01 Mayıs 2024

"Hava kurşun gibi ağır", "demokratik ve sivil anayasa" mı!..

Sıkıyönetim ve OHAL'i andıran türde, 1 Mayıs'ın bir gün öncesinden her yer polis kaynarken... Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken... Bir de demezler mi: "Demokratik ve sivil anayasa yapacağız!.."

Sanki sıkıyönetim ya da olağanüstü hâl.

İstanbul dün görülmeye değer, hayır Boğaz'ı, Adaları, Modaları, kültür ve sanat odakları, eğlence merkezleri değil.

Sokakları, otobüs ve troleybüs durakları, vapur iskeleleri...

Bugün 1 Mayıs, işçi bayramı ancak, İstanbul'da AKP'nin, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen...

Taksim'i 1 Mayıs kutlamalarına kapatmasına dönük hazırlıklar dün başlıyor.

Her yerde polis!..

İnsanlar tedirgin, asık suratlı, hızlı hızlı bir yerlere yetişmeye çalışıyor.

Ben bu psikolojiyi iyi biliyorum, birkaç yıl fiilen yaşadığım için derinden hissediyorum.

Ben bu psikolojiyi 12 Eylül askeri darbesinden biliyorum.

1982 Anayasası o koşullar altında hazırlanıyor ve halk oyuna sunuluyor.

O tarihte "mavi" demek yasaklanıyor, çünkü...

"Anayasaya hayır" oyu için mavi renkli zarf seçiliyor, karar basit, mavi yasak!.. 

Talihsiz başlangıç

Uzun süredir sözü edilen "yeni Anayasa" trafiği dün Meclis'te başlıyor.

Nasıl başlıyor?..

İstanbul'a baktığınızda, 1 Mayıs nedeniyle...

Resmen ilan edilmemiş OHAL ya da sıkıyönetim koşullarında gibi.

Talihsiz bir başlangıç.

Kaldı ki...

Yüzde 70'i değişti

1982 Anayasasından AKP şikayet ediyor ya...

Bu anayasa, Gelecek Partisi milletvekili Anayasa Profesörü Serap Yazıcı Özbudun'un dün yayımlanan makalesinde belirttiği gibi:

"İktidarın yeni anayasa için öne sürdüğü tezlerden biri 12 Eylül Anayasasının vesayetçi zihniyete sahip olduğudur.

Ne var ki, Anayasanın 1987'den itibaren geçirdiği  değişiklikler (1987, 1993, 1995, 2001, 2004) askeri yönetimin otoriter, yasakçı, vesayetçi felsefesini bu Anayasadan bir ölçüde tasfiye etmiştir". (Yeni Arayış, dünkü makale).

2010'dan itibaren AKP'nin yaptığı değişikliklerle birlikte,1982 Anayasasının yaklaşık yüzde yetmişi yenilenmiş bulunuyor.

Üstelik, "vesayetçi" diye diye, AKP'nin yaptığı değişiklikler ülkeyi bugün otoriter rejime getiriyor.

Çizgi: Tan Oral

Mühürsüz oylar

Hatta, bugünkü rejime yol açan 2017 değişikliğine OHAL ortamında gidiliyor yani, özgürlüklerin kısıtlandığı bir ortamda.

O da yetmiyor...

Mühürsüz oy pusulaları geçerli kabul ediliyor.

Yani, referandumun sadece adı referandum!..

Kısıtlanmış özgürlükler

Bugün asıl şunlar:

1- Var olan anayasayı AKP uygulamıyor.

2- AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları askıya alınıyor.

Prof. Serap Yazıcı'nın belirttiği gibi:

"Türkiye anayasal hürriyetler açısından askeri yönetimin yarattığı koşullardan daha iyi bir noktada değildir". (Aynı makale).

Çünkü...

3- Düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü bugün kısıtlanmış bulunuyor.

4- Yargı bağımsızlığı ortadan kalkıyor.

Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi denge ve denetleme etkisini yitiriyor.

Şuna bakın:

Muhalefet partileri Temmuz 2023'ten bu yana, ayda yaklaşık kırk sekiz araştırma önergesi veriyor. İktidar bunların hiçbirini kabul etmiyor, bir işaretle eller havaya, madem muhalefet veriyor, o zaman ret!

Kendi aralarında uyum yok

Bu kadar antidemokratik bir ortamda yeni anayasa yapmak mümkün değil.

Kendi eliyle pek çok maddesini defalarca değiştirdiği, ona bile uymadığı bir anayasayı değiştirmek!..

Kaldı ki...

Kendi aralarında da, anlaşmazlık var.

"Cumhurbaşkanı yüzde 50 artı 1 oyla mı seçilsin, yoksa çoğunluk oyu seçilme için yeterli mi?.."

Tayyip Erdoğan'ın bazı danışmanları "yüzde 50 artı 1 şarttır" derken, bazıları "olmaz" diyor.

Erdoğan'ın kendisi de, "yüzde 50 artı 1'e gerek yok" diyor.

Sanki yeni bir anayasanın tek sorunu bu imiş gibi, tartışma bu soru etrafında kilitleniyor.

Aylardır "yeni anayasa" diye tutturuyorlar.

Temel hak ve özgürlükler konusunda, rejim konusunda, fiilen ortadan kalkmış kuvvetler ayrılığı, kamu kurumlarının denetlenmesi, yolsuzluklarla mücadele  konusunda tek laf  yok!..

Varsa yoksa, Cumhurbaşkanı nasıl seçilsin sorusu.

Halk bir kenarda

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un yeni anayasayı görüşmek amacıyla dün Meclis'te parti ziyaretlerine başlaması nedeniyle TV'lerde kıyamet kopuyor.

Dün İstanbul...

Nüfusun yaklaşık beşte birinin yaşadığı megakent...

O anayasa trafiği kimsenin umurunda değil.

Normal trafik Ankara'daki siyasi trafiği çoktan sollamış durumda.

Kimsenin anayasa dinleyecek hali yok, insanlar fena halde geçim derdinde.

Anayasa mı?.. Yeni mi?.. Attila İlhanvari, hangi yeni, hangi anayasa?..

Sıkıyönetim ve OHAL'i andıran türde, 1 Mayıs'ın bir gün öncesinden her yer polis kaynarken...

Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken...

Bir de demezler mi:

"Demokratik ve sivil anayasa yapacağız!.."

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Beş çocuk faciası: Frenler artık tutmuyor

Yoksullukta çocukların “en savunmasız” olduğunu Türkiye dün çok acı bir haberle bir kez daha görüyor. Birileri de çıkıyor, “Bakanlık on sekiz kere gelmiş, çocukları almak istemiş, aile vermemiş” gibi, yönetimin sorumluluğunu azaltmaya çalışıyor. Bu söylenen doğru olabilir ancak, yönetimi sorumluluktan kurtarmaz

Bir 12 Eylül davası: Akbelen direnişi

AKP iktidarı 22 yılda adalete, devletin işleyişine, ekonomiye, eğitime, dış politikaya kısaca pek çok alana büyük zarar veriyor. İktidar değiştiğinde, belli bir zaman içinde o zararları gidermek mümkün. Ancak en büyük zararı çevreye veriyor...

“Bankacılığın En Uzun Yılı”: Erdem ve liyakat dolu “eski Türkiye”

“Altınok, Hazine Genel Sekreteri olarak bir genelge hazırlıyor, genelgeyi bütün kamu kurumlarına gönderiyor, ‘yılbaşı ve bayramlarda hediye kabul edilmeyecek’ talimatı içeren bir genelge”

"
"