22 Kasım 2022

İstanbul Mon Amour: Bir hayâlin peşinde

26. İstanbul Tiyatro Festivali küratörü ve Türkiye tiyatrosunun önde gelen isimlerinden Işıl Kasapoğlu'nun yaklaşık 30 yıl önce tasarladığı 'İstanbul Mon Amour' adlı performans serisi, kurucusu olduğu Semaver Kumpanya tarafından geniş bir sanatçı kadrosuyla hayata geçiriliyor. Festivale özel olarak, yalnızca bir kez sahnelenecek gösteri, 26 Kasım Cumartesi günü Süreyya Operası'nda başlayıp Salon İKSV'de son bulacak

Her şey bir hayâlle başladı. İstanbul Mon Amour, Işıl Kasapoğlu'nun yaklaşık otuz sene önce kurduğu, kurmakla kalmayıp kâğıda da döktüğü bir gündüz düşü. Kasapoğlu, uzun yıllar uzak kaldığı eski sevgilisi İstanbul'a, doksanlı yılların başında döndüğünde karşılaştığı manzarayı resmediyor oyunun ilk tasarımında. Tiyatronun, müziğin, sinema dilinin, resmin, hareketin, dansın birbirine geçtiği hem İstanbul'un hem de sanat formlarının içinde dolaşan bir yolculuk. Bir yandan Orhan Veli'nin elli yıl evvel dinlediği İstanbul'u anımsayan, bir yandan Kasapoğlu'nun gençlik aşkı İstanbul'a özlem duyan, bir yandan da kıyasıya değişen yepyeni bir İstanbul'u tanımaya çalışan bir büyük gösteri İstanbul Mon Amour. Işıl Kasapoğlu İstanbul'u dinlemiş gözleri kapalı, İstanbul'u düşlemiş gözleri açık.

Ne yazık ki, oyun yazıldığı günden bugüne sahneye çıkamıyor, daktiloyla yazılmış soluk sayfalarda kalıyor. Hayâl gerçeğe dönüşmek için otuz yıl kadar bekliyor. Doksanlardan bu yana, bilinen her şeyin hızla değiştiği, kent yaşamının tepeden tırnağa dönüştüğü, anıların yok olduğu, yeni alışkanlıkların oluştuğu, hayat biçimlerinin farklılaştığı bambaşka bir İstanbul var artık. Doksanlardan bakıldığında gerçeğin de gerçekliğin de insanın da insanlığın da tanınmaz halde olduğu bir İstanbul. İstanbul Mon Amour durdukça eskiyor, hatta durduğundan çok daha fazla, çok daha hızla eskiyor. Sanki İstanbul, İstanbul'un peşinden koşuyor.

Semaver Kumpanya'dan yeni sürüm bir İstanbul Mon Amour

Semaver Kumpanya da yine bir hayâlle başlamıştı, yine Işıl Kasapoğlu'nun gerçek anlamda bir kumpanya kurma düşüyle. Düş 2002 yılında gerçeğe dönüştü, bu sene yirminci yılını devirdi. Şimdi, yirminci yaşını kutlayan Semaver Kumpanya, yarım kalmış bir hayâlin peşine düşüyor, uzakta kalmış bir yolculuğa çıkıyor. Ustasının izinden İstanbul'u yeniden dinliyor, 2022 yılı İstanbul'una bir daha bakarak, yeni sürüm bir İstanbul Mon Amour çıkarıyor seyircinin karşısına. Orhan Veli'den yola çıkıp, Işıl Kasapoğlu'na uğrayarak, kendi ulaştığı İstanbul'u anlatıyor İstanbul'a, İstanbullulara. İstanbul'un kalbinde, kadim bir semtin geçmişiyle ve şimdisiyle birlikte yirmi yıldır yaşayan kumpanyanın tarihinde iz bırakmış, topluluğa gönül ve emek vermiş farklı disiplinlerden sanatçılar kendi duydukları, gördükleri, yaşadıkları, kokladıkları, hissettikleri, belki de düşledikleri İstanbul'u dile getiriyorlar bu gösteride, yaklaşık seksen kişilik bir ekip Kasapoğlu'nun etrafında yeniden buluşarak, bir bakıma geçmiş bir hayâle ortak oluyorlar.

12 saat sürecek bir devr-î İstanbul

İstanbul Mon Amour, kelimenin gerçek anlamıyla bir yolculuk, on iki saat sürecek bir devr-î İstanbul. Bir yandan seyirciyi disiplinler arası bir sanat turuna çıkarıyor, bir yandan İstanbulluları yaşadıkları şehri yeniden, bir başka gözle keşfetmeye çağırıyor. Yolculuk sabah saatlerinde kentin son kalan tarihi tiyatrolarından biri olan Süreyya Operası'nda başlıyor; Ebru Cansız ve Alper Maral'ın ortaklaşa imza attıkları dans gösterisi İstanbul'un olmazsa olmazı suya odaklanıyor, hep suyun üstünden baktığımız İstanbul'a suyun altından bir bakış atıyor. Yürüyerek Kadıköy İskelesi'ne ulaşan seyirci bu defa İstanbul'un sembollerinden biri olan Şehir Hatları Vapuru'na biniyor; burada Sarp Aydınoğlu, Ani Haddeler ve Sibel Altan dili olup konuşamayan hayvanların gözünden İstanbul'a bakıyor, kuklalar ve masklarla da ifade bulan bu bakış kadim bir mitologyanın günümüzdeki karşılıklarını arıyor. Eminönü İskelesi'nde vapurdan ayrılan seyirci bu kez de İMÇ'ye varıyor. İçinde barındırdığı kültür, sanat ve ticaret tarihinin yanı sıra, İstanbul'un hâlâ aynı işleviyle yaşayan kadim yapılarından biri olan İMÇ'de Okan Kaya, müzik ve ses tasarımıyla biçimlenen bir yol, yolculuk ve göç hikâyesi sunuyor izleyiciye. Ardından metroyla Levent'e geçen seyirci, Kanyon Alışveriş Merkezi'ne ulaşıyor; burada Mihran Tomasyan'ın süpervizörlüğünde Ufuk Fakıoğlu'nun tasarladığı modern dans gösterisiyle bu defa İstanbul'un yeni yüzüne, küresel düzenin yarattığı ilişkilere, tüketici kimliklere tanıklık ediyor, belki de bir kez daha kendisiyle yüzleşiyor. Kanyon'un ardından yeniden metroya binen izleyici şehir kültürünün her daim kalbinin attığı Beyoğlu'na, İstiklal Caddesi'nin kült yapılarından biri olan Galatasaray Lisesi'ne gidiyor; lisenin meşhur Tevfik Fikret Salonu'nda Volkan Sarıöz'ün tasarlayıp Hakan Tabakan'ın kaleme aldığı ve Garip döneminin şair, sanatçı ve eleştirmenlerinden oluşan bir grup entelektüelin dünyasından İstanbul'u anlatan özgün bir oyunu takip ediyor. Gün, Salon İKSV'de gerçekleşen ve günümüzün ses getiren müzik gruplarının sahne aldığı bir konser, bir kapanış partisiyle son buluyor.

Yalnızca tek seferliğine sahnelenecek

İstanbul Mon Amour sadece sanatsal bir yolculuk değil, aynı zamanda izleyicinin şehrin aktüel yaşamını da deneyimleyeceği, belki hiç gitmediği yerleri, belki geçerken fark etmediği gizleri keşfedeceği, farklı yaşamlara dokunabileceği günübirlik bir seyahat. Yolda, ulaşımda, bir kafede ya da lokantada, belki biraz dinlenirken deniz kıyısında bir bankta İstanbul'u bir seyirci gözüyle yeniden dinleyeceği, yeniden göreceği, yeniden hissedeceği, dahası yeniden düşüneceği, hatıra defterine bir anı olarak düşeceği bir serüven. İstanbul'un gerçek mekânları, gerçek insanları ve gerçek yaşamının içinden geçen, gerçeküstü bir anlatı. İstanbul Mon Amour yalnızca tek seferliğine görülebilecek olan delice bir düşe, çılgın işi bir hikâyeye ortak olmaya çağırıyor seyircisini.

Her şey bir hayâlle başladı. Nihayet hayâl gerçeğe dönüşüyor, düş hayat buluyor, hayâl perdesi kuruluyor. İstanbul Mon Amour, hem Semaver Kumpanya'nın yirminci yıldönümüne hem kumpanyanın kurucusu Işıl Kasapoğlu'na hem de İstanbullulara bir armağan. Gönlünü bu olağanüstü şehre kaptırmışlara küçük bir teselli, bir yarım elma gönül alma. İstanbul Mon Amour, bir şiir, bir melodi, bir resim, bir oyun, kimi zaman can acıtıcı bir gerçek, İstanbul Mon Amour on iki saatlik bir düş, yarım günlük bir aşk.

Işıl Kasapoğlu otuz yıl önce şu sözlerle bitirmişti oyunu: "İstanbul'u dinliyorum, gözlerim açık gidecek." Bugün sözü şöyle bağlamakta bir sakınca yok: "İstanbul'u dinliyoruz, gözlerin aydın."


* 26. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında 26 Kasım Cumartesi günü izleyiciyle buluşacak İstanbul Mon Amour hakkında ayrıntılı bilgi tiyatro.iksv.org adresinde.

"
"