27 Nisan 2022

Gezi kararları: Ravel'in bolerosu

Gezi Davası'nda ne olmuş, ne bitmiş, suç ne, hangi kanıt var gibi, "hukuki gerekçeler" aramak boşuna. Çünkü, yok!..

"Kararı açıkladınız, artık daha ne açıklayacaksınız, haydi artık gidin!.."

Tarihin en utanç verici duruşmalarından birinin sonunda, 18 yıla mahkûm edilen avukat Can Atalay karadan sonra mahkeme üyelerine bu cümleyle sesleniyor.

Onlar da, tek laf etmeden, cübbelerini çıkartıp, mahkeme salonunu terk ediyor.

Müthiş bir an!..

Mahkeme salonunda önce derin bir sessizlik, ardından yine "tarihe geçecek bir öfke patlaması" yaşanıyor, dalga dalga Türkiye'ye, oradan dünyaya yayılan öfke patlaması, haksızlığa isyan. 

"Gezi davası kararları..."

Önceki gün mahkemenin Osman Kavala'ya verdiği ağırlaştırılmış müebbet, 7 ayrı güzide insana 18 yıl hapis cezalarına duyulan tepki...

"Cumhuriyet tarihinde, bizim hukuk tarihimizde vicdanları kanatan, eşine pek az rastlanan kararlardan biri daha..."

Çoktan beri lüks

Hukuk, adalet, insan hakları, vicdan bu ülkede çoktan beri "lüks", bu kararla o ‘lüks' en yüksek aşamasında.

O ‘lüksü' en ağır ifadelerle haykıranlara karşı, iktidar sahipleri ve yanlıları bunun farkında olmalı ki, karardan sonra sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Ya da kem, küm!..

Siyasi görüşü ve kişisel çıkarları nerede olursa olsun, hak, hukuk, adalet peşinde koşan hiç bir insanın asla ve asla kabul edemeyeceği kararlara imza atılıyor. Peşinde koşmasına da gerek yok, sadece "kendi vicdanında hak ve adalet anlayışına sahip olmak" yeter.

İlkiz'den benzetme

Gezi Davası'nda ne olmuş, ne bitmiş, suç ne, hangi kanıt var gibi, "hukuki gerekçeler" aramak boşuna. Çünkü, yok!..

Beraat, tahliye, dosyanın kapanması, olmadı baştan, yeniden açılması ve ardından ceza yağdırmak, Türkiye'nin özellikle son iki yıldır içinde debelendiği siyasi, ekonomik, sosyal içerikli çok ağır bir krizin hukuk tarafını temsil ediyor.

Avukatlardan Fikret İlkiz savunma sırasında bunu farklı bir üslupla dile getiriyor:

"Ravel en bilinen eseri Bolero için ‘içinde hiç müzik yoktur' der. Adaletin dağıtıldığı yer mahkemelerdir ama, ne yazık ki, içinde hiç adalet yok." 

"Erdoğan ve onun mahkemeleri"

O kadar yok ve dünya o kadar farkında ki...

Amerika dahil, Avrupa Birliği ve pek çok ülke kararı kınarken, "adalet komedisi" deyimini kullanıyor. Aynı zamanda yok edilen kuvvetler ayrılığı ilkesinin, yok edilen hukukun üstünlüğü ilkesinin altını çizerek, otoriter rejimin ülkeyi yeni maceralara sürüklediğine dikkat çekiyor.

Avrupa Parlamentosu Türkiye eski raportörü Kati Piri ise, yaklaşmakta olan tehlikeyi hatırlatıyor:

"Erdoğan ve onun mahkemeleri tarafından yapılan büyük adaletsizliğe karşı duyduğum öfke ve üzüntüyü anlatacak kelime yok.

Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nden atılmasının vakti geldi."

Cümle alem yargının iktidar tarafından ele geçirildiğini, mahkemelerin iktidarı hoşnut edecek kararlar verdiklerini biliyor, ifadeye bakın:

‘Erdoğan ve onun mahkemeleri...'

Aynı gün AYM'nin kuruluşu

Tesadüfe bakın ki, İstanbul'da yargıçlardan biri karara düştüğü karşı oyda "suç için delil yok, beraat gerekir" derken...

Ankara'da Anayasa Mahkemesi'nin 60. kuruluş yıldönümü için Tayyip Erdoğan Saray'da iftar veriyor.  Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan orada herkesin isyan ettiği fiili durumu dile getiriyor:

"Kuvvetler ayrılığı yoksa, Anayasadan söz etmek mümkün değildir."  

Malumun, en yüksek yargı organı başkanından ilanı.

Bir başka komedi

Aynı iftarda Erdoğan da, bir konuşma yapıyor. Adaletin yok edildiği bir günde, Erdoğan:

"Toplumu ayakta tutan temel direk adalettir. Adalet hangi ırktan, hangi inançtan, hangi renkten, hangi coğrafyadan olursa olsun, tüm insanlığın ortak arayışı, ortak talebi, ortak değeridir.

Devlet işlerinde her işin başı adalettir.

Adaletin olmadığı yerde huzur olmaz, güvenlik olmaz, kalkınma, ilerleme, refah olmaz."

Kağıt üstünde ne güzel duruyor!..

Önce beraatle sonuçlanan, yeniden açılarak cezalar yağan Gezi Davası'nda bir kez daha görüyoruz ki, adalet yok.

Adalet olmadığına göre, Erdoğan tam da bunu anlatıyor. Her yönüyle çökmüş bir ülkeyi...

Ülkede ne huzur var, ne güvenlik, ne kalkınma, ne ilerleme, ne refah. Nereye baksak, görüyor ve yaşıyoruz.

Üstelik, bundan sonra daha ağır biçimde.

Fidel Castrovari

Ender de olsa, dünya tarihinde ve bizim tarihimizde benzer davalar var.

"Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi, Can Atalay...

Ceza veriliyor onlara ama, onlar kamu vicdanında ve objektif adalet ölçülerinde çoktan beraat etmiş durumda."

Küba lideri Fidel Castro'nun unutulmaz savunmasında söylediği gibi:

"La historia me absolvera..."

Türkçesi:

‘Tarih beni beraat ettirecektir'.

Ya başkalarını?..

Yazarın Diğer Yazıları

Uçaktakilere küpe: Pınar Türenç bombaladı, Vali özür diledi

Vali Gül: "Sayın Bakanımız oradaydı, ben oradaydım, emniyet müdürümüz oradaydı, hiç kimse 'süpürün' diye talimat vermedi. Oldu mu böyle bir şey, bilmiyorum ama, olmuşsa maksadı aşmıştır, ben sizlerden özür diliyorum. Benim kapım sizlere 7 - 24 açıktır, ne zaman isterseniz görüşebiliriz"

Taksim yasağı 1 Mayıs yasağı değil!..

31 Mart seçimlerini genel olarak kaybetmenin hazımsızlığı var, derin yoksulluk ve ekonomik krizin hırçınlığı var, İktidarın sallandığı korkusu var...

"Hava kurşun gibi ağır", "demokratik ve sivil anayasa" mı!..

Sıkıyönetim ve OHAL'i andıran türde, 1 Mayıs'ın bir gün öncesinden her yer polis kaynarken... Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken... Bir de demezler mi: "Demokratik ve sivil anayasa yapacağız!.."