22 Şubat 2019

Avrupa'yı bırak, kendine bak…

AB raporunun içeriğine odaklanmalıyız ve başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmeliyiz

Avrupa Parlamentosu büyük bir ihtimalle mart ayında Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin askıya alınması yönünde bir tavsiye kararı alacak. Raporu yazanlara ve onaylanması için kalkan ellere kızıyoruz…

Kızıyoruz da biz kendimize hiç bakmıyoruz.

Özgürlüklerin, demokrasinin, insan haklarının güçlenmesini hiç mi hak etmiyoruz?

Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komisyonu’nda oylanan ‘Türkiye Raporu’nda, Türkiye ile AB arasında 2005’den bu yana süren ama artık donma noktasında olan ‘Tam Üyelik Müzakereleri’nin askıya alınması tavsiyesi yer aldı.

Önümüzdeki ay, tam olarak 14 Mart’ta rapor AP Genel Kurulu’nda oylanacak, büyük bir ihtimalle de onaylanacak.   

Bu rapor, tavsiye niteliği taşıyor ve bağlayıcılığı yok. Müzakerelerin askıya alınması tavsiyesini, AB Komisyonu yapabiliyor ve nihai karar da AB’nin üye ülkelerinin hükümetlerini temsil eden AB Konseyi tarafından ‘nitelikli çoğunlukla’ alınabiliyor.

T24’de 16 Kasım 2018’de yazdığım bir yazıyı hatırlatmak isterim.

‘Evet’ten Hayır’a nasıl geldik?’ diye bir başlık atmıştım ve Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlaması için AP milletvekillerinin ‘Evet’ yazılı pankartlarla kalkan ellerinin fotoğrafı üzerine yorum yapmıştım.

O yazıya şöyle başlamışım:

“Muhtemelen Avrupa Parlamentosu en geç mart ayında Türkiye ile müzakerelerin kesilmesi çağrısı yapacak. Her şey bir yana 2004 yılında ‘Evet’ diyen o eller niye 14 yıl sonra ‘Hayır’ diye kalkıyor?”…

Kasım ayında yazdığım yazıya bir göz atmanızı isterim. Nereden nereye geldiğimizi göreceksiniz.

Macar asıllı, Hollandalı Parlamenter Kati Piri’nin raporunu ‘kişisel rapor’ olarak almamak gerekiyor. Bu rapor; hem siyasi gruplarda, hem de ilgili komisyonlarda, parlamenterlerin ülke ya da siyasi görüşlerine göre şekillendi ve değişiklik önergeleriyle AP’nin genel kanısı haline geldi. Mart ayındaki genel kurulda da sunulacak değişiklik önergeleriyle rapor, tam olarak AP’nin raporu olacak.   

Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği’nin ‘vicdanı’ konumunda… Çünkü AB vatandaşlarının oylarıyla göreve gelen milletvekillerinin oluşturduğu bir kurum. Yani AP, tam olarak Avrupa halkının sesi…

AP raporunda yer alan görüşler, AB’nin 28 ülkesinde yaşayan halkın genel görüşüdür.  Bu nedenle Avrupa vatandaşlarının Türkiye’yi nasıl gördüğünü, rapora yansıyan ‘Türkiye Fotoğrafı’ndan gözlemleriz.

Maalesef rapor çok kötü… Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasına yönelik tavsiyesini bir yana bırakıp, raporun içeriğine odaklanmalıyız ve başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmeliyiz.

Nereden nereye geldik?.. 2004’te Türkiye ile üyelik görüşmelerinin başlaması için kalkan eller, şimdi bu müzakerelerin durması için kalkıyor. Bu hiç mi canımızı acıtmıyor? Bunun suçlusu Avrupa mı?

Raporda yer alan unsurları, T24’ün önceki günkü yazısında bulabilirsiniz. Ayrıntıya bu nedenle girmeyeceğim. 

Ben önümüzdeki Mayıs ayı sonunda Türkiye ile ilgili yıllık ‘İlerleme Raporu’nu yayımlayacak olan AB Komisyonu’nun, AP’nin tavsiyesine uyup üyelik müzakerelerinin askıya alınması yönünde bir öneri getireceğini zannetmiyorum. AB ülkelerinin ‘Hükümeti’ konumunda olan komisyon, halklar gibi ya da halkları temsil eden Avrupa Parlamentosu gibi ‘duygusal’ düşünmez. Vicdanını geri plana saklar. Daha çok çıkar ilişkileri üzerinden kararlar alır. Bugün Türkiye ile AB arasındaki ‘menfaat’ ilişkileri, işlemese bile müzakerelerin masa üstünde sürmesini gerektiriyor.

Velev ki AB Komisyonu bir öneri getirdi. Getirse bile AB’nin 28 ülkesinin ‘nitelikli çoğunluk’ ile bu kararı alma zorunluluğu var ki bu da oldukça güç.

Böyle bir önerinin hayata geçebilmesi için en az 18 üye ülkenin “Evet” oyu vermesi gerekir.

Üstelik -Lizbon Antlaşması çerçevesinde- “evet” oyu veren ülkelerin aynı zamanda, AB’nin toplam nüfusunun 3/5’ünü temsil etmeleri, yani ‘Nitelikli Çoğunluğa’ ulaşması gereklidir. Başka bir deyişle, yaklaşık 500 milyon olan AB üyelerinin toplam nüfusunun en az 300 milyonunu temsil eden ülkeler onaylamadığı sürece böyle bir karar alınamaz

Ama biz bütün bunları bir tarafa bırakalım. AP raporunda yer alan görüşlere odaklanalım.

Özgürlüklerin kısıtlanması, demokrasinin sekteye uğraması, insan haklarına yönelik uygulamaların göz ardı edilmesi gibi durumlardan zarar gören Türk halkı ve Türkiye’de yaşayanlar… Avrupalılar değil…

Bizler bu raporu yazanlara kızacağımıza biraz da kendimize baksak ya…

Bizler, Türkiye’de yaşayanlar, hiç mi özgürlükleri, demokrasiyi ve insanca yaşamayı hak etmiyoruz?

Yazarın Diğer Yazıları

Altılı masa ve sarsıntılar

Altılı Masa'nın şunu unutmaması gerekiyor: Bu halk masadan kalkan, zayıf karnından vurulan, masaya tekme atan, iktidarın oyununa gelen, sarsıntılara karşı dayanamayıp sallanan ya da yıkılanı hiç ama hiç unutmayacak

Avrupa-Türkiye karşılaştırması ve terazinin kefesi

Bu ülkede yaşayan gençlerin yüzde 80’inin Avrupa’da yaşamak istemesinin nedeni, Türkiye’de yaşanan bolluğu bırakıp, orada kıtlık içerisinde bir dünya kurmak mı? Sorun bakalım bu insanlara, ‘Terazinin kefesi hangi yönde ağır basıyor?’…

İsrail ile normalleşme süreci

Orta Doğu'da şekillenmekte olan yeni dengeler Türkiye'nin normalleşme çabalarına çok uygun bir zemin sunuyor