İsrail ile karşılıklı 'Büyükelçi' ataması ile sonuçlanan 'Normalleşme Süreci', ilişkilere nasıl yansıyacak?
Daha geçen yılın son aylarında gazete manşetleri, İstanbul'da tatil yaparken casusluk suçlamasıyla gözaltına alınan İsrailli çiftin haberleriyle çalkanıyordu. Natali ve Mordi Oknin, İsrail'in yürüttüğü sessiz ama güçlü diplomatik temaslar neticesinde serbest bırakıldı. Hatta İsrail Başbakanı Naftali Bennett, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı arayarak bizzat teşekkür etti. Bu telefon görüşmesi, Bennett'in geçen yıl Haziran ayında yemin ederek göreve başlamasından bu yana, liderler arası kurulan ilk doğrudan temastı. Daha sonra da İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog Mart ayında Türkiye'yi ziyaret etti.
Orta Doğu'da şekillenmekte olan yeni dengeler Türkiye'nin normalleşme çabalarına çok uygun bir zemin sunuyor. ABD, Çin ve Rusya ile güç mücadelesini artırdı. Biden'ın son ziyaretine rağmen Orta Doğu'ya olan ilgisinin azaldığı söylenebilir. Bölge ülkeleri ise kendi aralarında çatışma noktalarını azaltarak ilişkilerini güçlendirme çabasındalar.
Ekonomik kriz başta olmak üzere iktidarın elini zorlayan sorunlar karşısında İsrail karşıtı söylemin seçmen tabanında bir karşılığı neredeyse kalmadı. Hatta pozitif bir söylem üzerinden, 'bölgede gücünü artıran ülke' anlatısı halkta daha çok karşılık bulabilir.
İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi, dış politikada Ankara'nın manevra kabiliyetini artıracak, Yunanistan ve Mısır'a kaptırdığı etki alanını geri kazanmasına yol açacak. Doğu Akdeniz'deki deniz sınırlarının yeniden çizilmesi ve hâlihazırda imzalanmış uluslararası anlaşmaların revize edilmesi sağlanabilir.
İsrail, Eylül 2020'de Beyaz Saray'da imzalanan İbrahim Anlaşmaları ile Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas ve Sudan ile normalleşmenin ön adımını attı. Eğer Donald Trump yeniden seçilebilseydi, birçok Arap ülkesiyle benzer normalleşme adımları gelebilirdi. İsrail bu kazanımlarını kaybetmek istemez. İbrahim Anlaşması'nı takiben, Orta Doğu'nun jeostratejik görünümü büyük ölçüde değişti. Türkiye-İsrail ilişkilerindeki güç dinamiklerini de İsrail lehine değiştirdi. Ancak bölgenin Arap olmayan üç ülkesinden ikisi olan Türkiye ve İsrail'in Orta Doğu'da güven ve istikrara dayalı bir düzen kurulması konusunda çıkarları örtüşüyor. Bu nedenle siyasi krizlere rağmen karşılıklı ticaret hacmi hep büyüdü. NATO üyesi oluşu, jeopolitik konumu, İran ve Suriye'ye komşu olması İsrail nezdinde Türkiye'nin önemini hep canlı tuttu. İşbirliğinin – karşılıklı çıkarlar gözetilerek - geliştirilmesi, Filistin meselesinin ilişki üzerindeki ağırlığının azaltılması, karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesine katkı sağlayacaktır.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu "Filistin davasına olan desteğimiz İsrail ile ilişkilerden farklıdır" diyerek, ilişkileri Filistin konusundan bağımsız sürdürecekleri mesajını verdi.
İktidarın dış politikası, bölgede Türkiye'yi yalnızlaştırdı. ABD ile Biden döneminde yaşanan gerginlik aşılabilmiş değil ve bu sorunu ancak ve ancak İsrail giderebilir. Doğu Akdeniz'de İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi, Mısır hatta Filistin aynı cephede yer alıyor.
Mısır'ın Yunanistan'la yakınlaşması ve Türkiye'nin Libya ile yaptığı mutabakata benzer bir anlaşma yapması, Türkiye'yi farklı alternatiflere yönelmeye zorladı. Mısır'la ilişkilerin düzeltilmesi girişimlerinin sebeplerinden biri de bu...
Türkiye olmadan İsrail'in gazı Batı'ya sevk etmesi mümkün ancak kolay değil. Türkiye'de boru hatları var. Gazı Türkiye üzerinden Avrupa'ya satmak en ekonomik, en uygun çözüm. İki ülkenin birbirine ihtiyacı var.
Yıllardan beri var olmayan düzgün ve akıllı bir 'dış politika', Türkiye'yi bölgede yalnızlığa mahkûm etti. Diğer ülkeler bu boşluğu doldurdu ve bölgedeki güçlerini artırdılar. Fırsat bu fırsat... Bugün İsrail, daha sonra da Mısır ve diğerleri...
Zeynel Lüle kimdir?
Zeynel Lüle, 5 Ekim 1957'de babasının hâkim olarak görev yaptığı Sivas’ın Divriği ilçesinde dünyaya geldi. Baba tarafından Malatya, Arguvanlıdır.
1980’de gittiği Fransa’nın Strasbourg şehrinde, Fransızca dil ve edebiyat öğreniminden sonra Strasbourg Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nde öğrenim gördü.
1983'te Strasbourg'da Hürriyet gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başladı ve köşe yazarlığı yaptı. 2000'den itibaren Hürriyet’in Brüksel Temsilcisi olarak görevini Belçika’da sürdürdü. Aynı yıl yayın hayatına başlayan CNN Türk’ün de temsilciliğini üstlendi.
Avrupa Parlamentoları Gazeteciler Birliği’nin (AJPE) Genel Sekreterliği’ni, daha sonra Başkan Yardımcılığı'nı yaptı. Türkiye’nin 12 kentinde gerçekleşen "AB Sürecinde Yerel Medya" adlı projenin koordinatörlüğünü yürüttü. Türkiye ile Avrupa ilişkilerine haber ve makaleleriyle yaptığı katkı nedeniyle 2001’de Avrupa Birliği Gazeteciler Cemiyeti’nin (AJE) prestijli ödüllerinden Costantinos Kaligaris Ödülü'ne layık görüldü.
2008’de Doğan Kitap’tan yayımlanan, Atatürk’ün yaveri dedesi Ali Metin’in anılarından oluşan “Ali Çavuş”u yazdı. Daha sonra bu kitap “Can Yoldaşım” adıyla genişletilmiş olarak A7 Yayınları’ndan çıktı.
2016 yılının Mayıs-Kasım ayları arasında Basın Konseyi Genel Sekreterliği’ni üstlendi.
Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde "Yeni Medya Pratikleri" dersi verdi. Haziran 2016’dan itibaren T24’te yazıyor, Tele1’de programlar yapıyor ve Strasbourg yıllarında başlayan müzik çalışmalarını sürdürüyor.
|