07 Şubat 2018

Solan laleler

Türkiye skandallar ve kavgalarla geçen dış politika macerasında ağır ve derin bir yalnızlığa koşuyor

At arabası İstanbul’dan yola çıkıyor, bütün Avrupa’yı kat ederek, otuz sekiz gün sonra Hollanda’nın liman kenti Rotterdam’a varıyor. Arabada lale soğanları var.

Araba 1 Nisan 1960 günü Hollanda’ya varıyor ve o gün Türkiye - Hollanda Dostluk Günü ilan ediliyor.

At arabasının 1960’larda İstanbul’dan Hollanda’ya içindeki lale soğanlarıyla gitmesi hoş bir simgesel nitelik içeriyor. Dört yüz yıllık bir serüvenin temsili tekrarı.

O tarihten dört yüz yıl önce 1555 - 1562 yılları arasında Avusturya - Macaristan İmparatorluğu’nun Büyükelçisi olarak Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da görev yapan Ogier Ghiselin de Busbec gördüğü laleleri çok beğeniyor ve lale soğanlarını Hollanda’da bir arkadaşına gönderiyor.

Şu işe bakın, 16. yüzyılda Hollanda’ya lale soğanlarını gönderen Osmanlı iki yüz yıl sonra, 18. yüzyılda Hollanda’dan lale soğanı ithal etmek durumunda kalıyor.

Lale, Türkiye ile Hollanda arasında yaklaşık beş yüz yıl süren bir dostluğun temellerini atıyor.

Luns ve Rutte

O dostluğun lafta kalmadığını Hollanda pek çok kez kanıtlıyor.

İki ülke arasında ticaret hacmi çok genişliyor, bizden oraya giden işçiler, oradan buraya gelen yatırımlar, kurulan bankalar, karşılıklı ithalat ve ihracat.

Siyaseten ise:

Son otuz, kırk yıl içinde Türkiye’yi Avrupa Birliğinde, NATO’da, Avrupa Konseyi’nde en çok destekleyen ülkelerden biri Hollanda.

Örneğin, yaklaşık yirmi yıl Hollanda Dışişleri Bakanı olarak görev yaptıktan sonra 1971 ile 1984 yılları arasında NATO Genel Sekreterliğini yürüten Hollandalı Joseph Luns NATO’da Türkiye’yi en çok destekleyen Genel Sekreter olarak tarihe geçiyor. Luns’un Türkiye taraftarlığı dillere destan.

Luns’tan öte, Hollanda hep Türkiye’nin yanında. Örneğin, son olarak, Avrupa neredeyse koro halinde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkarken, Hollanda Başbakanı Mark Rutte bu itirazlara kulak asmıyor, tek başına Türkiye’yi savunuyor, “Türkiye AB üyesi olmalıdır” diye demeçler veriyor.

Arada ne de olsa, lalelerin hatırı var.

Lale ihracatıyla Hollanda halen her yıl milyonlarca Euro kazanmaya devam ediyor.

Gitmeyen Büyükelçi

Ne varki:

Bizi siyaseten ve ekonomik olarak destekleyen Hollanda ile yaklaşık bir yıldır papaz olmuş vaziyetteyiz.

Dış politikada fena halde çuvallama zincirinin halkalarından biri.

Son bir yılda iki kriz yaşanıyor Hollanda ile.

İlki büyükelçi krizi.

Türkiye günü geldiğinde Hollanda’ya bir büyükelçi atıyor. İyi, güzel, normal.

Ancak, ne hikmet ise, Hollanda’ya atanan büyükelçi, göstermelik olarak oraya gidiyor, sonra Ankara’ya dönüyor ve Saray’da çalışmaya başlıyor. Amsterdam Büyükelçilik aylığını Ankara’da Saray’da alıyor. Ankara’da ama, aynı anda bizim Hollanda Büyükelçisi.

Büyükelçi olarak Amsterdam’da görünüyor, fiilen Ankara’da.

Anlamak mümkün değil. Hangi akla hizmet, belli değil.

Ve böyle bir uygulama sadece Türkiye’de değil, dünyada ilk.

Adamı büyükelçi olarak atıyorsun, ama göndermiyorsun.

Madem adam senin yanında, madem ona ihtiyaç duyuyorsun, o zaman Hollanda’ya atama yapma. Madem atıyorsun, o zaman neden göndermiyorsun? Anlayan varsa, beri gelsin,

Hollanda bunu içine sindiremiyor.

İzin verilmeyen miting

Büyükelçi olayı ile başlayan kriz başka bir alana sıçrıyor.

Geçen yıl Anayasa referandumu sırasında AKP Hollanda’da miting düzenlemek istiyor. Hollanda “ülkesinde huzuru bozduğu” gerekçesiyle mitinge izin vermiyor.

Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu gitmek istiyor, Hollanda uçuş izni vermiyor. Çavuşoğlu “bunun yaptırımı çok ağır olur” diyor ama, hiç bir “ağırlık” çıkmıyor ortaya.

Aynı sürede bu kez Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya miting girişiminde bulunuyor, hatta Hollanda’ya neredeyse zorla giriyor. Hollanda buna da izin vermiyor. Bakan Kaya’nın korumaları gözaltına alınırken, Bakan polis araçları eşliğinde Almanya’ya bırakılıyor, bir tür sınır dışı.

Bu da dış politikada pek görülmeyen bir skandal. Ne yazık ki, muhatabı biziz.

Kavgalar ve skandallar

Türk Büyükelçisi’ni aylarca bekleyen Hollanda, sonunda Türk Büyükelçisini artık istemediğini bildiriyor, kendi büyükelçisini de Ankara’dan çekiyor.

Oysa, şu anda bizim Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın bir ara Rotterdam Başkonsolosluğunda görev yapan biri. Yani, Hollanda’yı biliyor. Ama, Hollanda ile sıkıntıda bir şey yapamıyor.

Yapması mümkün değil, çünkü bu krizin sıcak günlerinde Almanya’ya olduğu gibi, Hollanda’ya da Ankara’dan “faşist” benzetmeleri havada uçuyor.

Sonunda, Hollanda “al atını, ver tımarımı” diyor ve Büyükelçi düzeyinde diplomatik ilişkileri askıya alıyor.

Son on beş yılda olduğu gibi, Türk Dış Politikasında bir “skandal” ve bir “kayıp” daha hanemize yazılıyor.

Komşular ve hangi coğrafyada olursa olsun ülkeler, farklı nedenlerle birer birer bizden ayrılıyor.

1920’den bu yana görülmeyen skandallar son on beş yıla damgasını vuruyor.

Türkiye skandallar ve kavgalarla geçen dış politika macerasında ağır ve derin bir yalnızlığa koşuyor.

Ya laleler?.. Dostluğun simgesi laleler?..

Onlar artık soluyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"