17 Aralık 2015

“Fahrenheit 451”: Ha yakma ha toplatma

İfade özgürlüğü Cumhuriyet tarihinde görmediği darbeyi AKP döneminde aldı; kitap toplatmak da bu baskıların uzantısı

Mondros Mütarekesi (1918) sonrasında Osmanlı’nın eli kolu bağlı, hızla Sevr felaketine (1920) giden yolda Mustafa Kemal o günleri anlatan, Osmanlı’nın içine düştüğü çıkmazı eleştiren bir kitap yazıyor, “Zabit ve Kumandan İle Hasbihal”. Padişahın buna dayanması mümkün değil, İngiliz yanlısı, daha sonra da yurt dışına kaçan Sadrazam Damat Ferit Paşa kitabı yasaklıyor.

Sadece Türkiye’de değil, dünyanın çeşitli ülkelerinde kitap yasakları hep var. Her yasak, bir süre sonra yasaklayanın yüzüne şamar gibi iniyor.

Örneğin, Amerika’da 1929 ekonomik bunalımını anlatan “Gazap Üzümleri” romanı yasaklanıyor. Aradan on yıl geçiyor, yazarı John Steinbeck yasaklanan kitabıyla Pulitzer ödülü kazanıyor.

Sovyetler Birliğinde rejimi eleştiren roman “Doktor Jivago” yasaklanıyor. Yazarı Boris Pasternak o kitabıyla Nobel Edebiyat ödülüne layık görülüyor.

Dünyadan çeşitli zamanlara ait pek çok örnek var.

 

Kitaptan tutuklama

 

Türkiye kitap yasakları açısından önde gelen ülkelerden.

Geçmiş yıllarda Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Çetin Altan, Can Yücel, Mahmut Makal, Nihat Behram, Aziz Nesin, Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Ahmet Altan, Rıfat Ilgaz, Necip Fazıl, Elif Şafak, Nedim Gürsel kitapları yasaklanan ilk anda aklıma gelen yazarlardan. Roman ve şiir kitapları.

Neden yasaklanıyor o kitaplar? “Komünizm propagandası, bölücülük, müstehcenlik, devlete ve devlet kurumlarına hakaret, halkı isyana teşvik, halkın ar duygularıyla oynamak” gibi gerekçelerle.

Kitap yasaklanmakla kalmıyor, yazarları hakkında dava açılıyor ve onu tutuklamalar izliyor.

Sırf kitap yazdığı için tutuklama. Şu hale bakın.

 

AKP'nin rekoru

 

Kitap yasaklamak konusunda rekor AKP’ye ait. Bu rekorları AKP kimseye bırakmıyor. “Yasaklama, tutuklama” denildi mi, AKP ve AKP.

Son üç yıl içinde 143 kitap yasaklanıyor. Yine aynı nedenlerle, bölücülük, müstehcenlik ve bu kez yeni bir gerekçe “terörle mücadele yasasına aykırılık” iddiasıyla.

AKP döneminin asıl büyük skandalı TÜBİTAK imzalı. TÜBİTAK tam elli bin, yanlış okumadınız, elli bin kitaba yasak getirmek için çalışma başlatıyor.

Pek çoğu bilimsel eser olan bu kitaplara yasak getirirken TÜBİTAK’ın iki kriteri var: “Yerlilik ve kültürel uyum”. Yerli olmak ve kültürel uyumun ölçüleri ne ise ve nasıl ölçülüyorsa, onlara aykırılık yasaklama nedeni. Elli bin kitap incelemeye alınıyor.

 

 

Cemal ve Tatari

 

Bugüne geldiğimizde, iki yeni skandal ile karşı karşıyayız.

Hasan Cemal ile Tuğçe Tatari’nin kitapları toplatılıyor. Hasan Cemal’in iki kitabı  “Delila, Bir Genç Kadının Gerilla Dağ Günlükleri” ile “Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri”, Tuğçe Tatari’nin “Anneanne Ben Aslında Diyarbakır’da Değildim” kitapları. Terör örgütü propagandası iddiasıyla.

AKP döneminde kitap toplatılması aslında sürpriz değil. Basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü Cumhuriyet tarihinde görmediği darbeyi AKP döneminde alıyor. Kitap toplatmak bu baskıların uzantısı.

İki kitap da, aylar önce piyasaya çıkıyor. Ama, toplatma kararı şimdi veriliyor. Eğer, “çözüm süreci” devam etmiş olsa, yasak filan söz konusu değil. Şimdi silahlı çatışma var, bu kitaplar onun için toplatılıyor.

 

Bu dönemde gazetecilik

 

AKP döneminde gazeteciler, yazarlar en büyük hedef. İktidardan yana olmayan gazeteciler, yazarlar:

-Hapse atılıyor.

-İşsiz kalıyor.

-Özel akreditasyon uygulamasıyla sınır getiriliyor.

-Her fırsatta her türlü söz söyleniyor.

-Yandaşların ihbar furyası ve karalama kampanyası ile gözaltılar, tutuklamalar, işten atmalar birbirini izliyor.

On üç yıllık AKP döneminin en çileli insanları gazeteciler. İktidarın ilk hedefi gazeteciler. Muhalefet partileri bile, iktidarın o kadar hışmını çekmiyor.

“O bizden değil”, “o bize karşı”, “o bizim hasmımız”, iki ayrı cephe yaratılıyor, nefret tohumları eşliğinde.

Basın ve ifade özgürlüğünün yerlerde süründüğü bir ortamda kitap toplatmak bu tavrın mantığına uygun düşüyor. Rejimin mantığını bir kez daha doğruluyor.

 

Koalisyon sallanmıştı

 

Kitap toplatmak deyince, aklıma hep gelen bir örnek var.

Yıl 1974, CHP-MSP koalisyonu. Çetin Altan’ın romanı “Bir Avuç Gökyüzü” toplatılıyor, müstehcen bulunduğu gerekçesiyle.

CHP-MSP koalisyonunda Adalet Bakanlığı MSP’ye bağlı, Adalet Bakanı Şevket Kazan, o yıllarda MSP’nin önde gelen isimlerinden. Kitabı o toplatıyor.

Başbakan Bülent Ecevit, kendisi gazeteci, yazar, şiirleri var, özgürlükçü, onun Başbakanlığında kitap toplatmak da ne demek? Hakaret gibi.

Çetin Altan’ın kitabının toplatılmasıyla birlikte Ankara’da kıyamet kopuyor. CHP ile MSP birbirine giriyor.

Gerçi, açılan davada Çetin Altan aklanıyor ama,  kitap da toplatılmış, vazo kırılıyor. Koalisyonda ilk çatlak. İktidarın iki ortağı, CHP ile MSP’nin arası açılıyor. Hatta, koalisyon sallanıyor.

Şimdi koalisyon yok, dolayısıyla sallanan bir hükümet yok. Garip olan, özgürlükler ayaklar altında, bir yaprak bile sallanmıyor.

 

Bu modelde olağan

 

Günümüz, sanki kitapların bir emirle yakıldığı “Fahrenheit 451” modeli.

Kitap bulundurmanın yasaklandığı, düşüncenin yok edilmeye çalışıldığı, sadece TV’lerde beyin yıkayan tek yanlı haberlerin yer aldığı baskıcı bir toplum modelini anlatıyor “Fahrenheit 451” romanı ve filmi. Toplumu sindirmenin, baskının simgesi.

Hasan Cemal ile Tuğçe Tatari’nin kitapları toplatılmış, “Fahrenheit 451” modeline uygundur. Bu modelde olağandır.

Yazarın Diğer Yazıları

Zafer çığlıkları gölgesinde parçalanma: Nüfus bilgileri sıfırlandı

İsrail Suriye halkının nüfus, pasaport ve istihbarat kayıtlarının yer aldığı binaları bombalıyor, o kayıtları yok ediyor. Böylelikle kim kimdir, nerede yaşıyor, aidiyeti ne, bunları sıfırlıyor. Bombalayacak başka yer mi yok?

İngiliz + Amerikan planı: Suriye şimdilik Colani’ye emanet

Erdoğan onca kavgadan sonra, nasıl ki Mısır lideri Sisi ile anlaştı, Yunanistan ile anlaştı, AB ile anlaşmaya çalışıyor, diktatör Esad ile de anlaşmak için yollara düştü. Bütün olanların toplamında: İsrail ile yeniden el sıkışırsa... Artık yeni bir “İleri Üçlü” görmeye hazırlanın!.. Türkiye - Amerika - İsrail.

Diyanet imparatorluğunun freni patlamış!

AKP iktidarında artan bütçesi, artan personeli, artan yetkileriyle donatılan Diyanet İşleri Başkanlığı fiili ve sembolik kazanımlarıyla imparatorluk gibi. Kendisine her türlü rolü biçiyor, kendine göre yorumlar icat ediyor, toplumu yanlış yönlendiriyor. Bu kadar yetki tanınırsa, olacağı bu

"
"