağıttıklarını, kendilerinin sadece fikren danışmanlık yaptıklarını öne sürdü. Yılmaz, önceki günkü basın toplantısında da Almanya’daki dernekten üç yılda toplam 6 milyon 940 bin avro bağış aldıklarını kabul etti, ancak organik bağlarının olmadığını savundu.
9- Erdoğan ve AKP’nin adı nasıl ortaya atıldı?
İddianamede Başbakan Erdoğan’ın adı şu ifadelerle yer alıyor:
“02.02.05 tarihli ‘Empfangsbestitigung 2’ olarak nitelendirilen alındı belgesinde herhangi bir meblağ yazılı olmamasına rağmen Mehmet Gürhan, Firdevsi Ermiş’ten parayı, Türkiye Başbakanı’na, (2003 yılından bu yana Recep Tayyip Erdoğan) Doğu Asya’daki tsunamiden zarar görmüş, yardıma muhtaçlara dağıtması için vermek üzere aldığını tasdik etmiş. Bu konu, sanık Ermiş’ in yedinci kez ifadesi alınırken sorulmuş ve doğruluğu tasdik edilmiştir.” Erdoğan, CHP?lideri Baykal’ın dile getirip Türk basınının da haberleştirdiği bu iddiayı, gazetecileri hedef aldığı sert bir üslupla yalanladı. İddianamede sanık Firdevsi Ermiş’in ifadelerine dayandırılan bölümlerde, derneğin amacının AKP siyasetini desteklemek olduğu, şirket sahiplerinin Türkiye’deki iktidarla iç içe oldukları öne sürülüyor.
10- Alman makamlara Türkiye’den siyasi baskı yapıldı mı?
İddianamenin şu an internet sitelerinde de dolaşan çevirisinde, “Soruşturma davası süresince, soruşturmalara defalarca siyasi etki yapılmaya, bilhassa Türk hükümeti tarafından devam etmekte olan tutukluluğa mani olunmaya çalışılmıştır” ifadesi yer alıyor. Ancak davanın önceki günkü duruşmasında gazeteciler bu ifadeyi soruşturmanın savcısı Kertsin Lotz’e sordu. Lotz, “Hayır. Hiçbir siyasi baskıya, etkiye maruz kalmadık. Bu iddianın nereden çıkmış olduğunu da anlamış değilim” yanıtını verdi. “Ama iddianamede siyasi baskı yapıldığı ileri sürülüyor. Buna ne diyorsunuz? Madem yoktu iddianameye neden öyle yazıldı?” sorusunu da, savcı Lotz, durumun çeviri hatasından kaynaklanmış olabileceğini vurgulayarak, “Bu çok talihsiz bir şekilde iddianameye yazılmış olabilir” diye cevapladı.
11- Son duruşmada Erdoğan’ın adı nasıl anıldı?
Sanık Gürhan’ın avukatı Jörg Haseneier, iddianamenin internet sitelerinde dolaştığını belirterek, mahkeme heyetine şikâyette bulundu. Haseneier, “Müvekkilimin sevgilisi yoktu. Bu kesinlikle yalan. Bilerek bu olayı gündeme getiriyorlar. Ayrıca Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın, Gürhan’dan para aldığı öne sürülüyor. Erdoğan kuruş para almamıştır. Bu bir tercüme hatasından kaynaklanıyor olmalı” dedi. Mahkemeye Heyeti Başkanı Hâkim Jürgen Müller, Haseneir’e, “Siz burada Türkiye Başbakanı’nın müdafaasını yapmak zorunda değilsiniz. Yoksa sizi avukat olarak mı tuttu?”diye çıkıştı. Alman avukat bu çıkışa, “Yok öyle bir şey” yanıtını verdi.
12- Sanıklar ne ceza alabilir?
Dava başlarken üç sanık da suçlarını itiraf etti. Mahkemeyle varılan uzlaşma uyarınca Gürhan’ın en fazla altı, Taşkan’ın üç, Ermiş’in de tecilli hapis cezası alması bekleniyor.