05 Temmuz 2017

Referandum: AİHM, "ilk başvuruyu" kabul etti

Tam da, “adalet yürüyüşünün” orta yerinde, müthiş bir “adalet cümbüşü..."

Belki de, nihai olarak hepimizin kaderiyle ilgili bir haber.

“Adalet arayışının” serüveni olarak dün bu açıdan önemli bir gün.

Kemal Kılıçdaroğlu ,16 Nisan referandumuyla ilgili,dün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuru belgesini imzalıyor. Hayır, bu imza ile birlikte, dünkü önemli haber başka.

CHP eski milletvekili, hukukçu Atilla Kart 21 Haziran’da AİHM’e referandumla ilgili bireysel başvuruda bulunuyor.

İşte şimdi, haber burada:

Atilla Kart’ın yaptığı bireysel başvuruyu AİHM dün “başvurunuz ön incelemeden geçti ve usul yönünden kabul edildi” diyerek, kabulü bir yazıyla Kart’a bildiriyor.

“Adalet” arayışında önemli bir aşama.

CHP’nin AİHM’e başvuru belgesinin imzalandığı gün, AİHM Atilla Kart’ın bireysel başvurusunu kabul ettiğini bildiriyor.

Dün onun için önemli bir gün.

Atilla Kart'a vekalet

20 Nisan 2017’de, referandumdan dört gün sonra, Atilla Kart CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ediyor ve şunu söylüyor:

“YSK’nın 16 Nisan, referandum günü saat 16.10’da mühürsüz oy ve zarfların geçerli olduğuna ilişkin kararı, hem kendi genelgesine, hem Seçimlerin Temel Hükümlerini belirleyen 298 sayılı yasaya aykırı, idari bir işlemdir. Buna karşı dava açalım.”

Kılıçdaroğlu kabul ediyor ve Atilla Kart’a “CHP adına”, dava açması için vekalet veriyor.

YSK'nın kendi genelgesi

Kart’ın sözünü ettiği “YSK’nın kendi genelgesine” gelirsek...

YSK 14 Şubat 2017’de bir genelge yayınlıyor. 135 sayılı o genelgede YSK döne dolaşa ve ısrarla şunu vurguluyor:

Mühürsüz oy ve zarflar geçersizdir.”

Demek öyle, harika!..

Buna rağmen, aynı YSK 16 Nisan referandum günü saat 16.10’da yeni bir genelge yayınlıyor:

“Mühürsüz oy ve zarflar geçerlidir.”

14 Şubat... 16 Nisan... Arada geçen zamanda, köprünün altından, pardon YSK’dan çok sular akmış.

14 Şubat tarihli genelgesine taban tabana zıt bir genelge.

Aynı zamanda 298 sayılı yasanın ilgili maddesine de aykırı.

Açıkça, hukuka aykırı idari bir işlem.

Danıştay'da dava

CHP’den aldığı vekaletle Atilla Kart Danıştay’da CHP adına dava açıyor.

Danıştay itirazı bire karşı dört oyla reddediyor.

Kart, ret kararını Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'na götürüyor.

O kurul da, itirazı geri çeviriyor.

Şu nokta hukuk açısından önemli:

Gerek Danıştay’ın ilgili dairesi, gerekse İdari Dava Daireleri Genel Kurulu “itirazı incelemeden reddediyor.”

Dayandığı gerekçe, YSK kararlarının kesin olması.

YSK’nın ne kendi genelgesine aykırı davranması, ne 298 sayılı yasayı ihlal etmesi, Danıştay’ın umurunda değil.

Türkiye’de “adaletin” 2017 fotoğrafından bir başka kare.

Kart bu koşulda Anayasa Mahkemesi'ne gitmeye gerek duymuyor. Çünkü, Anayasa Mahkemesi de, YSK kararlarıyla ilgili aynı görüşte.

Bu durumda iç hukuk yolları tükenmiş oluyor. Yani, AİHM’e gitmek mümkün.

18 Haziran Kızılcahamam

Kılıçdaroğlu 15 Haziran’da “adalet yürüyüşünü” başlatıyor.

Yürüyüşün üçüncü günü akşamı, 18 Haziran’da Atilla Kart Kılıçdaroğlu ile Kızılcahamam’da bir araya geliyor. AİHM’e başvurmak gerektiğini anlatıyor, onun iddiasına göre:

“YSK kanunsuz emir ve talimat yoluyla anayasanın 137. maddesine aykırı davranmış, görev ve yetkisini kötüyle kullanmakla da, TCK’nın 252. maddesine göre suç işlemiştir.

"298 sayılı yasanın 138. maddesine göre, seçim suçu işlemiş, aynı yasanın 164/3. maddesine göre, seçim suçu yoluyla seçim sonuçlarına hile karıştırmıştır.”

Kart iddiasını sürdürüyor:

“Bunun sonucu olarak, iki ihlal gerçekleşmiştir.

"1-Adalete erişim engellenmiştir, bu AİHM Sözleşmesine aykırıdır.

"2-İç hukuk yollarının işlevi kalmamıştır, bu da aynı sözleşmeye aykırıdır.

"Artık AİHM’e başvurmak gerekir."

Kılıçdaroğlu AİHM’e başvuru için Kart’a onay veriyor.

Yine de bireysel başvuru

Kart yukarıda özetlenen gerekçeleri içeren bir dosya hazırlıyor, AİHM’e başvuru için.

Kılıçdaroğlu’nun verdiği onaya rağmen, CHP içinde bir, iki günde “ne oluyorsa oluyor”, CHP bürokratik hastalığı, kendi içinde yetki tartışması, CHP yetkilileri Atilla Kart’ı arayarak, “CHP’nin kendisinin parti olarak başvuru yapacağını” iletiyor.

E, zaten başvuru parti adına... Yok, parti adına başvuruyu Kart yapmasın!..

Üzerinde o kadar çalışmış, dosya hazırlamış, bunun üzerine Kart 21 Haziran’da AİHM’e bireysel başvuruda bulunuyor.

Ve dün AİHM o başvurunun kabul edildiği kendisine bildiriyor.

AİHM esastan kabul ederse

Kabul ilk aşama.

Hukuki inceleme sonucunda, gerek Kart’ın, gerek CHP’nin başvurusunda, yukarıda özetlenen hukuki gerekçeler ışığında, AİHM Sözleşmesi'nin ihlalini tespit ederse...

Türkiye’de şenlik var.

Nasıl?

Referandumun şu ana kadar iki somut sonucu uygulanmış bulunuyor.

1-Cumhurbaşkanın partili olması,

2-Yeni bir Hâkim ve Savcılar Kurulu'nun oluşmuş olması.

İhlal tespit edilirse, ikisi de, AİHM Sözleşmesi'ne göre, hukuken geçersiz olacak.

Bunun devamında:

Bundan mağdur olanların dava açma hakkı doğacak.

Ya referandum?

Ooooo, orası koskocaman ve tam bir “adalet” macerası. Oraya henüz gelmiş değiliz.

Tam da, “adalet yürüyüşünün” orta yerinde, müthiş bir “adalet cümbüşü."

Çünkü, örnekleri var, daha önce bir, iki kararda “AİHM kararlarını uygulamıyoruz, tanımıyoruz” diye, açıklamalar var. Ama, oraya daha çok var.

“Adalet..."

Son iki, üç yıl içindeki uygulamalara bakın, üzerine onlarca roman ve bilimsel tez yazılır.

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"