Dolar 4 lira sınırına dayanmış bulunuyor, Avro 4.65 lira dolayında. Son iki ay içinde dolar rezervi on milyar dolar azalıyor.
Merkez Bankası piyasaya dolar sürüyor, doların yükselişini tutmak yine de mümkün değil.
Doların TL karşısında yükselmesine, TL’nin değer kaybetmesine ilişkin çeşitli ekonomik analizler birbirini izliyor ama, asıl neden siyasi.
On beş yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP iktidarı her açıdan tökezliyor. Eğitimde yaz boz, tarımda olmayacak biçimde bir zamanlar ihraç edilen ürünler ithal ediliyor, sosyal güvenlik kurumunun açığı inanılmaz artıyor.
Buna yaşanan hukuksuzlukları, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasını, yargı bağımsızlığının ortadan kalkmasını eklediğinizde ve bir de dış politikada sürekli yalpalamalar, Türkiye hiç iyi gitmiyor.
Her gün akla hayale gelmez sorunlar. İçerde ve dışarıda.
Zengin sayısı artıyor
Yoksullar ve zenginler...
Yoksul daha yoksul, zengin daha zengin oluyor son yıllarda. Bu öyle harcı alem edilmiş bir söz değil. TÜİK, yani Türkiye İstatistik Kurumu resmi verilerine göre:
2016 yılında bankada bir milyon liranın üzerinde parası olanların sayısı 115.896 iken, 2017 Eylül itibariyle bu sayı 131.484’e yükseliyor. Milyoner sayısı artıyor. Artsın, aman ne iyi, halkımız zenginleşiyor.
Ama, kazın ayağı öyle değil. Aynı dönemde:
En zengin yüzde 20’lik kesimin milli gelirden aldığı pay en yoksul yüzde 20’lik kesimin aldığı paydan 7.7 kat fazla. Geçen yıl 7.6 kat fazla iken, aradaki mesafe biraz daha açılıyor.
“Gini” katsayısı
Gelir dağılımında adaleti ölçen bir katsayı var, “GİNİ katsayısı”. Bu 0 ile 1 arasında gidip geliyor. 0 gelir dağılımında tam adalet, 1 gelir dağılımında tam adaletsizliği temsil ediyor. Bu katsayı, bu oran 1’e ne kadar yaklaşırsa, gelir dağılımında adaletsizlik o kadar artıyor.
Türkiye’de 2015’te GİNİ katsayısı 0.397 iken, 2016’da 0.404’e yükselerek, gelir dağılımında adaletsizliğin biraz daha arttığını gösteriyor.
Bu yıl muhtemelen daha da artıyor.
Yani, “aman ne iyi, zengin sayımız artıyor” demek, züğürt tesellisinden öteye gitmiyor.
Bir milyon 300 bin kişi takipte
Ücretlere gelirsek...
Buna karşılık 2016’dan 2017’ye ücretler yüzde 8 artıyor. 2017 enflasyonu ise, yüzde 11.6. Bunun Türkçesi şu:
Satın alma gücü düşüyor. Dar gelirlilerde refah kaybı var.
Yoksulluk oranı yüzde 20’yi aşıyor.
2005 ile 2017 arasında Bağ Kur’lu sayısı beş yüz bin geriliyor. Türkçesi şu:
Esnaf kepenk kapatıyor.
Bunun için Anadolu’ya gitmeye gerek yok. Büyük kentlerin AVM’lerine gidin, her gün bir dükkan kapanıyor.
Hane halkı borcunun milli gelire oranı 2002’de yüzde 1.7, evet sadece yüzde 1.7 iken, bugün bu oran yüzde 15’e fırlıyor. Halk daha çok borçlanıyor. Yani, geçinemiyor.
Zaten tam bir milyon 300 bin kişi kredi borcunu, kredi kartı borcunu ödeyemediği için takipte.
Ve bu sofraya yansıyor.
İki günde bir et, tavuk ve balık yiyenlerin oranı yüzde kırkı aşıyor. Ekmekle beslenmek, daha doğrusu, beslenmek değil, sadece karnını doyurmak meselesi.
İşsiz sayısı artarken, gelecek yılın bütçesinde toplam yatırımlar 67.8 milyar liradan 66.7 milyar liraya düşüyor. Yeni işsizler geliyor.
Vergide adaletsizlik diz boyu
OECD, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün 34 üyesi var. 34 ülke.
OECD ülkelerinde dolaylı vergilerin toplamı toplam vergi içindeki payı yüzde 35. Dolaysız vergiler ise, yüzde 65.
Türkiye’de ise, dolaysız vergilerin toplam vergi içindeki payı yüzde 67. Vergide ciddi bir adaletsiz durum.
Bunu daha da adaletsiz kılan gelişme geçen hafta Meclis’te görüşülmekte olan “Torba Yasada” yaşanıyor.
Çok ilgisiz ürünlere ÖTV geliyor.
Sade ve meyveli gazoz, limonata, soğuk çay, alkolsüz bira, enerji içeceklere yüzde 10, ÖTV geliyor.
Avrupa’nın en pahalı benzini bizde, ÖTV oranı benzinde yüzde 42. En pahalı telefon görüşmelerini biz yapıyoruz, cep telefonunda ÖTV yüzde 25.
Birada ÖTV oranı yüzde 63, rakıda yüzde 54.
Yani, içilen her rakının yarısı ÖTV vergisi. Birada yarıdan fazlası ÖTV vergisi.
Çarpıcı bir karşılaştırma şu:
Sokaktaki adamın, çoluk çocuğun içtiği gazoz ve limonataya yüzde 10 ÖTV gelirken, elmas, pırlanta ve yatlarda ÖTV yok.
Zengini daha zengin eden bir başka etken.
Halk buna daha ne kadar dayanır, bilinmez.
Başka etkenlerin yanında, 2019 Cumhurbaşkanlığı seçim telaşının ardında yatan temel etkenlerden biri işte bu tablo.