18 Ocak 2019

Kılıçdaroğlu'nun kararsızlığı ve de “Babalar ve Oğullar”

Kocaoğlu'nun 800 bin net oyu var, partiden bağımsız

30 Ağustos kutlamaları, 2018’de İzmir’de.

O kutlama sırasında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile Konak CHP ilçe başkanı arasında ciddi ve ağır sözlerle bir tartışma yaşanıyor. Kocaoğlu iyice sinirleniyor:

“Bir daha belediye başkanı olmayacağımı bildiğiniz için böyle yapıyorsunuz, kafamı attırmayın, yeniden aday olurum”.

Kocaoğlu ekibi bu sözleri ciddiye alıyor ve bir çalışma başlatıyor. O çalışma süredursun, son günlerde bir başka veri ortaya çıkıyor:

CHP İzmir adayını açıklamakta geciktikçe, İzmir Halkı tepki duymaya başlıyor ve sırf bu nedenle, bir iddiaya göre, CHP oylarında yüzde iki oranında düşme görülüyor.

Kocaoğlu ekibinin yaptığı çalışmaya göre ise:

İzmir’de 3 milyon 680 bin seçmen var. Kocaoğlu’nun 800 bin net oyu var, partiden bağımsız. Bu arada AKP ile MHP oyları toplamı yüzde 46’yı zorlamaya başlıyor. CHP’deki düşüş yüzde iki. Dolayısıyla, İzmir yavaş yavaş tehlikeye giriyor. Ve 800 bin net oy daha da önem kazanıyor.

“Bağımsız olabilirim”

Eldeki verileri değerlendirirken, Kocaoğlu yaklaşık üç hafta önce İzmir’de ekibiyle hesap kitap yapıyor ve sonunda kararını veriyor:

“Ben yeniden aday olacağım.”

Üç hafta önce netleşen bir karar.

İki gün önce de, Ankara’ya Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmeye giderken, düşüncesi bu.

Giderken bir başka adım atmaya daha hazırlanıyor. İddia o ki, Kılıçdaroğlu ile konuşurken:

“Ben yeniden aday olmak istiyorum, yok eğer aday yapmazsanız, bağımsız adaylığımı düşünebilirim”.

Oysa aday Tunç Soyer idi

Kulise sızan bu meydan okuma, Kılıçdaroğlu’nu durduruyor.

Oysa, kafasındaki aday Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer.

Önceki günkü Parti Meclisinde İzmir için Tunç Soyer’i açıklamayı düşünürken, Kocaoğlu ile görüşmesinden sonra, bundan vazgeçiyor ve bir kez daha erteliyor.

“Kocaoğlu partiyi yıpratıyor”

Şimdi biraz geriye gidiyoruz.

Tarih 1 Ekim 2018, Kocaoğlu basın toplantısı düzenliyor. Ana başlıkları şöyle:

“-Arzum, görevimi CHP’li bir arkadaşa devretmektir.

-Gerektiğinde bırakmasını bilmek gerekiyor.

-Koltuğu gönül rahatlığıyla bırakıyorum.

-İzmirliler beni üç dönem boyunca belediye başkanı seçti, 31 Mart seçimlerinde aday değilim”.

1 Ekim, yani 30 Ağustos kutlamalarındaki tartışmanın, “yeniden aday olurum haa” sözünün üzerinden bir ay geçiyor.

Ve bu sefer “aday değilim” diyor, bunu net bir biçimde açıklıyor.

Ama, ekibi çalışmalarını sürdürüyor. Ekip, Kocaoğlu’nun yeniden aday olması yönünde telkinlerini sürdürüyor. Çünkü, bir başkası gelirse, “o ekip değişecek”.

Herkesin kendine göre bir hesabı varken, CHP’deki genel eğilim Kocaoğlu’nu hedef alıyor:

“Kocaoğlu partiyi yıpratıyor”.

Bence yıpratan sadece o değil, Kılıçdaroğlu’nun kararsızlığı da yıpratıyor. 

Genel Merkez’e çağrı

Kocaoğlu aynı basın toplantısında bir başka noktanın daha altını çiziyor:

“24 Haziran seçimlerinden kısa süre önce CHP Genel Merkezine yönelik değişim çağrısı yapmıştım. Acil değişimin zorunlu olduğunu, değişimin genel başkan ölçüsünde olmasının partimize güç katacağını söylemiştim, bugün de aynı şeyi düşünüyorum”.

Sadece kendisinin aday olmayacağını açıklamakla kalmıyor, Kemal Kılıçdaroğlu’nu da hedef alarak, “toptan bir değişimde ısrarlıyım” diyor.

Böylelikle, Kılıçdaroğlu ile ipleri kopartıyor. Olabilir. Kendi kararı ve düşüncesi. On beş yıl belediye başkanlığı bir yandan deneyimi arttırırken, diğer yandan ister istemez yıpranmayı da beraberinde getiriyor.

İzmir halkı tepkili

Bu son adım bir yana İzmir Halkı CHP’ye tepkili. Gerekçe makul:

“Aday hâlâ belli değil!..”

İzmir CHP tabanı ise, saçını başını yoluyor.

-Hem Kocaoğlu’na çizdiği zikzaklar nedeniyle tepkili,

-Hem Genel Merkeze ateş püskürüyor, bu zikzaklara yenik düştüğü için.

Öfke çığı gibi.

Gerek Kılıçdaroğlu, gerekse Kocaoğlu kötü bir sınav veriyor.

AKP elini ovuşturuyor.

Tunç Soyer’e İyi Parti tepkisi

Ve bu arada adı en güçlü aday olarak ortaya çıkan Tunç Soyer.

İYİ Parti “Tunç Soyer’i istemiyor”. Gerekçe şu:

“Babası Nurettin Soyer askeri savcı olarak 12 Eylül döneminde MHP’ye karşı kesin tutum almıştır, o tarihte MHP iddianamesini hazırlamıştır”.

Şimdi tam “tarihin” sırası.

Tam “Babalar ve Oğullar” tarihine dönmenin zamanı.

Hayır, Rus klasik yazarlarından Turgenyev’in kaleme aldığı “Babalar ve Oğullar” romanı değil, yaşanmış bir öykü.

Müsteşar ve oğlu

Ernst Von Weizsäcker deniz subayı, daha sonra hukuk ve diplomasi eğitiminden geçiyor.

1938 ile 1943 yılları arasında, yani Nazi Almanya’sında Hitler döneminin Dışişleri Müsteşarı. Savaş bittikten sonra, önde gelen Naziler gibi, o da ünlü Nürnberg Mahkemesinde yargılanıyor.

Nürnberg’de onu kim savunuyor?..

Hukukçu olan, oğlu Richard Von Weizseacker.

O kim?..

1984 yılında seçilen Almanya Cumhurbaşkanı.

O Cumhurbaşkanlığına aday olduğunda, Almanya’da hiç kimse çıkıp, “onun babası Nazı idi” demiyor.

Elbette ne Nurettin Soyer’in böyle bir eğilimi var, ne oğlunun onu savunmaya ihtiyacı var. Hiç ilgisi yok.

Ama, şöyle bir anlamı var. Bu tarihsel olay, herkesi kendi kimliği ile değerlendirmek gerektiğinin çok çarpıcı bir örneği.

“Babalar ve Oğullar” parantezini burada kapatıyorum.

Konumuza dönersek...

İzmir ne olacak?..

Bu kararsızlık ve zikzaklar sonucunda, Kılıçdaroğlu ile Kocaoğlu el birliği ile İzmir’i AKP’ye hediye ederse, şaşmamak gerek.

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"