Artık ilan edebiliriz. Türkiye, Avrupa Birliği'ne (AB) tam üyelik yerine, "Ayrıcalıklı Ortaklık", "Özel Statü" ya da "Stratejik Ortaklık" gibi bir statü ile ilişkilerini sürdürecek. Bunu zaten AB'nin geniş bir kesimi istiyordu, Türkiye de kabullenmiş görünüyor.
Ben ve benim gibi bu sürece yıllarca emek vermiş olanlar kabullenemese de mevcut durum budur. Aksi artık düşünülmüyor.
Geçen hafta sonu bir araya gelen AB ülkeleri liderleri, yayımladıkları bildiride Türkiye'ye "kerhen" insan hakları uyarısı yaptılar. Kerhen diyorum, çünkü bildiride yer almamasına rağmen son anda küçük birkaç cümle eklendi. Bu alışılmadık bir durum...
Desen: Selçuk Demirel
Demokrasi ve İnsan Hakları konusu AB'nin değil, artık resmen, Türkiye'nin üyesi olduğu 47 ülkeli Avrupa Konseyi'nin işidir.
Bildiride aynı zamanda "Tam Üyelik Müzakeresi" gibi bir vurgulama yapmadan Türkiye'den bahsedildi. Bu neyi gösteriyor? Artık üyelik konusuna "özellikle" yer verilmekten kaçınıldığını... Bu da alışılmadık bir durum. Ya da son dönemlerde sıkça yapılmaya başlanan bir durum.
Bir de artık Türkiye'ye "Komşu Ülkeler" bölümünde yer verilmesi sıkça yapılır oldu. Mesela Rusya ile aynı paragraf içinde yer alıyor. Bu da alışılmadık bir durum.
Eskiden olsa böyle bir durum, Türkiye'nin tüm kurumlarının ayağa kalkmasına neden olurdu. "Siz bizi komşu ülke statüsünde mi görüyorsunuz?" serzenişi yapılır, tepki verilirdi. Çünkü Türkiye sürecin başından beri önce, "Üyeliğe Ehil Ülke", sonra "Aday Ülke" ve daha sonra da "Tam Üyelik Müzakereleri yapan ülke" konumunda idi... Şimdi ise, "Komşu Ülke" oluverdi...
Türkiye'yi yöneten zihniyet, ülkeyi batıdan uzaklaştırdı. Batı da bunu isteyenlerin ekmeğine yağ sürdü. Ama daha da kötüsü, Türkiye'de yaşayanların elinden, "Batı standartlarında" yaşam hakkını da aldı. İnsan hakları ve demokrasiyi rafa kaldırdı.
Üyeliğin üzerine bir bardak soğuk su içmek kolay. Ama bu ülkede yaşayanların standartlarının ve yaşam biçimlerinin, batı ülke vatandaşlarından daha alt seviyede olması üzücü...
Artık farklı statüleri konuşmakta yarar var.
Üyelikle ilgili sorunları bir yana bırakarak, "Stratejik Diyalog" ya da ortaklık konusu sıkça dile getiriliyordu zaten. Sosyalist ve Demokratlar grubu sıkıntıları aşmak için tam üyelik gerçekleşene kadar Türkiye'nin aşamalı uyum modeliyle tüm AB tartışmalarına aktif katılması önerisinde bulunmuşlardı. Yani, "Aşamalı Bütünleşme" alternatifi...
Ancak şimdi bundan da söz edilmez oldu. Çünkü işin içinde yine unutturulmak istenen ve henüz kağıt üstünde duran, "Tam Üyelik Müzakeleri" var. Neredeyse, keşke şu "Aşamalı Bütünleşme"den söz edilse demeye başladık.
"Aşamalı Üyelik" formülü, "Ayrıcalıklı Ortaklık"tan farklı. Türkiye'yi dışlamayı değil, aşama aşama sürece dahil etmeyi hedefliyor. Türkiye'nin oy hakkı olmasa da AB'nin tüm kurum ve organlarında yerini alması anlamına geliyor. Enerji, ortak dış ve güvenlik politikası gibi stratejik müzakere fasıllarının açılarak müzakere sürecine hız verilmesi ve Türkiye'nin Avrupa perspektifinin güçlendirilmesi öneriliyor.
Türkiye için "alternatif üyelik formülleri " ya da AB tarafından tespit edilen alanlarda daha "yakın işbirlikleri" ilk defa tartışılmıyor. Her ne kadar bu güne kadar kesin bir tanımı yapılmasa da Türkiye - AB ilişkilerini daimi olarak birkaç alanla (genişletilmiş gümrük birliği ve ortak dış ve güvenlik politikası vb. gibi) sınırlamak ve ülkenin AB'deki statüsünü "ortak" olarak bırakmak isteyen "ayrıcalıklı ortaklık" formülü 2000'li yıllardan başlayarak Almanya, Avusturya ve Fransa'nın siyasi aktörleri tarafından gündeme getirildi hep.
Ancak "ayrıcalıklı ortaklık" doğal olarak Türkiye ve AB'de Türkiye'nin üyeliğini destekleyen ülke ve kesimler tarafından hiç kabul görmedi. Şimdi ise üyeliği destekleyen ülke ya da ülkelerin artık bulunmaması...
Yani artık üyelikten söz etmez olduk. Bari "Ayrıcalı Ortaklık"tan değil de "Aşamalı Üyelik"ten bahsetsek...
O hale geldik artık...