11 Eylül 2022

Metrobüs kazası: Türkiye çok ağır yaralı  

Avcılar’da toplumdaki kutuplaşmanın ne ölçüde derinleştiği acı biçimde ortaya çıkıyor. O ağır yaranın bir başka görüntüsü “Bataklık Operasyonu ve sonrası”

Kasım 1996...

“Susurluk Kazası”.

Eylül 2022...

“İstanbul Avcılar’da metrobüs kazası”.

Susurluk kazasında biri polis, biri mafya üyesi, diğeri bir kadın ölüyor, kazayı yapan Mercedes marka arabada bulunan bir siyasetçi yaralanıyor.

Kaza Türkiye’de büyük yankı yaratıyor.

“Devlet - siyaset -mafya” üçgenindeki her türlü yasa dışı ilişkilerin bu kazayla ortaya çıkartılması talep ediliyor.‘ Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık’ eylemleriyle, toplumda bu talep yükseliyor.

Ayrıntılarına tam ulaşılamasa bile, halk anılan “üçgenin” pek çok macerasını (!) öğreniyor.

“Susurluk kazası, devlet - siyaset - mafya  ilişkilerinin kod adına dönüşüyor”. 

Metrobüs kazası 

Önceki gün bir metrobüs şoförünün baygınlık geçirmesi sonucu, İstanbul Avcılar’da iki metrobüs kafaya kafaya çarpışıyor. 99 kişi yaralanıyor.

Türkiye’nin her yerinde, her gün onlarca trafik kazası yaşanıyor, bazılarında ölü sayısı tüyleri ürpertiyor, tanısın tanımasın, ilişkisi olsun olmasın, o yeri bilsin bilmesin:

“O kazaları Türkiye uzun süre konuşuyor. Kazayı konuşuyor, kazayı!.. Oradaki insanları!..

Ne yazık ki... Ve fakat...

Avcılar’daki metrobüs kazasında öyle değil!..” 

Yalan önde, vicdan geride 

Avcılar’da iki “belediye metrobüsünün” çarpışmasıyla birlikte, kazayı ve yaralı insanları unutan bir grup ortaya çıkıyor:

“AKP’li bazı gençler...”

Kaza yerine giden bu AKP’li gençler sosyal medya üzerinden canlı yayın yapıyor:

“Binlerce yaralı, sayısı belli olmayacak kadar ölü var. Bu canların hesabını nasıl vereceksiniz?..

Biz bu zamana kadar ‘devlet nerede’ dedirtmedik”.

Olağanüstü vahim, olağanüstü hazin, ayrıca olağanüstü yalan!..

Türkiye’nin içine düştüğü “çok ağır ve olağanüstü hastalığın” dışa vurmuş, perişan hali.

“Önce çok büyük yalan:

Çünkü, ‘binlerce yaralı’  yok, 99 yaralı var.

Çünkü, ‘sayısı belli olmayacak kadar ölü’ yok, hiç ölü yok, iyi ki yok”.

İnsanları paniğe sevk edebilecek, toplumun moralini bozacak bu gerçek dışı yayını bazı AKP’li gençler neden yapıyor?..

Topluma neden bu kadar büyük yalan söylüyor?..

Bir kazanın önüne geçen yalanlarla vicdanlar nerede kalıyor?.. 

İBB metrobüsü 

Nerede kalıyor?..

“Bir kazadan siyasi rant devşirmede kalıyor”.

Ne alaka?..

“Çünkü, kazayı yapan iki metrobüs İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait!..

‘Binlerce yaralı, sayısı belli olmayacak kadar ölü’ diyerek, CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni, dolayısıyla Başkan Ekrem İmamoğlu’nu suçlamaya yeltenme kepazeliği!..

Bir kazadan siyasal rant devşirme densizliği!..” 

Kutuplaşmanın zirvesi 

Söylenen yalan bir yana...

Kaldı ki, ölü ve yaralı sayısı yüksek olsa bile, sanki seviniliyormuş gibi mi duyurulur, orası da ayrı.

Bu yalanın, kazadan hemen sonra oraya gidip sosyal medya üzerinden canlı yayın yapmanın asıl olağanüstü vahim, asıl olağanüstü acı, asıl olağanüstü tehlikeli yanı şu:

“Yirmi yıldır, her fırsatta ekilen kutuplaşma tohumlarının nereye geldiğini gösteriyor.

Bir kaza, bir acı bile, toplumu bütünleştirmek yerine, kutuplaşmayı körükler hale geliyor.

99 insanın yaralandığı kazadan çok, kutuplaşma ön plana çıkıyor”. 

 

Ağır tablo 

Böyle bir yalan ve yalana dayalı böyle bir canlı yayının niteliği belli:

“Türkiye çok ağır yaralı”.

Bu ölçüde kutuplaşma sonucunda, farklı siyasal düşüncelere, farklı kültürlere sahip insanlar nasıl bir araya gelecek?..

Nasıl barışacak?..

Devletin kuruluş temelinde yer alan... Anayasal ilkeye dönüşen...

“Tasada ve kıvançta ortak olmak” için nasıl bir araya gelecek?..

Ülkemiz bu ölçüde yaralı iken...

“Ulusu ulus yapan” temel yapılarda açılan ağır hasar nasıl onarılacak?..

Susurluk’ta ülke bağırsaklarını temizlemeye çalışıyor.

Avcılar’da toplumdaki kutuplaşmanın ne ölçüde derinleştiği acı biçimde ortaya çıkıyor. 

Bataklık Operasyonu    

O ağır yaranın bir başka görüntüsü “Bataklık Operasyonu ve sonrası”.

Haziran 2020’de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklıyor:

‘Cumhuriyet Tarihinin en büyük uyuşturucu ve suç geliri operasyonunda 73 sanık yakalanmıştır. Meselede FETÖ ağı da vardır”.

Sanıklar hakkında toplamda 450 yıldan 1470 yıla kadar suç işlemek amacıyla örgüt kurmaktan, tek tek 5 yıldan 12 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlanıyor.

Süleyman Soylu’nun ‘Cumhuriyet Tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonunda...’

“Sanıklar bir kaç gün önce tahliye ediliyor!.. İçerde kimse kalmıyor.”

Bir kez daha...

“Türkiye ağır yaralı, çok ağır yaralı!..”

Emniyet Genel Müdürlüğü açıklama yapmak zorunda kalıyor:

“Tahliyeler beraat anlamına gelmez, sanıkların yargılanmalarına devam edilmektedir”.

Ağır yaraya merhem olur mu?..


Uyuşturucu ve suç gelirlerine yönelik 'Bataklık' soruşturmasına ilişkin 73 sanığın
yargılandığı davada aralarında örgüt yöneticileri Nejat Daş ve Çetin Gören'in de bulunduğu
8 sanığın tahliyesine karar verildi.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi’ni, 1969’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet’te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989’da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet’te önce Yayın Koordinatörü, 1999’da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003’te Hürriyet Gazetesi’nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24’te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’in çeşitli ödülleri yanında, 2014’te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV’nin ‘Kırılmayan Kalemler’ ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca’dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Erdoğan uğruna: Bahçeli 55 yıllık birikimi sildi attı

DEM’in aklından asla geçirmediği “Apo’ya af” önerisine sırtını dönmesi imkânsız. Karşılığında anayasa değişikliğine onay vermesi, yıllardır eleştirdiği Erdoğan’a yeniden adaylık fırsatı tanıması ne ölçüde mümkün, orası da ayrı

Osman, yarın yedi yıl bitiyor!..

Duruşmalar devam ederken tahliye talepleri sürekli geri çevriliyor, ya mahkeme heyeti değişiyor ya Gezi davasına bakan yargıçlardan biri AKP milletvekili aday adayı çıkıyor ya da... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “hak ihlali vardır, derhal tahliye edilmelidir” kararı vermesine rağmen, hem de iki kez, o karar Anayasa’ya aykırı olarak uygulanmıyor

Biz tanımıyoruz, onlar “daha sağlam demokrasi için” güçlendiriyor

Şu sıralarda Alman siyasetinde en çok şu söz duyuluyor: “Otoriter eğilimler önce anayasayı değiştirmeyi ve Anayasa Mahkemesi’ni zayıflatmayı hedef alıyor. Ardından devlet kurumları güçsüz kılınıyor"

"
"