07 Nisan 2016

Yeni lise tarih dersi müfredat taslağı; Türk, İslam en çok da Osmanlı - I

Tarih dersi programı, bazı konular verilirken adeta bir din dersi hatta ilahiyat dersi programı haline bürünmüş

Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu, önümüzdeki ders yılından itibaren başlamak üzere ortaöğretimde okutulacak ‘Tarih ve Coğrafya Dersi Öğretim Programı’nı taslak olarak yayınladı. Milli Eğitim Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve TÜBİTAK arasında imzalanan “eğitimde iş birliği” protokolü kapsamında hazırlanan programlar, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının web sayfalarında yayınlanarak 1 Nisan’a kadar görüş ve önerilere açık tutuldu.

Tarih dersi için hazırlanan yeni öğretim programı taslağını incelediğimde, taslağın, “programın vizyonu” başlığı altında belirtilen ”Tarihi insan hayatının bütün yönlerini kuşatacak temalar çerçevesinde ve disiplinler arası bir yaklaşımla ele alarak, öğrenciye geniş açılı bir tarih ve vatandaşlık bilinci kazandırmak”  hedefinden çok, olsa olsa, öğrencilerin, modern dünyayla kavgalı, yeni osmanlı değerleriyle donanmış bireyler olarak yetişmelerine hizmet edeceğini gördüm.  

9, 10, 11 ve 12'inci sınıflarda okutulan tarih dersleri için hazırlanan öğretim programı taslağına bakıldığında genel olarak öne çıkan özellikleri şöyle sıralayabiliriz.
Tam olarak sağlanamamış olsa da kronolojik sıralamaya dayalı tarih anlatımından vazgeçilmiş. Bunun yerine tematik bir tarih anlayışı benimsenmiş, yani, Türk, İslam ve Osmanlı tarihsel olayları (çok az da dünya)  belirlenmiş olan temalara dayalı olarak işleniyor.

Bütün tarih “kadim dünya” ve “modern dünya” olarak ikiye ayrılmış. Bu iki dünya birbirleriyle çatışma halinde, tarih dersinin amacı da, bu kadim dünyayı modern dünyaya ezdirmemek olmuş adeta. Bütün taslakta neredeyse her paragrafta “kadim dünya” deyimi kullanılmış ve ders kitabı yazarlarına öncelikle bu ayrımın kavranmasının ne kadar önemli olduğu vurgulanmış.

Tarih dersi programı, bazı konular verilirken adeta bir din dersi hatta ilahiyat dersi programı haline bürünmüş.

Kadim dünyanın parlayan iki yıldızı İslamiyet ve Osmanlı yaşam biçimi her tür başlıkta öne çıkarılmış.

Osmanlı ruhuna uygun olarak da son derece eski bir dil kullanılmış. Günümüz dünyasında öğrenci için (hatta hiç kimse için) karşılığı olmayan kavramlar verilmiş ve bu kavramların özellikle de üzerinde durulması gerektiği tembihlenmiş.

Programın girişinde önce geçmiş tarih dersi müfredatları haklı olarak eleştirilmiştir; “Cumhuriyet rejimine ve imparatorluktan ulus-devlete geçişle birlikte tarih öğretimine ulus inşa sürecinde doğrudan bir rol verilmiştir...” denmektedir. Yani tarih dersi, tarih dersi olmanın ötesinde ağır sorumluluklar almış, ders programı, “topluma ortak bir tarih bilinci ve değerler manzumesinin aktarımı şeklinde yapılandırılmış.” Bu da, ideoloji aktarmaya dayalı, öğretmen merkezli  bir tarih öğretimi olmuş ve “bunun neticesinde bazı öğrenciler tarih derslerini faydasız, sıkıcı ve pratik hayata katkısı olmayan dersler olarak görmüşlerdir.”  2000’li yıllarda ise program, “dünyada eğitim alanında meydana gelen gelişmelere paralel olarak yapılandırıcı yaklaşım doğrultusunda yeniden yapılandırılmıştır.” Fakat bu iyi niyetli girişim de sonuçsuz kalmış çünkü kronolojik tarih anlatımının getirdiği olaylar silsilesi aktarımı bu anlayışa da damgasını vurmuş, tarih dersi böylece öğrencilere günlük hayat için gerekli becerileri vermeyen sıkıcı bir ders olarak kalmıştır.

Anlaşılıyor ki, bütün bu nedenlerden dolayı yeni bir tarih müfredatı hazırlanılmaya girişilmiş ve bu yeni müfredat için “öğrencilerin tarih bilincini geliştirmesi ve onları tarih okur yazarı haline getirmesi için ilginç, basit, anlaşılır ve günümüzle bağlantılı bir biçimde öğretilmesi” gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu hedefle de “9-12 sınıflar tarih dersi öğretim programı, sosyal bilimlerin farklı dallarının perspektif ve terminolojisinden yararlanan tematik bir yaklaşımla hazırlanmıştır...”

Şimdi bakalım ortaya nasıl bir program çıkmış?

9'uncu sınıf programı, “Kadim Dünyada İnsan” üst başlığında, tarihin başından, Türklerin Anadolu’ya yerleşmesine kadar olan dönemi ele alır. “Dünya” dense de daha çok Türk ve İslam dünyasından örnekler verilmesi istenir. Program boyunca en sık karşılaşılan“Kadim Dünya” tanımlaması, modernlik öncesi dünyaya karşılık olarak kullanılmaktadır.

10'uncu sınıf programında başta söylendiğinin tersine üniteler yine kronolojik bir sıralamayla, alt başlıklar tematik olarak düzenlenmiş. Böylece Türklerin Anadolu’ya gelişinden 1974 yılına uzunca bir dönemi kapsayan Türkiye Tarihi kapsamı oluşturulmuş. Bu tarihler arasında yer alan Atatürk ve Cumhuriyet dönemi ise, 11'inci sınıfta İnkilap Tarihi dersi gerekçe gösterilerek hiç ele alınmamıştır.

11'inci sınıf programına ilerki satırlarımızda da ayrıntılı olarak bakacağımız gibi Osmanlı ve İslami değerlerin evrensel nitelikleri vurgulanıp bunun Osmanlı insanının hayatına nasıl yön verdiğini “...kuru ve insansız bir teşkilat tarihi anlayışı yerine, bir medeniyeti felsefe arka planı ve tarihi tecrübeden  süzülerek ortaya çıkmış değerler manzumesiyle tanıtmayı amaçlamaktadır.”

12'inci sınıflarda ise “öğrencinin yerel bölgesel ve küresel ölçekte, Türkiye’nin siyasi, ekonomik, askeri, sosyal ve kültürel hayatı ve meseleleri hakkında tarihi düşünme becerisini geliştirmesi amaçlanır” denmektedir.
 

9'uncu sınıf programı

 


9'uncu sınıf programının ruhuna yayılan temel yaklaşım, (aslında bütün programa yayılan temel yaklaşım da budur) “Kadim Dünya” olarak tanımlanan ve “Modern Dünya”nın karşısına çatışmalı bir şekilde konan, inanma ve dinsel temelli dünya tasavvurlarının belirleyici olduğu bir dünyayı tanıtmak, o dünyaya ait değerleri hasretle anmak şeklinde kendini göstermektedir.
 

“Tarih ve Tarih Okur Yazarlığı”  
 

Kadim medeniyetlerin döngüsel ve modern zamanların ilerlemeci zaman anlayışları karşılaştırılır, referans İbn-i Haldun’un görüşleri.
 

”Güç ve Yönetim”


Kadim dünyada insan toplulukları, yaşadıkları coğrafya, sosyo ekonomik yapıları ve inançlarına bağlı olarak farklı siyasi teşkilatlar içinde bulunurlar. Ünitenin amacı tarihte görülen bu siyasi örgütlenmelerin yapılarını ve dayanaklarını öğrencilere kavratmak.

Ünitenin son konusunda, “Hz Muhammet ve Dört Halife’nin Islam’ın erken döneminde... gösterdikleri hassasiyetler uygun örneklerle incelenir... İslam’ın tek bir devlet formunu değil, insanların birey ve toplum olarak hayatın hakikatini idrak etmeleri ve birlikte barış içinde yaşamaları için evrensel ilkeleri vaz ettiği vurgulanır” denmektedir.

“Konuyla ilgili ele alınması gereken önemli kavramlar ve şahsiyetler: Kut, satraplık, beylik, hanlık, Mao-dun(Mete) Han, Büyük İskender, Bilge Kağan, Hz. Muhammed, Hz. Ali, Tuğrul Bey, Cengiz Han, Selahaddin Eyyubi, Kutadgu Bilig.”


“Dinler, İnanışlar ve Felsefi Sistemler”


Ünitenin başlığına bakıp da yanılmayın, felsefi sistemlerin sadece adı var. Ünite tamamen din ve inanç üzerine kurulu. İnsan düşünmeden edemiyor, ilkokuldan başlayarak neredeyse 10 yıl boyunca zorunlu olarak verilen Din Dersi, dinin anlam ve önemini vurgulamak için yeterli değil mi? Demek ki yeterli görülmüyor. Tek tanrılı dinlerin insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıktığı, çok tanrılı inançların ise bir tür yerelleşmeyle meydana geldiği vurgulanıyor. Amaç öğrencilerin, kadim dünyada yaşamış insan topluluklarının  dünya hayatını anlamlandırma ve sürdürmekte maneviyatlarının rolünü farketmeleri... “İnsanın yeryüzündeki varoluşunu anlamlandırmak için inanç sistemlerine ihtiyaç duyduğunu fark eder.” “Tek tanrı inancının insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıktığını ve süreç içerisinde çok tanrılı inanç sistemlerine dönüşebileceğini fark eder.”
Yeri geldikçe anılacak kavramlar: Metafizik, din, şeriat(dini hukuk), mezhep, tabiat felsefesi, yaratılış felsefesi, bilgelik, hikmet, tasavvuf, mistisizm, ihtida.


“Geçim ve ekonomi”
 

Kadim dünyada konu yine din ve inançlara gelir dayanır, amaçlardan biri olarak, insanların manevi dünyaları ile ekonomik davranışları arasındaki bağlantıyı fark etmeleri olarak belirtilmiş. Dinlerin, insanların ekonomiye bakışları ve ekonomik faaliyetleri üzerindeki etkileri işlenecek konular arasında yer alıyor.

“Semavi dinlerin faiz yasaklarının kapitalist ekonomiye geçiş yolunda çıkardığı engeller işlenir.”

“Dinlerin ekonomik faaliyetleri, insanın meşru bir geçim kaynağına sahip olması ve nefsini terbiye etmesi çerçevesinde tanımlaması, İslam’ın bu konuda vaz ettiği ilkeler örneğinde irdelenir.”


İslam tasavvufunda yer alan meslek ahlakı anlayışı ise, evrensel ilkeler olarak kavranılır.
 

“Bilim, edebiyat ve sanat”
 

Kadim dünyanın bilimleri ile modern dünyanın bilimlerinin farkı ve İslamın dini (nakli) ve akli bilimler ayrımı kavratılması amaçlanır. Kadim bilimlerin mutlak hakikate varmayı amaçlayan teorik bilimler olduğu vurgulanır.  İslamın bilime yüklediği amaçlar kavratılır.
“8. ve 12. yy arası İslam aleminin batı bilim dünyasına katkıları, bu dönemde ilimle meşgul olan müeseseler (camiler, medreseler, darül hikme vs) ve başlıca alımler tanıtılır.”
“Müslüman alimlerin , matematik ve tabiat bilimlerindeki katkılarına değinilirken, öğrencilerin modern batı bilimi öncesinde de farklı dünya görüşleri ışığında bilim yapıldığını keşfetmeleri sağlanır.” 


10. sınıf programı


10. sınıf programı Türkiye Tarihine ayrılmış durumda, Bu da 1074 Malazgirtten başlayıp 1974’e kadar gelen dönemi kapsıyor.

İlk 3 ünite, Malazgirt’ten başlayarak Türk’lüğün sonrasında Osmanlı’nın kahramanlıkları ile dolu.

3. ünitede “Kriz ve Dönüşüm: Değişen Dünya Dengeleri ve Osmanlı Devleti” başlığını taşımakla birlikte, eski programlarda olduğu kadar Yeniçağ’da Avrupa’da yaşanan değişim, sanayi devrimi ve etkilerine yeterince yer verilmiyor. Program Osmanlı odaklı kalmaya devam ediyor.

Programın özellikle yakın zamana kadar resmi bir paradigma olan ve Cumhuriyet öncesini yok sayan anlayışla gizliden hesaplaştığı görülüyor. Seçilen zaman aralığı için, taslakta yer alan kimi ifadelerle, ele alınan dönemin kesintisiz bir süreç olduğu vurgusu yapılmakta, böylece Osmanlı son döneminde başlayan çalışmaların Cumhuriyet’ten sonra da sürdürüldüğü vurgulanarak, Cumhuriyet öncesine yönelik Kemalist bakış açısı ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Şöyle deniliyor: 

 ”Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin izlediği denge ve ittifak kurma stratejisi ile Geç Osmanlı stratejik tercihleri arasındaki sürekliliği kavrar”, “Türkiye’nin NATO’ya girişi ve soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı Batı Dünyası ile yakınlaşması tercihi, Osmanlı Devleti’nden miras kalan stratejik hafıza ile ilişkilendirilerek araştırılır”, “Meşrutiyet dönemlerinde yapılan mebusan seçimleri, Cumhuriyet dönemindeki çok partili hayata geçişin öncüsü demokratikleşme süreci olarak incelenir” deniyor.

4. Ünitede “Tekno-bilim ve İdeoloji” başlıklı konuda kadim bilim ve modern Batı bilimi ayrımı yapılır.

Modern bilimin karşılığı olarak anılan pozitivizm adeta içine düşülen bir kötülük olarak hissettirilir. 10 sınıf öğrencisinin bilişsel düzeyi düşünüldüğünde, kadim bilim- modern bilim tartışmasının çok yerinde olmadığını, bu tartışmanın öğrencinin kafasında bir sorgulama alanı açmaktan çok, pozitif bilimlere karşı olumsuz bir yargı oluşturacağını düşünüyorum.
“Kadim bilimin nazari yapısına karşı batı biliminin ampirik yapısı, kadim bilimin mutlak gerçekliği ve insanın kendisini bilmesi hedefine karşılık pozitivist bilimin maddi gerçekliği açıklama ve insanın dış çevresini kontrole odaklanması, kadim bilimin din ve inanç çevreleriyle bağlantı kurabilmesine karşılık pozitivist bilimin bunu reddi gibi hususlar sorgulanır.”
“Pozitivist bilim anlayışının insanlığın evren dünya ve kendisine bakışında ne tür değişiklik ve kırılmalar meydana getirdiği araştırılır.” 

Programda, Osmanlının pozitivist bilimle tanışmasının da (maalesef) Avrupayla girilen askeri ve ekonomik rekabet çerçevesinde olduğu söylenir.

“1933 Üniversite Reformu, Cumhuriyet devri Türkiyesinde bilim paradigmasının resmen değiştirilmesi bağlamında değerlendirilir” denilerek de kadim bilimlerden bir kopuşa işaret edilmektedir.

Modern dünyada Avrupa merkezli gelişen ideolojiler de, burjuva sınıfının kiliseye karşı kendine yer açma çabası çerçevesinde geliştirdiği bir sekülerleşme politikasıdır ki bunun sonucu modern siyasi ideolojilerdir. Modern siyasi ideolojiler olarak sayılan, liberalizm, sosyalizm, marksizm, nihilizm hem pozitivizm hem de sekülerizm ile ilişkileri bakımından analiz edilir. Öyle ki bunun sonu Avrupa’da güç kazanan Nazizm, Faşizm ve Stanlinzm gibi totaliter ideolojilere bağlanır. Bu ideolojiler ise, rasyonalizm ve materyalizm akımlarından beslenirler.

İkinci Dünya savaşı sonrasında bütün dünyada teknik aklın hakim hale gelmesi, ister doğu ister batı bloğunda olsun dayanağı ikisinde de ortak olan modernleşme ve ekonomik büyüme temelidir.

Ah nerede o eski “Kadim Dünya” yani...
11. ve 12. sınıf programları sonraki yazıda.

@ymbymb 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti