Yanında birkaç jandarma ile cezaevi arabasından inerken, elleri kelepçeli, yine de, kendisini şarkılarla karşılayan arkadaşlarına gülüyor, cezaevinden değil de, sanki şenlikten geliyor. O güleryüz, o mütebessim çehre, o masum gülümseme. Elleri kelepçeli, yanında jandarmalar.
Jülide Yazıcı dört buçuk ay sonra okuluna geliyor, üniversitenin bahçesinde arkadaşları onu alkışlar ve şarkıyla karşılıyor:
“Söz tutsak, sözcük tutsak,
Düşünceler de tutsak,
Hak tutsak, haklı tutsak,
Kampüsler de, biz tutsak,
Almaya geldik Jüjü,
Almaya geldik seni,
Almaya geldik,
Dostlar tutsak bedenlerimiz”.
“Jüjü”, Jülide Yazıcı, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü birinci sınıf öğrencisi.
Şarkıya bakar mısınız, baştan sona “tutsaklık” üzerine, Türkiye’nin aynası, yaşadığımız günlerin gerçeği. Gençlerin ruh dünyası.
İktidar sahipleri ve yandaşları için hiçbir şey ifade etmiyor.
Dosya "gizli"
28 Ocak günü altı üniversite öğrencisinin evi aranıyor, evi arananlardan biri de, Jülide. O gün tesadüfen evde yok.
Ertesi gün avukat eşliğinde adliyeye gidiyor.
Derhal yargıç karşısına çıkartılıyor, “örgüt üyeliği, örgüt propagandası” suçlamasıyla anında tutuklanıyor. Suçlama var ama, tutuklanma nedenini ne kendisi biliyor, ne de avukatı.
“Dosya gizli” gerekçesiyle, bilgi sahibi kılınmıyor ve doğru cezaevine gönderiliyor, Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevine. Suçunu bilmiyor ama, cezaevinde. Artık sıradanlaşan bir hukuk uygulaması.
Jülide Türk, milyonlarca Türk gibi, Kürt Halkının haklarını savunuyor.
"Kürtlerle yaşayan biz Türkler..."
Cezaevinden yazdığı mektupta:
“Telefonda Kürtçe müzik dinlemek, evde yasal kitap bulundurmak terörist olmakla eş değer midir? Bu hangi yasada geçiyor?
Biz sizin yarattığınız hukukun eşitsiz ve taraflı olduğunu biliyoruz. Bari siz kendi yarattığınız yasalara uygun kararlar verin.
Daha fazla canımızı hapislerde tutsak edebilirsiniz ama, onların yerini alacak kadar çoğuz ve umutluyuz.
Bir halkı yoksulluk, hapis, sürgün ve katliamla sindirip, himayeniz altında tutmak istiyorsunuz.
Kürtlerle yaşayan biz Türklere ne mutlu ki, her gün onurun ne demek olduğunu yeniden hatırlatıyoruz.”
Kendisinin bildiği “suçlar” müthiş, Kürtçe müzik dinlemek, evde yasal kitap bulundurmak.
Mektupta dikkatimi çeken asıl nokta başka.
"Biz ve siz"
Yaşını bilmiyorum ama, üniversite birinci sınıf öğrencisi olduğuna göre, 18 - 19 yaşlarında genç bir kız.
İktidardan söz ederken, kullandığı terminoloji “biz ve siz” , iki ayrı dünya, kutuplaşmanın, ötekileştirmenin genç insanları getirdiği nokta, “biz ve siz”, anlayana, idrak edene, aklı başında insanlara fazlasıyla dramatik bir mesaj.
AKP’nin on dört yılda Türkiye’yi sürüklediği büyük çıkmaz.
Üniversitede okuyor, önünde uzun bir gelecek var, “biz ve siz.”
68 öğrenci olaylarından biliyorum, o zaman ben de üniversitede öğrenciyim, dünyayı değiştirmeye inandığımız yıllar, yollarda yürüyoruz, iktidar aleyhine sloganlar atıyoruz, çeşitli eylemler yapıyoruz.
Hiç birimizin aklından o günkü iktidar ve iktidar yanlıları için “biz ve siz” demek aklımızın köşesinden geçmiyor.
Çünkü, bölünmüşlük yok, farklı siyasal görüşler, hatta katı ideolojiler var ama, kutuplaşma yok, ötekileştirme yok. “Yandaş” diye bir kavram, sözlükte bile yok.
Şimdi bu genç insanların önlerindeki engele bakar mısınız? Hayata başlarken, daha ilk adımı atarlarken, ilk görevleri önce bu kutuplaşmayı ortadan kaldırmak olacak, sistemin yeniden normalleşmesi, yeniden rayına oturması, yeniden demokratik değerlere dönmesi, hukuk devletinin yeniden kurulması, ülkenin bozulan DNA’sının yeniden oluşması için.
387 lise ve üniversite öğrencisi
Jülide üç gün önce 20 Haziran’da okuluna geliyor, sınava girmek için.
İbretlik fotoğraflar, 18-19 yaşında genç bir öğrenci, elleri kelepçeli, dört, beş jandarma eşliğinde. Aman, sakın ha, kaçar filan, sıkı tutun, kelepçelerini filan sakın çözmeyin. Tüfekler hazır olsun, gerekirse tank, roketatar, havadan destek, artık ne gerekiyorsa.
Ayıp be, yazıklar olsun be, yuh olsun be.
Jülide’yi ne tanırım, arkadaşlarını ne bilirim, ne yerler, ne içerler, hiç bilgim yok. Ama, sadece o fotoğraflara bakmak, o şarkılı karşılamayı görmek yetiyor. Umutlarını yine de asla yitirmeyen o genç insanlardaki dayanışmayı görmek, hepimize umut aşılıyor.
Üstelik, öyle bir dayanışma ki, Jülide’nin okula gelişi, şarkılar ve karşılamanın yer aldığı videonun altında 387 isim sıralanıyor.
Türkiye’nin dört bir yanında tutuklu 387 öğrencinin isimleri, okudukları üniversite ve liselerin isimleriyle birlikte.
Halen tutuklu bulundukları cezaevlerinin listesiyle birlikte.
Bir utanç listesi olarak.
Kimse unutulmuyor, kimse yalnız bırakılmıyor.
Şarkıyla birlikte Boğaziçi Üniversitesinde Jülide’yi karşılayan arkadaşları iktidara mesaj gönderiyor:
“Öğrencinin yeri okuldur, cezaevi değil.”
18 Temmuz’da Jülide’nin duruşması var.
19 Temmuz’da umarım, arkadaşları onu yine üniversitenin bahçesinde, bu kez kelepçesiz ve jandarmasız karşılar.
Colani, bir röportajında “Türkiye ve Suriye’nin arasında geçmişten gelen tarihi ve coğrafi bir bağlılık var. Bunu çok iyi idrak ettik. İki halkın maslahatına destek vermek istiyoruz” diyor. Burada kullandığı “maslahat” sözcüğü İslami bir kavram. Türkiye ile kurmak istediği ilişki diplomatik olmaktan çok İslami temelli bir ilişki mi?
İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?
Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.