19 Nisan 2023

Bilge eşek, filozof kedi

İki kitaba birlikte baktığımızda hem eşeklerden hem kedilerden öğrenebileceğimiz çok şey olduğunu söyleyebiliriz

Yazıma bu başlığı atarken epeyce tereddüt ettim, çünkü ne bilge bir eşekten ne de filozof bir kediden söz etmeyi düşünüyordum. Gerçekte ne bizim bilgelik dediğimiz şey eşeklerin, ne de epeyce yukarılarda bir yerlerde konumlandırdığımız ve adına felsefe dediğimiz etkinlik kedilerin umurundadır. Ben yine de bu başlığı seçtim, çünkü biz insanlar, kâinatta kendimizi yerleştirdiğimiz ayrıcalıklı konum gereği, bizim dışımızda kalan hayvanlara, bizim dünyamıza ait değerler yüklemeyi pek severiz. Öte yandan, böyle bir başlık okuyucunun dikkatini çekmek için de iyi ve faydalı bir yol olarak göründü bana. Öyle ya, bilge bir eşek, düşünen bir kedi, konuşan bir kuş, bizim gibi seven bir fil ve benzerleri bizler için her zaman dikkat çekici olmuştur. Eşek ve kedinin diğer hayvanlardan ayrılıp bu yazıya başlık olmalarının diğer bir nedeni de bu hayvanları başlığına taşımış ve bence önemli ortaklıkları olan iki kitaptan söz edecek olmam. Baştan söyleyeyim, bu yazıda söz konusu kitaplar vesilesiyle eşek ve kedi için söylenen her şey, bana kalırsa insan dışındaki bütün hayvanlar için de geçerlidir.

"Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde eşeklerin otlayışını seyretmek büyüleyici bir şey. Bir nevi terapi, hatta meditasyon. Aklınız başınıza gelebilir de gidebilir de. Avustralyalılar, "Kırlarda eşekleri seyrederken, iskemlenizi unutmayın" derler. Saatlerce seyredebilirsiniz onları; hipnotize eder, bağımlı yaparlar insanı… Eşekler arasındayken zaman yavaşlar. Onların yanında, her şey sessiz sakin ve bir düzen içinde vuku bulur. O masumane bakışlar hiç aklından çıkmaz insanın. Huzur telkin eden bir huzurdur o bakışlar. Zihniniz gezintiye çıkar, düşlere dalar, bambaşka âlemlere gidersiniz, ama gene de yerli yerinizdesinizdir… Bir eşeğin arkasında durduğunuzda, kulaklarının adeta rüzgârda titreşen melek kanatlarına benzediğini görürsünüz; şu dağların ötesinde, göğe doğru yükselmek, uçmak için kavrayabileceğiniz iki esnek tutacaktır sanki onlar."

Yukardaki cümleler Andy Merrifield'in Eşeklerin Bilgeliği adlı kitabından. Liverpool'da dar gelirli bir ailenin çocuğu olarak büyüyen Merrifield, küçük yaşlardan başlayarak iyi bir ekonomik seviye yakalamış olarak New York'ta yaşamayı hayal eder. Bunun için iyi okulları kazanır, hepsini başarıyla bitirir ve nihayet kırkına merdiven dayadığında artık New York'ta Central Park yakınlarında bir stüdyo dairede oturmaktadır. İyi bir işi ve kalıcı oturma izni vardır. Fakat ne olursa işte o zaman olur; Merrifield aslında sahip olmak istediği şeyin, yani aradığı mutluluğun bu olmadığını, bunca yılını adeta boşuna harcadığını fark eder ve bu noktada her şeyi bırakarak Fransa kırsalına taşınır. Problemin asıl kaynağı, insanın kendisine koyduğu ilerleme, gelişme, daha iyi ve mutlu olma hedefleridir. Merrifield bunu fark eder etmez, radikal bir kararla hepsini bir kenara bırakarak, Gribouille adlı eşekle, belli bir amacı, süresi, hedefi, acelesi olmayan yolculuklara çıkar. Bu yolculuklar onun için, eşeği Gribouille sayesinde, hayatı anlama ve kavrama sürecine dönüşür. Şöyle yazar: "Bu yolculuk hayatımı düşünmem, ruhumu teslim etmem, geçmişe mazi demem için bana zaman, mekân, yeşil ve beyaz bir mekân sağladı. Artık bugün var sadece. Belki yarın da var. Eğer gerçekten talihliysem belki bir de yarından sonraki gün var. Daha sonrasını düşünmem mümkün değil. "

Söz konusu etmek istediğim ikinci kitap John Gray'in Kedi Felsefesi adlı kitabı. Yazar bir yandan kedilerin kendilerine özgü dünyasında bizi dolaştırırken, diğer yandan, kedilerin mutlu, biz insanların ise bir şekilde mutsuz olduğumuz saptamasından hareketle, insana özgü bu mutsuzluğun nedenlerini arar. Yazara göre üzerinde durulması gereken en belirgin neden, insanların sürekli olarak mutluluk arayışı içinde olmalarıdır. Bu arayış aynı zamanda insanların mutsuz olduklarının da bir ifadesidir. İnsanın geliştirdiği her türlü dinsel düşünce ve felsefelerin gerisinde de bizzat bu arayış yatmaktadır.

İnsanın hayata dair bir anlam bulma arayışı, onun belki de en büyük zaafiyeti sayılabilecek olan ölüm farkındalığının bir sonucudur. İnsanlar kendilerini kâinatın en üstün varlıkları olarak konumlandırırlar ve bu üstünlüğün, bir gün ölerek yok olup gidecek olmak gerçekliği karşısında hiçbir işe yaramıyor olması, onun en büyük problemidir. İnsanı felsefe yapmaya, din düşüncesine yöneltmeye, sürekli olarak nasıl yaşamalıyım, nasıl bu hayatı daha anlamlı hale getirebilirim diye sorgulamaya iten bu varoluşsal problemdir. Kendi doğasından hoşnutsuz olarak yaşayan insan kendini böylece, gerçekte olmadığı bir şey olma çabası içinde bulur. Hayat, mükemmellik arayışında, mutluluğa ulaşma mücadelesiyle, endişe içinde geçip gider. İnsanı felsefe yapmaya iten de aslında hayat karşısında duyulan bu bitmez tükenmez endişeden başka bir şey değildir. Yazara göre, felsefe ve din, bu endişe ve tehditlerle dolu dünyayı insan için daha çekilebilir kılma gayretinden ibarettir. Din ve felsefe insana eşlik eden bu huzursuzluğu gidermeye çalışır ve fakat asla çare olamaz, çünkü aslında, her ikisi de bu varoluşsal problemin birer sonucudurlar. Sonuçta insan için mutluluk, gerçek anlamda hiçbir zaman elde edilemeyecek olan, hep erişilmesi gereken bir hedef olarak kalır.

Kediler için ise hayatın anlamını bulmak, aramak diye bir şey yoktur. Bir kedi, kedi olduğu için hayat onun için yeterince anlamlıdır. Onların felsefeye ihtiyaçları yoktur. Ölümleri sonrasında kendilerine başka dünyalar vaat eden dinlere ihtiyaç duymadıkları gibi, ölüm korkusu da taşımazlar. Hayatı bir hikâye gibi yaşamadıkları için hikâyenin başka dünyalarda devam etmesi gibi bir talepleri de olmaz. Kedilerin kendi doğalarından memnun olmayıp, başka bir şey olma gibi bir çabaları da yoktur. Kendilerini üstün varlıklar olarak görmedikleri gibi, insana da ayrıcalıklı bir yer atfedip ona itaat etmezler. İnsanlar gibi bu hayat karşısında can sıkıntısı duymazlar, canları sıkılmaz. Hayatı planlamazlar, günübirlik yaşarlar. Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek, en doğru eylemlerde bulunmak gibi kaygıları da asla taşımazlar.

İki kitaba birlikte baktığımızda hem eşeklerden hem kedilerden öğrenebileceğimiz çok şey olduğunu söyleyebiliriz. Merrifield'i yeniden hatırlayalım; kırklı yaşlarına kadarki ömrünü, hep daha mutlu olacağını düşündüğü hedeflere ulaşma çabası içinde çok çalışarak geçirmiş, sonuçta aradığı şeyin sahip olduğu bu parıltılı şeyler değil, bir eşeğin boynuna kolunu dolayarak yürümek olduğunu anlamıştı. Merrifield'in problemi hayatı bir eşek gibi olduğu gibi yaşamak değil, kendine daha mutlu olmak, ilerlemek, gelişmek gibi hedefler koyması ve onların peşinde koşmasıydı. Oysa hayat dediğimiz şey, aslında yaşadığımız şeydir. Bir eşeğin yapabileceği en iyi şey eşekliktir. Başka bir şey olmak için giriştiği çaba onu eşeklikten, kendi doğasından çıkarır. Bu durum insan için de geçerlidir.

Adına "insan olmak" dediğimiz kavramı ve ona yüklediğimiz anlamları yeniden gözden geçirmek, farklı bir bakış açısı geliştirmek zorundayız. İnsanı diğer canlılardan ayıran bilinçli farkındalık, insanın kendini daha değerli ve üstün görmesi gibi bir sonuca yol açmayabilir. Hayatın insan aklı tarafından düzenlenebileceği ve insan için mükemmel bir yer haline getirilebileceği düşüncesinden kurtulmak ve mutluluğu bir proje olarak görmekten vazgeçebilmek için, hayat dediğimiz bu kendi başına kıymetli şeye bir eşek, bir kedi gözüyle bakmak bizler için iyi bir başlangıç olabilir. Yazımızı John Gray'den bir alıntıyla bitirelim: İnsanlar insandır, kediler de kedi. Aradaki fark şudur ki kedilerin bizden öğrenecekleri bir şey yokken, biz onlardan insan olmanın beraberinde gelen yükü nasıl hafifletebileceğimizi öğrenebiliriz. Vazgeçebileceğimiz yüklerimizden biri, mükemmel bir hayatın mümkün olabileceği fikridir.

Kitaplar
Kedi Felsefesi, John Gray, Domingo Yayınları, 2023
Eşeklerin Bilgeliği, Andy Marrifield, Aylak Kitap, 2014

Yazarın Diğer Yazıları

“Etkin” olmaya çağrı: “Naturans III, Yeni Gündelik Yaşam” 

Çetin Balanuye, Naturans üçlemesinin bu son kitabında bizi, etkin olmaya ve diğer etkin insanlarla bir arada olmaya, dostluğa davet ediyor. Ben de bu davet doğrultusunda, bir ilk hareket olarak, herkese bu kitabı okumayı öneriyorum

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

"
"