29 Mart 2018

Varna'nın gelişi: Önce “kınama” ardından “tabelanın adı”

Varna: Bir günün iz bırakmayan hikâyesi

Varna’da üç gün önce düzenlenen basın toplantısında arkadaki tabelada şu yazıyor, hani Tayyip Erdoğan’ın AB yöneticileri ile bir araya geldiği buluşmanın sonrasındaki basın toplantısında:

“European Union - Turkey Leaders’ Meeting”.

Türkçesi, “Avrupa Birliği - Türkiye Liderler Toplantısı”.

Olağan gibi duran tabeladaki bu sözün diplomatik dilde derin bir anlamı var. Daha başından AB’nin amacını vurgulayan bir anlam.

Bu buluşma bizim medyanın feryat figan ilan ettiği gibi, “summit” yani bir “Türkiye - AB Zirvesi” filan değil. AB’nin belirlediği ve AB’nin nitelediği gibi, bir “liderler toplantısı”.

Ne demek bu?

“Liderler toplantısı” denildiği anda, diplomatik olarak, böyle bir “toplantı”, örneğin Burkina Faso ile de düzenlenebilir, Papua Yeni Gine ile de. Sonuçta, tarafların kendi görüşlerini dile getirdiği olağan bir toplantı olarak.

“Zirve” olması için, yine diplomatik anlamda, o “zirveden” bir karar, bir sonuç çıkması gerek. “Toplantı” denildiği anda, artık orada daha baştan herhangi bir karar beklemek söz konusu değil. Dolayısıyla, Varna bir “zirve” (summit) değil, karşılıklı görüşlerin dile getirildiği sıradan bir toplantı.

Uluslararası ilişkilerde, basit görünen bu ayrıntı aslında niyet belirten çok ciddi bir tanımlama.

Nedir o niyet?

“İşte, bir araya gelip, konuşalım, konuşmaktan kimse bir şey kaybetmez”, hikâyesi.

“Kınama”

Ayrıca...

Bir başka gösterge...

Tam da, Varna toplantısından iki gün önce...

Varna’daki buluşmanın gradosunu düşüren, Varna’dan herhangi bir sonuç beklenmesini suya düşüren, bunu da Türkiye’ye ileten AB imzalı bir açıklama var.

Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi Ege’de, Akdeniz’de petrol ve doğalgaz sondajı yapıyor. AB’ye göre, “Türkiye bu aramayı engelliyor”.

Engellendiği öne sürülen Yunan ve Kıbrıs Rum gemileri. Ancak, açıklama Atina ya da Lefkoşe kaynaklı değil, doğrudan doğruya Brüksel kaynaklı, AB açıklaması. O açıklamaya göre:

“Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimine ait doğalgaz ve petrol aramalarını engellemesinden dolayı Avrupa Birliği Türkiye’yi kınamaktadır”.

Açıklamada AB’nin kullandığı sözcük “condemn”, Türkçesi “kınamak”.

Diplomatik dilde kullanılan bundan daha ağır bir sözcük yok. Bu çok net bir suçlama ifadesi.

Brüksel’in, dolayısıyla AB’nin “kınaması” Varna’dan tam iki gün önce.

Oysa “zirve” olsa, bırakın zirveyi “toplantı” bile olsa, oradan herhangi bir beklenti umut edilse, o zaman iki gün öncesinden böyle bir açıklama yapılmaz, böyle bir ifade kullanılmaz. Yani:

Varna’daki AB buluşması, daha başlamadan biten bir toplantı.

Ayrı tellerden

Toplantı sonrasında AB Konseyi Başkanı Tusk ve AB Komisyon Başkanı Juncker’in basın toplantısında dile getirdikleri Varna’dan bir sonuç çıkmadığının kanıtı.

Onlar itirazlarını dile getiriyor, son iki yıldır olduğu gibi, Türkiye’nin hukuk devletinden saptığı, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği, kuvvetler ayrılığı ilkesinin çiğnendiği, basın özgürlüğünün rafa kalktığı, hukuk açısından istisna olması gereken tutuklamaların kural haline geldiğine ilişkin, herkesin tekrarladığı itirazlar.

Buna karşılık, Tayyip Erdoğan “terörle mücadelede ve Suriyeli mültecilere yardımda Türkiye’nin yalnız bırakıldığı, AB’nin söz verdiği yardımı yapmadığı” gibi konulara ağırlık tanıyor.

Ayrıca, Erdoğan döne dolaşa anlatsa bile, ne AB’ye tam üyelik, ne vize serbestisi, ne de AB ile görüşmelerde yeni fasıl açılması gibi talepleri AB ağzına bile almıyor.

Herkes ayrı telden çalıyor.

Zaten Türkiye AB’nin yedi yıllık bütçesinde yer almıyor. Tam üyelik ya da görüşmelerin devamı için bir ışık zaten yok.

Temel nedeni, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşması.

Tıpkı Macron gibi

AB Varna’da yine de “görüşmelerin devamından, diyaloğun devamından yanayız” türünde, beylik sözler ediyor. Kırk yıldır olduğu gibi.

Aslında Varna’nın gelişi Paris’ten belli oluyor.

Bu yılın Ocak ayında Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile Tayyip Erdoğan Paris’te bir araya geliyor. Macron hukuk devletinden sapma, temel hak ve özgürlüklerin askıya alınması, insan hakları ihlalleri ve benzeri eleştirilerini sıraladıktan sonra, çok net ifadelerle:

“Türkiye’nin şu anda AB’ye tam üyelik gibi bir şansı yok, ancak her iki taraf da, ilişkilerin devamından yana karar vermiştir”.

“İlişkilerin devamından yana...” Laf olsun, torba dolsun, hikaye.

Hangi “ilişki”?

“Mülteciler Avrupa’ya gelmesin” ilişkisi. Türkiye’den tek istekleri bu.

Özetle, Varna?

Bir günün iz bırakmayan hikâyesi.

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"