Ege hava sahamızda Yunanistan çok sık ama, çok sık, evet ama, çok sık hava sahamızı ihlal etmiyor mu? Ediyor.
Ya da tersi, biz Yunanlıların hava sahasını ihlal etmiyor muyuz? Ediyoruz.
Hatta, ihlaller sonucunda adı “it dalaşına” çıkan Türk ve Yunan uçaklarının birbirini karşılıklı kovalamacası yaşanmıyor mu? Evet, yaşanıyor.
Ege’den devam edelim. Yunanlılar bizim karasularımızı çok sık ihlal etmiyor mu? Ediyor. Biz onların karasularını ihlal ediyor muyuz? Ediyoruz.
Eğer, bu ihlaller sonucunda karşılıklı uçak düşürülse, gemi batırılsa, bugün iki tarafta da, ne gemi kalırdı, ne uçak.
Birkaç yıl önce İsrail uçakları Güneydoğu bölgemizde kim bilir kaç kez sınırlarımızı ihlal ediyor. Hatta, bir keresinde o uçaklardan birinden kazayla bir bomba bile düşüyor. Türkiye ne yapıyor? Sadece protesto ediyor.
Yine birkaç yıl önce bir Rus uçağı Sinop’tan Trabzon’a kadar bizim hava sahamızda uçuyor, ne oluyor, diplomatik girişim, protesto, v.s.
Bunların hepsi AKP iktidarı döneminde yaşanıyor. Son bir kaç yılın olayları, ama kimsenin aklına, “angajman kuralı” ve uçak düşürme, gemi batırma gelmiyor.
Ahmet Davutoğlu dün grup konuşmasında, “egemen hava sahamızı ve sınırlarımızı korumak en tabii hakkımızdır” diyor. Çok doğru. Madem doğru, yukarıdaki örneklerde “en tabii hakkımızı” neden kullanmıyoruz ve şimdi içinden nasıl çıkılacağı belli olamayan krize sürükleniyoruz?
O da çok açık, Suriye batağına saplanmış bir AKP var. Türkiye Esad’ı devirmeye çalışıyor, herkesin dilinde tüy bitiyor, bize ne Esat’tan, gel de anlat, Rusya ise bunu önlemeye çalışıyor. Düğüm burada.
Putin kovalıyor
Uçağın düşürülmesinden sonra, Erdoğan ve Davutoğlu gerilimi yumuşatmaya çalışırken, Putin serbest atışlarını sürdürüyor. Bizimkiler kaçıyor, Putin kovalıyor. Çünkü, elindeki kozlar çok güçlü.
Dünyanın iki numaralı lideri elinde güçlü kozları olmasa, sadece Türkiye’nin kendisine ekonomik bağımlılığı ile yetinir ve onları oynar. Oysa, Putin Türkiye’yi çok ağır biçimde eleştiriyor, “IŞİD’in suç ortağı olmakla” suçluyor.
Dün dünya basınına bakıyorum, Putin’in tepkisi her yerde “ilk onda ve en tepede” ve daha vahimi, onun suçlamalarına katılanların sayısı her dakika artıyor, resmi ya da kamuoyu anlamında. Bu da bizimkilerin telaşla neden kaçtığını gösteriyor.
“Terör örgütünün suç ortağı” suçlamasını Putin kendine göre, somutlaştırmaya devam ediyor. Terör örgütüne yardımla başlayan suçlama, IŞİD’in Türkiye üzerinden petrol taşıması iddiasına uzanıyor. Yarın, kim bilir, ne.
Ve bu suçlamaların dünyada geçerli görülmesi, bizimkilerde kaygıyı arttırıyor, acaba Lahey kapısı mı? Yani, Uluslararası Adalet Divanı.
Rus savunma gemisi
Putin’in kovalaması çok tehlikeli bir alana kayıyor, askeri alana.
Elindeki en güçlü savunma silahlarına sahip iki gemisinden biri olan Moskova gemisini, Akdeniz’de getiriyor, tam Türkiye-Suriye sınırının dibine yerleştiriyor, her an ateşe hazır. Tam tehdit. Uçağın düşürülmesinden sonra en tehlikeli fiili durum. Bizimkiler buna sessiz kalıyor. Malum, kaçıyorlar.
NATO uyarısı
Dün Amerikan, Alman ve İngiliz kaynaklarına bakıyorum, onlardan birinde, bizim medyada rastlamadığım bir bilgi var:
“NATO bir süredir Türkiye’yi uyarıyor, Rus uçaklarının sınır ihlali ihtimaline karşı aman dikkatli olun, uçağı vurabilirsiniz ve iş çok kritik biçimde tırmanabilir. Çok uç bir ihtimal bile olsa, lütfen dikkat gösterin”.
Bunun Türkçesi şu, “bizim planlarımızda Rusya ile askeri bir tırmanma yok, siz dikkatli olun”. NATO Konseyi toplantıya çağırılıyor olsa bile, NATO aradan yavaşça çekiliyor . Amerika ve İngiltere başta, Türkiye’yi “başına daha çok bela açma” türünde uyarıyor. “Biz uyardık, sen dinlemedin” havasında.
Başka ülkelerin “adet yerini bulsun” açıklamalarına bakmayın siz, sonunda “destekleye destekleye” aradan çekilebilirler.
On-on beş saniye
Yabancı askeri kaynaklar uçağın düşürülmesinden önce uyarıları ön plana çıkartıyor:
“Türkiye Rus uçağını uyardı, bu doğru. Ancak, açık bir nokta var. Türkiye beş dakikada on kez uyardık, diyor. Oysa, Rus uçağı o mesafeyi en çok on, on beş saniyede alabilir, beş dakika değil”.
Pentagon doğrudan söylemiyor ama, beş dakikayı gerçekçi bulmuyor.
Terör artabilir
Bundan sonrası hepimiz için kabusa dönüşebilir:
-Türk-Rus ilişkileri siyasi ve ekonomik alanda buzdolabına kalkabilir, faturayı Türkiye öder.
-PKK ve IŞİD terörü içerde ve dışarıda daha da artabilir.
-Türkiye bir zamanlar Saddam ve İran rejimleri gibi, dünyada iyice yalnız kalabilir, Cumhurbaşkanlığı sözcüsünün diliyle, “değerli yalnızlık”, kalıcı ve yaygın hale dönüşebilir.
-AB’nin ve Amerika’nın iki hafta önce Ankara’ya yeniden yanaşma manevraları yine mazide kalabilir.
-Bunlar “küt” diye olmaz, Ankara’nın sırtını sıvazlayarak olur.
Davutoğlu dün o bıktıran hamasi edebiyatıyla atıp tutmaya devam etse de, pişmanlığı gözlerinden okunuyor. Ne çare, son pişmanlık fayda vermiyor.