Jan Paderewski...
Polonya'nın en ünlü piyanist ve bestekârlarından biri.
Aynı zamanda kısa süreli de olsa, 1919 Ocak - 1919 Aralık ayları arasında Polonya Başbakanı ve Dışişleri Bakanı.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Polonya'nın bağımsızlığı mücadelesine katılıyor. Dünyanın her yerinde verdiği konserler ve bağımsızlık mücadelesiyle büyük takdir topluyor. Dünya onu müzisyen olarak tanıyor.
Ama, o şimdi Başbakan!..
Başbakan olarak Paris'e gidiyor, bu resmi bir gezi. Paris'te bir etkinlik sırasında, yanına müzik eğitimi gören bir Fransız genci yaklaşıyor:
"Bizim bildiğimiz ünlü piyanist siz misiniz?.."
Paderewski:
"Evet ama, şimdi Başabakanım".
Öğrenci istifini bozmuyor:
"Ya öyle mi?.. Ne büyük bir düşüş!.."
Hiç unutmadı
Paderewski genç müzik öğrencisinden gördüğü tepkiyi hiçbir zaman unutmuyor:
"Müzik sizi gerçeğe, matematiksel ölçüye, tartıya, armoniye, melodiye doğru sesi vermek için doğru tuşa basmaya mecbur kılar.
Müzik sizi yalandan, sahtelikten kurtarır.
Demem o ki...
Müzik doğru nota üzerine kuruludur.
Oysa, siyasetin işleyişi yalan üzerinedir".
Tereddüt etmeden, ekliyor:
"Yanlış nota ile doğru müzik çalamazsınız ama, güzel yalan ve vaadlerle iyi bir siyasetçi olabilirsiniz".
Tecrübe konuşuyor!..
Aldı başını gidiyor
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin öncesi ve sonrasında doğru müzik çalana pek rastlamıyoruz ama, Paderewski'nin altını çizdiği iyi siyasetçiden bizde yeteri kadar var!..
Bol vaatlerin sırları yavaş yavaş dökülüyor.
Yeni hükümet, aynı zamanda eski iktidar, enflasyonla mücadele ediyoruz, diyor ya...
O mücadelenin hiç birişe yaramadığı, kendisini aslında bir yıldır, onun da ötesinde son altı aydır, onun da ötesinde son bir haftadır fena halde gösteriyor:
En başta dolar kurunda.
Bir yıl önce, geçen Haziran ayında dolar 16 lira. Bugün 26 lira.
Gelecek Parti sözcüsü Serkan Özcan'a göre:
"Dolar kurunda bir yılda 10 liralık artışın bütçeye getirdiği yük 6 trilyon 100 milyar lira".
Bu artış devletin bütün kurumlarının bütçesini allak bullak ediyor.
6 trilyon 100 milyar lira demek, belki göz önüne gelmeyebilir, gelmesi için:
Bu para bu yıl içinde toplanması öngörülen toplam vergilerin yüzde 65'inden daha fazla.
Bu yıl toplanması hesaplanan bütün vergiler, dolardaki artış nedeniyle hiçbir şeye yetmiyor, yetmediği gibi, üstüne o vergilerin yarısından daha fazlası eklenmesi gerekiyor.
Örneğin:
Karayolları Genel Müdürlüğünün yıllık ödeneği 85 milyar lira. Ama, yılın ilk yarısında harcadığı para 136 milyar 700 milyon liraya ulaşıyor.
Bu ağır maliyet bütün kamu kurumları için geçerli. Ortada ne bütçe kalmış, ne hesap, ne kitap.
14 ve 28 Mayıs seçimlerine kadar bol keseden harcanan para çoktan suyunu çekiyor. Şimdi ek bütçe gerekiyor.
Zam yağmuru
Nereden gelecek ek bütçe?..
Yeni zamlardan, ek vergilerden.
En pratik, en göz önündeki zam benzin ve motorine.
28 Mayıs seçiminden bu yana, bir ayda benzine 4 lira 40 kuruş, motorine 3 lira 40 kuruş zam yapıldı.
Sigara ve içkiye zammın yanı sıra, çaya yüklü bir zam geldi.
Devamının geleceğine hiç kuşku yok.
Yüzde 28 değer kaybı
Seçime giderken, Merkez Bankası emir üzerine:
Doları baskı altında tutmak amacıyla arka kapıdan piyasaya dolar satıyor. Döviz rezervleri dibi boyluyor.
Ekonomideki yeni yönetim doları baskı altından tutmaktan vazgeçiyor.
Ve dolar öyle fırlıyor ki:
Yıl başından bu yana Türk Lirası dolar karşısında yüzde 28 eriyor.
Son bir haftada, faizin yüzde 15'e yükseltilmesinden sonra, TL'deki değer kaybı yüzde 7.
Dünyada herhangi bir ulusal parada, bu kadar kısa sürede kolay kolay görülemeyecek bir erime.
Dolardaki bu artış enflasyonu filan düşürmez, tersine yükseltir.
Zaten çeşitli ürünlerdeki fiyat artışları bunun göstergesi.
Dolardaki artış yoksulluğu da artırıyor. O konuda en yakın ve en basit hesap şu.
Asgari ücret 11 bin 402 liraya yükseltiliyor, bekar bir çalışanın aylık geçimi TÜRK - İŞ'e göre, 13 bin 471 lira.
Örneği yok
Türkiye siyaseten ve sosyolojik açıdan incelenmesi gereken bir laboratuvar.
Ulusal paranın kısa sürede bu ölçüde değer kaybetmesi, dünyanın neresinde olursa olsun, hükümetleri deviriyor.
Bizde yok böyle bir şey!.. Hatta, tersine!..
Açlık, sefalet, pahalılık... Hikâye!..
Bizde farklı dinamikler işliyor ki, mutlaka üzerinde çalışılması gerek.
Ünlü bir piyanist genç bir müzik öğrencisinin tek bir cümlesiyle Başbakanlığı bırakıyor.
Bizde...
Sevgili dostum, değerli iktisatçı Mahfi Eğilmez'in aktardığı bir Çin atasözündeki gibi:
"Kara gömülen ceset yazın ortaya çıkar".
Seçim geride kalıyor, karlar eriyor.
Dolar 26 lira!..
Cesetin ilk izleri!..
Yalçın Doğan kimdir?
Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.
1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.
Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.
Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.
|