15 Temmuz 2017

Okur profili: Gırgırın gerçek yüzü

Gazeteler ile onları okuyan kitleler arasında böyle bağlar var mı?

Amerikan gazeteciliğinin dünyada özel bir yeri var, çeker, çıkartır, kovalar, peşini bırakmaz. İster günlük yaşamda, ister siyasette, tuttuğunu kopartır.

Hatta, Nixon örneğindeki gibi, başkanı devirir.

Amerikan siyasal ve hukuk sistemi böyle bir gazeteciliğin önünü açar, sağladığı demokratik haklar, basın ve ifade özgürlüğü sayesinde, Amerikan medyası almış başını gidiyor.

Bir emekli büyükelçi arkadaşım Amerika’da yayınlanan gazetelerle ilgili, İletişim Fakültelerinde okutulacak bir derleme göndermiş.

“Kimler, hangi gazeteleri alıyor” derlemesi. Çok hoş ve esprili. Ancak, onun ötesinde “gerçekleri” yansıtan bir derleme.

Hangi gazete, neden

Bu derlemeye göre:

The Wall Street Journal: Ülkeyi yönetenlerin gazetesi.

The Washington Post: Ülkeyi yönettiklerini zannedenlerin gazetesi.

The New York Times: Ülkeyi yönetmeleri gerektiğini düşünenlerin, aynı zamanda iyi bulmaca çözenlerin gazetesi.

USA Today: Ülkeyi yönetebileceklerine inananların ve fakat The New York Times’ı anlamayanların gazetesi.

The Los Angeles Times: Eğer Güney Kaliforniya’yı terk edebilirler ve yönetmek için zaman bulabilirlerse, ülkeyi yönetmekte hiç bir sakınca görmeyenlerin gazetesi.

The Boston Globe: Anneleri ve babaları ülkeyi yönetmiş olanların gazetesi.

The New York Daily News: Ülkeyi gerçekte kimin yönettiğini bilmeyenlerin ve trende bir koltuk buldukları sürece, kimlerin yönettiğini umursamayanların gazetesi.

The New York Post: Skandallara karıştıkları ve sarhoş oldukları sürece ülkeyi kimin yönettiğini umursamayanların gazetesi.

The Miami Herald: Ciddi beyzbol galibiyetine ihtiyaç duyanların ve bir başka ülkeyi yönetenlerin gazetesi.

The San Francisco Chronicle: Yönetilip yönetilmediği ve gerçekten bir ülke olup olmadığı konusunda pek emin olmayanların gazetesi. Eğer varsa, mutlaka ona itiraz edenlerin gazetesi.

The National Enquirer: Manav dükkanında tuzağa düşenlerin gazetesi.

The Seattle Times: Hemen biraz önce bir balık tutup, onu saklayanların gazetesi.

Hafif dalga geçen bir derleme ancak, o gazetelerin okur profiline bakıldığında, gerçeğe pek de aykırı durmuyor.

Derlemede gırgır dozu yüksek olsun diye, tek bağlantıdan gidiliyor: Ülkeyi yönetmek ve medya ilişkisi.

Ya Türkiye'de

Gazeteler ile onları okuyan kitleler arasında böyle bağlar var mı?

Evet, var.

Gerçi, yukarıdaki nitelemeler gazete ile okurlar arasındaki ilişkiyi farklı bir üslupla ele almış olsa da, var. Gerçeğin alaycı biçimde ifadesi.

Ya Türkiye’de?

Kim, hangi gazeteyi, neden okuyor, sorusunun Türkiye’deki yanıtı şu:

Siyasal eğilimine göre.

Hele de, son yıllarda tam öyle. Madem ki, kutuplaşma, o halde, okurlar da ona göre.

“Şu gazeteyi okuyan solcu, bu gazeteyi okuyan iktidar yanlısı” gibi değerlendirmeler, hatta bir gazeteyi koltuğunun altında gören magandaların, kendi görüşlerine uymadığı takdirde, o gazeteyi taşıyan kişiye saldırdıkları çok görülüyor.

Bizde basın özgürlüğü olmadığı için Amerika’daki gibi dalga geçen türde bir sıralama zor.

Bizdeki böyle bir sıralamadan söz etmek fazla iyimserlik, olsa olsa giderek “tek tip” dönüşümüne doğru yol almak var.

Bir, iki gazete hariç.

Gerisi:

Gönüllü ya da  zoraki ya iktidar yanlısı ya da iktidar yanlısı.

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"