Kafalar karıştı.
Önce taşları yerine oturtalım.
Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı (AGİT), ya da Avrupa Konseyi gibi kurumlar, ülkelerin iç işine karışmak için kurulmuş örgütlerdir.
Dolayısıyla ‘Sen ne karışıyorsun işime’ şeklinde ki bir yaklaşım, doğru bir yaklaşım olamaz…
Türkiye’nin de ‘Kurucu Ülke’ olduğu bu teşkilatların işi budur. Ülkelerde demokratik seçimlerin olup olmadığını gözlemlemek, insan hakları ve demokrasi konusunda ‘sapma’ olup olmadığını görmek ve gerekirse raporlar hazırlamak, bu konuda yapılan çabalara destek olmaktır.
İşin ilginç tarafı, TBMM üyesi birçok milletvekili, bu kurumların görevlisi olarak 58 ülkede ki seçimleri izleme ve raporlama görevi yaptılar. Demek ki, Türkiye’den milletvekilleri de başka ülkelerin işine karıştı ve hadlerini aştı.
Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı Türk halkında özellikle de Avrupa’ya yönelik farklı bir ‘algı oluşturma’ çabası içinde bulunuyor. Avrupa Birliği, AGİT ya da Avrupa Konseyi fark etmiyor. Tüm bu kurumlar, ’50 yıl Türkiye’yi kapıda bekleten’ kurumlar gibi gösteriliyor.
Halbuki AGİT, 58 ülkeden oluşan, ABD, Türkmenistan, Kırgızistan, Rusya, Moğolistan gibi ülkelerin de üyesi olduğu bir kurum. Yani Türkiye’yi 50 yıl kapıda bekleten Avrupa Birliği ile hiçbir alakası yok. Ama amaç ‘algı oluşturma çabası’ olduğu için durum fark etmiyor.
Halbuki Avrupa Konseyi’nin de Avrupa Birliği ile alakası yok. Türkiye bu kurumun ‘Kurucu Üyesi’… Rusya dahil 47 ülke üye. TBMM’nin 12 üyesi bu kurumun faal üyesi. Demokrasi ve insan hakları konusunda çok faal bir kurum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bu kurumun bir parçası. Yani Türkiye’yi kapıda bekletmek şöyle dursun, bizzat Türkiye bu kurumu oluşturmuş. Hem de 1949’da…
Seçim kampanyaları sırasında bir düşmana, tepki gösterecek bir toplum ya da ülkeye ihtiyaç duyulduğu bir gerçek. Halkı kenetlemek ve seçmeni kemikleştirme işlevi görüyor anlaşılan. Bu sadece Türkiye’de değil, seçimlerin yaşandığı tüm ülkelerde ‘Sert ve Hırçın’ söylemlerle bir şekilde yaşanıyor.
Ama Türkiye yeryüzünde ‘yalnız yaşayan’ bir ülke değil. Birçok uluslararası kurumun üyesi ve yükümlülükleri var. Seçim döneminde belki de ‘göz ardı edilebilecek’ bir takım hırçın söylemlerin artık, seçim sonrasında dengelenmesi gerekiyor. Avrupa’da yaşanan genelde budur.
Avrupa ile çok ciddi bir gerilim yaşandı. Bunun onarılmasının zamanı geldi. Burada tabi sadece görev Türkiye’ye değil, aynı zamanda Avrupa’nın çeşitli kurumlarına ve bazı Avrupa ülkelerine düşüyor.
Avrupa Birliği ile ‘Gümrük Birliği’nin görüşmelerinin zamanı geliyor. Bu fırsatın kaçırılmaması lazım. İş adamları bu konuda adım bekliyor.
Avrupalı bir turistin Türkiye’ye yeniden ilgi duymasının sağlanması gerekiyor. Turizm sektörünün daha fazla zarar etmemeli. Bunun için taraflar gergin ilişkileri yumuşatıcı adımlar atmalı.
İki tarafta bu gergin ilişkilerden zarar görüyor ve bu durumu ortadan kaldırmak, ülkelerin yöneticilerinin görevleridir.