Seçimler 31 Mart’ta yapıldı. İstanbul’a ise mazbata bugün, yani seçimlerden 17 gün sonra verildi.
Bu 17 gün boyunca sandıklar didik didik tarandı, usulsüzlük arandı.
Bu durum Avrupa’dan nasıl göründü. Bir özetini yapayım.
Seçimler sonrası varsa usulsüzlük ya da yanlış bir durum itiraz edilir ve buna herkesin hakkı vardır. Ama bu arada, muhalefet seçmeni bir ‘kahramanlık’ ve ‘dayanışma’ gerekçesi buldu. Seçmenler birbirine kenetlendi. Kemikleşti.
Geceler boyunca İstanbul’un çeşitli ilçelerinde, Büyükçekmece’de, Çatalca’da ve en son Maltepe’de geceler günler geçirdi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı resmileşen Ekrem İmamoğlu, seçim kampanyası boyunca yaptığı gibi, ilçeleri gezdi, açıklamalar yaptı, medyayı dolaştı, TV’lere çıktı, kendini her fırsatta yeniden ifade etti ve halka hitap etti.
Ve sonunda ‘mazbata’ geldi.
Belki de seçim gününü takip eden 1-2 gün içinde mazbata verilseydi, bu kadar ses çıkmayacak ve bu konu bu kadar konuşulmayacaktı.
Yani Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kendi eliyle Millet İttifakı (CHP-İYİ Parti) ve Saadet ile HDP'yi güçlendirdi, seçmenini kenetledi. Daha da önemlisi Ekrem İmamoğlu’nu lider yaptı.
'İmamoğlu’nun bu süreçte güçlendiği ve muhalefetin kenetlendiği' yorumu tamamen Avrupa’dan yayın yapan medyaya ait. Tabii benim de görüşüm bu…
Dün, Alman Süddeutsche Zeitung gazetesi, Yüksek Seçim Kurulu’nun vereceği kararın ne olursa olsun, Türkiye’de artık giderek popülerleşen ve güçlenen yeni bir liderin doğduğunu söylüyordu.
İngiliz Financial Times ise, olası bir seçim tekrarının bir ‘AK Parti hezimeti’ne dönüşeceği, 31 Mart sonrası yaşananlar nedeniyle halkın Erdoğan ve iktidarını cezalandıracağı yorumunu yapıyordu. Halkın iradesine karşı çıkmak ve engellemenin mutlaka bir şekilde yaptırımı olacağı görüşünü dile getiriyordu.
Avrupa kurumları ise, seçimlerin ‘demokratik’ yapılmadığı, İstanbul’da seçim sonuçlarına karşı ‘baskıcı’ ve halk iradesine karşı çıkan bir tavır içinde olunması nedeniyle ‘eleştirel’ açıklamalar yaptılar.
Son olarak bazı seçilenlerin başkanlıklarının KHK gerekçesiyle görevlerinin iptal edilmesi, onların yerine seçimi kaybedenlere mazbata verilmesi, ‘anti demokratik ve hukuk devletine uygun olmayan tavır’ olarak nitelendirildi.
Hâlbuki bu adayların başvurularının YSK tarafından onaylandığı, göreve başlamalarının buna rağmen engellendiği belirtilerek, bu durumun hukuk devleti standartlarıyla ilgili soru işaretleri doğurduğu açıklaması yapıldı.
Bizler Türkiye’de öyle ya da böyle bu seçim sürecini yaşadık ama dışarıdan da bu seçimler özetlediğim şekliyle görüldü.