18 Mart 2023

Bay Kemal Kürt sorununu nasıl çözecek?

Kürt kimliğini politikleştiren anlayış farklılık ilkesi üzerinde, AK Parti - MHP bloku ise farklılık talebini otoriter anlayışla ezme politikası üzerinde durmaktadır. CHP bu iki anlayıştan farklı olarak eşitlik ilkesini temel alır. Eşitlik ilkesini gerçekleştirmek için evrensel bir kategori olan yurttaşlığa vurgu yapar. Bu bir üçüncü yol inşa projesidir

Kürt sorunu üzerine çalışanların yakından bildiği bir başlığı hatırlatmak istiyorum: "Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez". Bu başlık Turgut Özal'ın en yakınındaki isimlerden Adnan Kahveci'nin 1992'de Özal'a sunduğu Kürt Sorunu hakkındaki raporunun başlığı. Erdoğan'ın yirmi yılı aşan iktidarının Kürt sorunu sicili ve bu sorun karşısındaki performansı ise tam olarak bu başlığa işaret ediyor. Erdoğan'ın yaptıkları bugünden bakıldığında bize "Kürt sorunu nasıl çözülmez?" sorunusun yanıtını sunuyor. Neden bu sonuca ulaşıyoruz? Bu konuyu biraz açmalıyım.

Siyasi, ekonomik ve toplumsal anlamda birçok katmanıyla siyasi tarihimizin şüphesiz en önemli tartışmalarından biri olan Kürt meselesinin Erdoğan dönemi boyunca çözümsüz kalmış olması sözde çözüm gayretlerinin temel bir probleminden kaynaklanıyor. Doğal olarak bu noktada sadece Erdoğan yönetimlerinin çözüm gayretlerinin eleştirisini not edeceğim. Son döneme damgasını vuran siyasilerin hapsedilmesi, belediyelerin kayyuma devri, parti kapatma girişimleri üzerinde çok da yorum yapmaya gerek bulunmuyor. Çünkü bu girişimler Kürt Sorunu'nun ortadan kaldırılmasını değil sorunu gündeme getirenlerin ortadan kaldırılmasını temel alıyor ve Kürt Sorunu'nun daha da kangren hale dönüşmesine sebep oluyor. Bu nedenle eleştirilerimi "açılım süreci" kapsamında gündeme getirmeyi tercih ediyorum. Erdoğan geçmişte açılım, çözüm söylemlerini gündeme getirirken de bugün siyasi amaçlarla politikacıları hapse gönderirken de aynı şeyi amaçlıyor: iktidarda kalmak. Geçmişte açılım, çözüm söylemi iktidarda kalmanın yolu olarak değerlendirilirken bugün MHP ile birlikte baskı politikaları iktidarda kalmanın yolu olarak değerlendiriliyor. Dönelim eleştirilerime.

"Kürt açılımı" sürecinde Kürt etnik aidiyetine sahip vatandaşlar; kendi ihtiyaçları, beklentileri ve fikirleri doğrultusunda hareket edebilen özneler olarak değil, yalnızca kültürel hakların tanınmasına indirgenmiş birkaç makyaj politika ile yetinebilecek yekvücut bir grubun üyeleri olarak görüldüler. Halbuki Kürt meselesinin çözümündeki asıl anahtar; kimlik siyasetine dayalı ve farklılığı vurgulayan özcü bir yaklaşımdan ziyade Kürt vatandaşlarımızın kendi talep, ihtiyaç ve fikirlerini aktif siyasal katılım yoluyla ifade edebilecekleri ve ayrımcılığa uğrama kaygısından arınacakları bir dönüşümde bulunabilir. Bu dönüşümün de temel taşı; kişileri siyasal karar süreçlerine aktif olarak katılacak özneler olarak ele alan eşitlik ilkesidir.

Cumhuriyeti kuran parti olarak CHP'nin en önemli ilkeleri de eşitlik ve yurttaşlıktır. Cumhuriyetçi bir siyasal düşüncenin içinde barındırdığı bu öz Kürt sorununun çözümü bakımından da önemli fırsatlar sunmaktadır.

TIKLAYIN | Selahattin Demirtaş yazdı: HDP, Kılıçdaroğlu'ndan ne isteyecek?

Bay Kemal Kürt sorununu Cumhuriyetçi anlayışla yani eşitlik ve yurttaşlık ilkeleriyle çözecek 

Eşitlik ve yurttaşlık kavramları Kürt meselesi için kilit önemi haiz kavramlardır. Toplumumuzu yıllardır meşgul eden bu önemli meseleye yeni bir bakış açısıyla yaklaşmak, yepyeni bir tartışma zemini açmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu yeni tartışmada herkesin elini taşın altına koyması gerektiği gibi biz de CHP olarak yerleşik paradigmalar arasında sıkışmış ve körelmiş tartışmaya yeni bir bakış açısı, yeni bir soluk getirmeyi kendimize görev ediniyoruz. Bay Kemal'in yaptığı tam olarak budur.

Kürt kimliğini politikleştiren anlayış farklılık ilkesi üzerinde, AK Parti - MHP bloku ise farklılık talebini otoriter anlayışla ezme politikası üzerinde durmaktadır. CHP bu iki anlayıştan farklı olarak eşitlik ilkesini temel alır. Eşitlik ilkesini gerçekleştirmek için evrensel bir kategori olan yurttaşlığa vurgu yapar. Bu bir üçüncü yol inşa projesidir.

Demokratik siyaset kutuplaşmayı değil müzakere ve diyaloğu esas alır. Eleştirel ve rasyonel bir tartışma zemininde tüm yurttaşları kapsayacak bir diyaloğa ihtiyacımız var. Bay Kemal'in ortaya koyduğu stratejiyle 2019 yerel seçimlerinde demokrasiyi ve toplumsal barışı önceleyen farklı toplumsal kesimler omuz omuza vererek büyük bir heyecan yarattı. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri de bu heyecanın iktidar pratiğine dönüşmesi için büyük bir fırsat sağlıyor.

Nasıl yapmalı?

Unutmamak gerekir ki ülkemizde Kürt vatandaşlarımızın karşılaştığı, ayrımcılık başta olmak üzere çok önemli sorunlar mevcut. Bu noktada partimizin tutumu çok açık: Kürt vatandaşların talepleri, demokrasinin evrensel standartları temelinde çözülmelidir. Diğer yandan on binlerce insanımızı PKK terörüne kurban verdik. Artık bir vatandaşımızın dahi burnunun kanamasına tahammülümüz kalmadı. AK Parti döneminde terör örgütünün silahsızlandırılması ve siyasi çözüm sürecinin yolunun açılmasına dair başarısız birkaç tecrübe yaşadık. Bu tecrübelerden aldığımız derslerle biz şunu söylüyoruz: "Çözüm süreci" denilen süreç, konjonktüre göre çıkarları değişen ve değişen çıkarları temelinde de masayı devirebilecek aktörlerle yapılmamalı. Şeffaf bir yaklaşım egemen olmalı. Her aşamada kamuoyu azami düzeyde bilgilendirilmeli ve Meclis temel tartışma ve karar organı olmalı.

Yine daha önceki başarısız süreçten çıkardığımız bir diğer ders de şu: Kürt meselesine toptan bir demokratikleşme perspektifinden yaklaşmadığımız sürece birileri bir lütuf gibi bazı hakları sağlayacaktır, ancak dilediği zaman bu hakları fiilen ortadan kaldırabilecektir. Bugün karşılaştığımız kayyumlar ve siyasi yargılamalar düzeni bunu açıklıkla gösteriyor.

Bunun yerine bizim önerimiz, Cumhuriyet fikrinin temel prensiplerinden olan eşitlik, güçlü vatandaşlık ve katılım unsurlarının hakim kılınması. Tabii burada eşitlik derken soyut bir eşitlik anlayışından bahsetmiyorum. Toplumsal, ekonomik ve siyasi alanlarda Kürtlerin bu ülkenin diğer vatandaşlarıyla aynı olanaklara sahip olacakları, bunu önleyecek olan tüm engellerin ortadan kaldırılacağı içi dolu bir eşitlikten bahsediyorum. Bu adımı atabildiğimiz noktada işimiz çok daha kolaylaşacak ve bir müzakere yürütülecekse bu müzakere sürecinde güçlü vatandaşların tamamı yer alabilecektir. Toplumsal mutabakata ve demokratik değerlere dayalı bu süreç dolayısıyla çok daha kalıcı olacaktır. 

Meşru muhataplar

Demokratik siyasetin görevi terörle mücadelenin yanına terörün tecrit edilmesini de eklemektir. Kürt kimliğini özgürce yaşamak isteyen, bu kimliği geliştirmek isteyen yurttaşlarımız ülkemiz için sorun değil aksine zenginliktir. Bu türden talep ve ihtiyaçları olan yurttaşlarımızın ifade ve örgütlenme özgürlüğü önünde hiçbir engel bulunmamalıdır. Devlet, Kürt meselesinin çözümünde ancak bu yolla kendine meşru muhataplar bulabilir. Meşru muhataplar inşa etmeden Türkiye hiçbir sorununu çözemez. CHP'nin Kürt meselesinin çözümünde Meclis'i işaret eden tutumunun temel sebebi de bu meşruiyet arayışıdır.

Meclis, sorunun çözümü yolunda ilgili talep ve ihtiyaçları yasalar yoluyla hukuk sistemi içine taşıyacak organdır. Toplumsal gerçekliğin yasa yoluyla oluşturulması Osmanlı-Türk modernleşmesinin köşe taşlarından biridir.

CHP'nin politikası şu temel ilkelere dayanmaktadır: Sorunu çözmek için dürüst, samimi ve kararlı olacaksınız. Sorunu politik olarak istismar edecek gizli bir ajandanız olmayacak. Halka hesabını veremeyeceğiniz gizli kapaklı angajmanlara girmeyeceksiniz. Sorunu çözmede yaptığınız çalışmanın her aşamasında halka bilgi vereceksiniz.

Diğer taraftan demokratik bir sistemde meclisin temel işlevlerinden biri temsil işlevidir. AK Parti'nin açılım politikası bir Diyarbakır-Ankara müzakeresi gibi tasarlandığı için başarısız olmuştur. Oysa Diyarbakır da Ankara da Türkiye'dir. Ancak Türkiye bu iki şehirden ibaret değildir. İzmir, Trabzon, Bingöl, Kars, Tunceli, İstanbul… Bu şehirler ve diğerleri ne olacak? Bu merkezlerdeki iradenin temsil edilmediği bir çözüm nasıl mümkün olabilir? AK Parti'nin Diyarbakır-Ankara müzakeresi olarak tanımladığı süreç sonuç olarak bir Diyarbakır-Ankara kutuplaşmasını ortaya çıkarma riskini taşımaktadır. Türkiye'nin meselelerinin çözümü ancak bütün Türkiye'nin temsilcisi olan TBMM çatısı altında mümkündür.

Ülkemizi bölmek isteyen, bu amaçla terör uygulayan kimseler her koşulda olabilir. Mesele bu niyetlerin geniş toplum kesimlerinde karşılık bulmasını engellemektir. Bu nedenle CHP gibi bir partinin Kürt meselesinde önemli bir aktör olarak belirmesi ve Kürtlerden büyük bir destek alabilmesi Türkiye'nin bütünlüğü için büyük bir katkı sağlayacaktır. Türkiye geçmişte büyük sentezler üretmeyi başardı. Modernlikle geleneği, ayet ile yasayı, demokrasiyle İslamı Türkiye gibi sentezleyebilmiş Müslüman ülke bulunmamaktadır. Kürt kimliğini yaşamak, bu kimliği geliştirmek isteyen yurttaşlarımızın bu arzusuyla ortak kimliğimizi sentezlemek de önümüzde bir görev olarak duruyor. Bay Kemal seçimlerden sonra bunu da başaracaktır. Hem Türkiye'yi hızla demokratikleştirecek hem de demokratikleşmenin sonucu olarak ülkemizin bütünlüğünü daha da sağlamlaştıracaktır.

Özetle mesele eşitliğin ve adaletin tesisinde! Adaletsizlikler ülkemizin gerçeği ve bu durum eşit yurttaşlığa ulaşmada en büyük engel. Haksızlığın ve adaletsizliğin ortadan kalkması da sosyal devleti ve eşit yurttaşlığı merkeze alan yeni bir tartışmanın başlaması ile mümkün. Toplumu gettolara bölerek değil yurttaşlık temelinde birleştirerek mutlu bir gelecek kurabiliriz.

Uzun süredir Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırma mücadelesi veriyoruz. Demokrasi ortak paydasında büyük bir birliktelik oluşturduk. Sonuca ulaşmamıza çok az kaldı. Bu tarihi öneme sahip dönemde bütün demokrasi güçlerinin büyük bir sorumluluğu bulunuyor. Biz sorumluluğumuzun farkındayız. Mektuba Demirtaş'ın yazısıyla başlamıştım Tevfik Fikret'in Ferda'sının son dizeleriyle tamamlamak istiyorum.

Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır;
durmak zemânı geçdi, çalışmak zemânıdır!


Yunus Emre, CHP İstanbul Milletvekili