26 Ocak 2022

İfade özgürlüğü: Beş yüz yıllık tarih, özünde AKP'nin paradoksu 

Önceki gün AKP'nin yönetimi, MYK'sı toplanıyor, toplantı sonrasında parti sözcüsü Ömer Çelik harika bir açıklama yapıyor: "Hakaret ve nefret söylemine asla geçit vermeyeceğiz." Bu söz kağıt üzerinde iyi duruyor doğrusu!.. Ya pratikte?..

"İşlevleri gereği gazetecilerin yönelttikleri eleştiriler karşısında, özellikle siyasetçilerin daha fazla tahammül göstermeleri gerekir." (Anayasa Mahkemesi, Nilgün Halloran kararı, 16.7.2014).

"İfade özgürlüğü eleştiri özgürlüğünü güvence altına almaktadır." (Anayasa Mahkemesi, Bekir Coşkun kararı, 4.6.2015).

"Siyasi tartışma özgürlüğü tüm demokratik sistemlerin temel ilkesidir." (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Lingens / Avusturya kararı, 8.7.1986).

"Hükümetler sadece yasama organı ve yargı organlarınca denetlenmez. Hükümetlerin ayrıca halk ve kitlesel medya tarafından denetlenmesi gerekir." (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Şener / Türkiye kararı, 18.7.2000).

İfade özgürlüğü ile ilgili gerek bizde Anayasa Mahkemesi'nin (AYM), gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) sayısız kararları var, Türkiye ve Avrupa Konseyi'ne üye diğer 47 ülke ile bağlantılı olarak. Ama, sayısız...

Reformist dönemden bu yana

Ayrıca... Ve tarihsel önemde...

"İfade özgürlüğü beş yüz yıllık, evet beş yüz yıllık tarihe sahip. Tarihte Reform döneminin ürünü. Katoliklere karşı muhalefet etmeye cesaret eden Protestanların elde ettiği bir hak.

Tarihsel köken itibariyle, Protestanların ifade ettikleri inanç ve düşünceden kaynaklanıyor.

O inanç ve düşüncenin tarihsel kökenine dayanan bir özgürlük."

İfade özgürlüğünün kökeni, AKP iktidarının temel anlayışına paradoksal olarak, "dinsel" nitelik taşıyor. Yani, en çok AKP'nin uyması gereken bir özgürlük türü. Paradoks, yani:

"Kökleşmiş inanç ve düşüncelere aykırı, onlarla çelişen bir durum."

İfade özgürlüğü tarihini ne ölçüde biliyorlar, orası ayrı.

Bugün Türkiye'yi yönetenler için yasalar ve yüksek yargı organlarının kararları hangi anlama geliyor, AKP için orası yine ayrı ancak, ifade özgürlüğü ile ilgili yurt içinde ve dışındaki yargı kararlarından ve her ülkeden sayısız örneklerden bazıları yukarıda aktardığım gibi.

Sedef Kabaş'ın söylediği bir atasözü nedeniyle anında tutuklanması, tam da, AYM ve AİHM kararlarında tanımlanan, o kararlara temel teşkil eden ifade özgürlüğünün bir kez daha ayaklar altına alınmasının son örneği. 

Aynı mahkeme kararlarında ifade özgürlüğünün alanı çok geniş, sanatta, akademik çalışmalarda, medyada, siyasette, ticarette ve ahlaki konuşmalarda geçerli.

"Sanatta" olduğuna göre, Sezen Aksu'nun bir şarkısı nedeniyle ‘dilinin kopartılması' aynı şekilde, ifade özgürlüğünün ihlaline bir başka örnek.

Nefret söylemi

İfade özgürlüğü günümüz Türkiye'sinde nasibini almamışken...

Son yıllarda Türkiye sayısız kez "nefret söylemi" ile karşılaşıyor. AYM ve AİHM kararlarında:

"Nefret söylemi ifade özgürlüğü ile bağdaşmıyor."

Buna ilişkin AİHM kararı var:

"Mağdurlara yönelik şiddeti tahrik edebileceği ve onların zarar görebileceği gerekçesiyle, nefret içerikli sözler ifade özgürlüğü kapsamı dışında tutulmuştur." (AİHM Feret / Belçika kararı, 16.7.2009).

Tam da, Sezen Aksu'nun karşılaştığı durum, ‘dilinin kopartılması' söylemi sonrasında, evinin önüne giden birilerinin ya da sosyal medya üzerinden Aksu'ya tehdit savuranların yaptıkları gibi.

AKP sözcüsü

Son yıllar zaten malum da, son bir kaç gün içinde yaşananlar da, ortada. 

Önceki gün AKP'nin yönetimi, MYK'sı toplanıyor, toplantı sonrasında parti sözcüsü Ömer Çelik harika bir açıklama yapıyor:

"Hakaret ve nefret söylemine asla geçit vermeyeceğiz."

Bu söz kağıt üzerinde iyi duruyor doğrusu!..

Ya pratikte?..

Erdoğan'dan hakaret yağmuru

Tayyip Erdoğan kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle binlerce dava açıyor, gazeteciler başta, sayısız insan tutuklanıyor ya da tazminat ödemeye mahkûm ediliyor.

Buna karşılık...

İşte, Erdoğan'ın gazetecilere, siyasetçilere, sanatçılara, sıradan yurttaşlara hakaretlerinden örnekler:

"-Sende yüz var mı?.. Sen ne yüzsüzsün!..

-Terbiyesiz herif.

-Ananı da, al da git.

-Cibilliyeti bozuk, cibilliyetsiz.

-Sana Bakanlarımı gönderiyorum, seni bilgilendirsinler diye, sen bunlara layık değilsin.

-Alçaklar, zalimler..

-Kadın mı, kız mı, bilemediğim...  

-Mert değil, namertsin.

-Artistlik yapma.

-Aydın müsveddeleri, karanlıksınız...

-Terbiyesiz, haddini bilmez, edep yoksunu, ahlaksız.

-Haddini bil, haddini bilmezsen patlatırlar enseni.

-Bunda onur yok, haysiyet yok, yüz yok.

-Hanımefendinin kaçacak deliği yok, çünkü o milletvekili değil, onunla hesaplaşacağız. (İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e).

-Zeka fukarası... Sen ne geri zekalısın...

-Nankörlük yapmayın, ekmek bulamıyorum dersin, ekmek önüne gelir, ekmeği tepersin.

-Bunlar kan emici.

-Namus ve şeref fukaraları.

-Senin her yanın sanatçı olsa, ne olur.

-Portakal mıdır, narenciye midir nedir." (FOX TV eski haber sunucusu Fatih Portakal'a).

Bu hakaretlerden sonra, zaman zaman da:

"Yargı bunlara gereken cevabı verecektir" gibi, yargıya seslenmek eksik değil.

"Hakaret ve nefret söylemine asla geçit vermeyeceğiz" diye ahkam kesen Ömer Çelik ve "geçit vermemekte kararlı" AKP yöneticileri bu hakaretler karşısında ne düşünüyorlar acaba, meraka değer!..

Beş yüz yıllık tarihe sahip ifade özgürlüğü ve günümüz Türkiye'si!..

"İbretlik bir tarih!.."

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"