Anayasa profesörü, gedikli AKP’li Burhan Kuzu yine o müthiş gözlemlerinden birisini daha serdediyor:
“Türkiye’de iki başlılık meselesi ciddi sorun çıkartıyor. Davutoğlu’nun gidişi durduk yerde mi oldu? Tayyip Bey ile Yıldırım çok şükür geçinip gidiyorlar.”
Birinci cümle ile üçüncü cümle birbiriyle çelişiyor.
“İki başlılık” madem “ciddi sorun çıkartıyor,” o zaman “Tayyip Bey ile Yıldırım” nasıl oluyor da, “geçinip gidiyor?”
Kendisini Erdoğan’ın Başkanlık isteğine adamış bulunan Burhan Kuzu zaman zaman bu gibi çıkışlarıyla, bilim adamı niteliğine ters düşerek, “siyasal polemiklere” giriyor. Oralarda çelişkilere ve yanlışlara kapılıyor.
Çelişkisi yukarıda.
Yanlışı ya da bile bile çarpıtması ise, daha farklı.
Tarihi hatırlamak
“İki başlılık çok ciddi sorun çıkartıyor” diyor. Gerçekten öyle mi? Parlamenter sistem bizde “iki başlı” mı? Cumhurbaşkanları ile Başbakanlar hep çatışıyor ve ortaya “çift başlı” bir rejim mi çıkıyor? Çok partili demokratik hayata geçtiğimiz 1950’den sonrasında bakalım.
-1950 - 1960. Cumhurbaşkanı Celal Bayar - Başbakan Adnan Menderes. İkisi de Demokrat Parti’den. Aralarında “iki başlılık” sorunu yok.
-1960 - 1966. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel. Başbakan İsmet Paşa ve Süleyman Demirel. Gürsel 27 Mayıs ihtilalinin lideri, sonra Cumhurbaşkanı. Demirel ihtilalin devirdiği siyasal akımın temsilcisi, buna rağmen, ihtilal lideri ile “iki başlılık” yok.
-1966 - 1973. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay. Demirel Başbakan. Sunay döneminde 12 Mart Muhtırası yaşanıyor, Demirel istifa ediyor. Nihat Erim, Ferit Melen, Naim Talu ara dönemde Başbakanlık yapıyor. Yarı askeri, olağanüstü bir dönem, “iki başlılık” söz konusu değil.
-1973 - 1980. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk. Onun döneminde arka arkaya koalisyonlar kuruluyor, Demirel ile Bülent Ecevit arasında Başbakanlık bir kaç kez el değiştiriyor. Bol bol iktidar - muhalefet çekişmesi var, ama “iki başlılık” yok.
-1980 - 1987. Cumhurbaşkanı Kenan Evren. 12 Eylül askeri darbesi sonrası. Başbakan Turgut Özal. Darbenin başı Cumhurbaşkanı, buna rağmen, “iki başlılık” yok.
-1987 - 1993. Cumhurbaşkanı Turgut Özal. Başbakanlar Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel. Özal daha aktif, bazı kararlara katılmasa bile, “iki başlılık” yok.
-1993 - 2000. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel. Başbakanlar Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit. Çiller hariç, Demirel ile diğer üç Başbakanın partileri ayrı, buna rağmen, “iki başlılık” yine yok.
-2000 - 2007. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer. Başbakanlar Bülent Ecevit, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan. Dünya görüşleri çok ayrı da olsa, Sezer bazı kararlara katılmayıp, bazı kararnameleri geri çevirse de, “iki başlılık” yok. Ecevit ile tartışması çok ayrı kategoride.
-2007 - 2014. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan. İkisi de, aynı ideolojik, aynı siyasal görüşün temsilcisi. “İki başlılık” yine yok.
2014, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesine kadar, herkes kendi konumunu biliyor ve ona göre davranıyor.
Anlaşmazlık doğal
1950’den bu yana Cumhurbaşkanları ile Başbakanlar arasında elbette görüş farkları oluyor, elbette örneklerini yaşadığımız gibi, bazen kararnameler geri dönüyor, bazen bazı kararlara Cumhurbaşkanı ya da Başbakan katılmıyor.
Hatta, aynı partiden gelen Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında da gerginlik yaşanıyor. Demirel ile Çiller, Özal ile Mesut Yılmaz arasında olduğu gibi.
Bir adım ötesi, siyasetle hiç ilgisi olmayan Ahmet Necdet Sezer’i Cumhurbaşkanlığına Ecevit aday gösteriyor. Onların arasında da, anlaşmazlık yaşanıyor.
Ancak, bunlar hiç bir zaman “iki başlılık” anlamı taşımıyor. Öyle bir rejim sorunu yok.
Burhan Kuzu’nun dediği gibi, “iki başlılık” asla yok.
Tayyip Erdoğan’dan sonra ortaya çıkan fark, onun “Başkanlık sistemine” geçmek istemesinden kaynaklanıyor. “Başkan gibi” davranıyor.
Bugünkü tasarı
Halen Meclis’te görüşülen anayasa değişiklik tasarısı ise, “Başkanlık filan değil.”
Anayasa profesörlerinin neredeyse hepsi, hukuk kurumları, barolar, anlı şanlı hukukçular bugünkü tasarıya karşı ve sürekli uyarılarda bulunuyorlar.
“Bu sistem Başkanlık değil, diktatörlük getirir, demokrasiye veda ederiz.”
Temelinde de, çok net bir gerekçe var:
“Başkanlık sistemi kuvvetler ayrılığı, denetleme ve dengeleme üzerine kurulmuştur. Ancak, bu tasarı kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmakta, yasama ve yargıyı Başkanın emrine vermektedir.”
Başkanlık sisteminde katı bir kuvvetler ayrılığı ilkesi bulunmasına rağmen, bu tasarı milletvekillerini ve yargıçların seçimini Başkana veriyor. Pek çok atama ve yetki ile birlikte.
Başkanlıkta milletvekili seçimi ve Başkanlık seçimi “farklı zamanlarda” olmasına rağmen, bu tasarıda “aynı güne” konuyor. Başkan “partili” olduğu için, partisinin milletvekillerini de o belirliyor.
Kuzu bilmez mi?
Burhan Kuzu bu tasarıyla Başkanlık değil, diktatörlüğün geleceğini bilmiyor mu, bunu görmüyor mu? Üstelik, anayasa profesörü.
Kuzu kuzu biliyor ancak, “Erdoğan’a biat, bilimden önce” geliyor.
Çok yazık.
O kadar önce geliyor ki, parlamenter sistemi “Türkiye’de iki başlılık” yaratmakla eleştiriyor, aslında demagojiye başvuruyor. Kendisi sanki yukarıda özetlediğim Cumhurbaşkanları - Başbakanlar karşılaştırmasını bilmiyor mu?
Kuzu kuzu biliyor ancak, “Erdoğan’a biat, bilimden önce” geliyor.
Çok yazık.
Aslında Erdoğan’ın yanında “gerçekleri söyleyecek danışmanlar” olsa, hepimizin kaderi çok farklı olacak.
Kuzu bu çelişki ve çarpıtmalarla, sözüm ona ‘Başkanlık propagandası” yapıyor.
Çok yazık.
Böyle giderse, yavaş yavaş “yazık” hanesini geçiyoruz, “demokrasiye kazık” hanesine geliyoruz.