23 Ağustos 2019

Roma’yı madem kuşattın, Roma’yı fethet!..

Üç büyük kentte seçilmiş belediye başkanlarının bir emirle görevden alınması karşısında, “Madem görevden alacaktınız, neden seçim yaptınız” denilmez

“Zaferi elde ettik, şimdi zaferi yönetmek gerek.”

Milattan Önce 217, 218 yılları...

Kartaca ile Roma arasında bitmez tükenmez bir düşmanlık var. Kartaca Roma’nın Akdeniz’deki egemenliğini yok etmek istiyor, Afrika’nın bütün altınları Roma’ya akıyor.

Roma ise, başına gelen her felaketi Kartaca’ya bağlıyor, Roma Senatosunda duvarlar sürekli “Kartaca mutlaka yıkılacak” çığlıklarıyla inliyor.

Sonunda iki ülke arasında uzun yıllar süren PÖN Savaşları başlıyor, Birinci, İkinci, Üçüncü PÖN Savaşları...

Milattan Önce 218’de Kartaca’nın efsanevi Başkomutanı Annibal Roma’ya sefer düzenliyor. Apeninler’den, Alpler’den aşarak adım adım İtalya’yı ele geçiriyor ve Roma’ya ulaşıyor.

Roma’yı kuşatıyor ancak, son darbeyi vurmakta sürekli tereddüt ediyor. Yani, Roma’nın fethini nedense erteliyor, kuşatma orada kalıyor.

Annibal’in yardımcısı, en kıdemli komutanı itiraz ediyor, sözleri tarihe geçiyor, her anlamda ibret dersi içeren sözler:

“Zaferi kazandık, şimdi zaferi yönetmek gerek”.

Tamam, Roma’ya kadar geliyor ama, gerisi gelmiyor.

Çünkü, “zaferi yönetemiyor.”

Kılıçdaroğlu

Üç büyük ilde HDP’li belediye başkanlarının “Saray’ın emriyle” görevden alınması, bir milyona yakın seçmenin oyunun hiçe sayılması, demokrasinin olmazsa olmaz, koşulunun bir kez daha yerle bir edilmesi üzerine, çeşitli çevreler gibi, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da tepki gösteriyor:

“Madem görevden alacaktınız, sandığı neden koydunuz?.. Neden seçim yaptınız?..”

Tepki olmasına tepki de...

Hoşuma gitmiyor.

“Seçimi neden yaptınız” demek, şu demek:

“1-Seçimin yapılıp yapılmaması senin iraden dahilinde demek... Yani, Tayyip Erdoğan’ın...

2-Her şey senin iradene bağlı demek... Yani, Tayyip Erdoğan’ın...

3-Seçimin yapılmasını devletin değil de, Erdoğan’ın yaptığını söylemek, onu bir anlamda devlet yerine koymak demek... Yani, Tayyip Erdoğan’ı...”

Kılıçdaroğlu’nun sözlerine itirazım burada.

Bunların toplamı ‘teslimiyet ifadesi’ yerine geçiyor.

Doğru, bugün ilaç fiyatlarına da, polislerin kıyafetine de, dış politikaya da, yerin altına da, üstüne de, ihalelere de, yargısal işlemlere de, faize de, iğneden ipliğe her şeye o karar veriyor.

Ve siyaseten hiçbir sorumluluğu yok!..

Ancak...

31 Mart zaferi

CHP ile İyi Parti, HDP ve Saadet Partisi hep birlikte 31 Mart yerel seçimlerinde AKP - MHP ortaklığına karşı büyük bir zafer elde ediyor.

AKP’nin 25 yıldır yönettiği büyük kentler muhalefetin eline geçiyor.

“İstanbul demek Türkiye demek” diyen Erdoğan çok ağır bir siyasi darbe alıyor.

Muhalefet iktidar kanadını ezip geçiyor.

Milli gelirin yüzde 65’ini üreten, nüfusun yüzde seksenine yakın çoğunluğunu oluşturan bölgelerde elde edilen bu zafer:

1-Erdoğan’ın yenilmezliğine son veriyor,

2-Erdoğan’ın iktidarı için ‘sonun başlangıcı’ dönemine giriliyor.

Gerçekten tam bir “zafer”.

Ve bu “zaferde” hiç tartışmasız, Kılıçdaroğlu’nun payı büyük. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nu, Ankara’da İYİ Parti ile anlaşarak Mansur Yavaş’ı, İzmir’de Tunç Soyer’i, diğer illerde kendi içinde belirlediği adaylarla, bazı illerde yine İYİ Parti ile ortak aday gösterilmesinde hep Kılıçdaroğlu’nun imzası var.

Buraya kadar tamam.

Tıpkı, komutanının Annibal’e söylediği gibi, “zaferi kazandık...”

Şimdi “zaferi yönetmek gerek”.

Falso burada

Soru şu:

“Kılıçdaroğlu zaferi yönetebiliyor mu?..”

Üç büyük kentte seçilmiş belediye başkanlarının bir emirle görevden alınması, hatta Van’da olduğu gibi, Belediye Meclisinin bile feshedilmesi karşısında:

“Madem görevden alacaktınız, neden seçim yaptınız” denilmez.

Çünkü, bu bir teslimiyet ifadesinden başka bir şey değil.

Erdoğan’ın iradesini her şeyin üstünde kabul etmek anlamı taşıyor ki, Kılıçdaroğlu’nun görevi tam tersine, “o kabulü sözle ve tavırla ve her yerde reddetmekten” geçiyor.

“Zaferi yönetmek” bu demek.

Erdoğan’ın iradesini yok saymak, her sefer onun iradesini geçersiz kılmaya çalışmak gerek.

Aksi halde, insanlar bilinç altında ve gerçekte hala her şeyin Erdoğan’a bağlı olduğunu düşünüyor. Bu anlayışı kırmak gerek.

Halka bu bilinç aşılandığında, Erdoğan zaten elini kolunu istediği gibi, sallaya sallaya adım atma cesaretini kendine bulamaz.

Bugün zaferi yönetmek, halka bu bilinci aşılamak demek.

Belediye başkanları

Bunun dışında...

“Zaferi kazanan belediye başkanlarının da zaferi yönetmesi gerek”.

Nasıl?..

Her şeyden önce, iyi icraatla..

Soğukkanlılıkla...

Ayakları yere basarak...

Olur olmaz eleştiriler karşısında sinirlenmeden...

Her olayda zamanında olay yerinde bulunmakla...

Yolsuzlukları zaten temizliyorlar...

Belediyelerin babalarının çiftliği gibi yönetilmesine zaten son veriyorlar...

Halka güven vererek...

Halkı kucaklayarak...

Ve...

Kendi işine bakarak...

Roma’yı madem kuşattın, o zaman Roma’yı fethet!..

 

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"