245 maden işçisi önce vilayet binası önünde eylem yapıyor, 2016 yılında kendilerine hiç ücret ödenmediği ve ücretlerinin ödenmesini istedikleri için.
Kimse oralı olmuyor, kimse ilgilenmiyor ne Ankara’da, ne eylem yaptıkları Zonguldak’ta. Yaparlar ya.
Bunun üzerine kentte yedi katlı bir binanın tepesine çıkıyorlar, ücret alamadıklarını gırtları patlayıncaya kadar bağırıyorlar. Bağırırlar ya.
Kimse oralı olmuyor, kimse ilgilenmiyor, ne Ankara’da, ne eylem yaptıkları Zonguldak’ta.
On gün önce çalıştıkları maden ocağında açlık grevine gidiyorlar. Giderler ya.
Açlık grevine dayanamayan arkadaşları birer birer dışarıya çıkıyor. Maden ocağında yirmi sekiz işçi kalıyor.
Ve onlar dün maden ocağı girişinde bilerek göçük yaratarak, kendilerini ocağa hapsediyor, dış dünya ile bağlantılarını kopartıyor.
Ne içeriden dışaraya, ne dışarıdan içeriye giriş mümkün.
Ölmeye yatıyor yirmi sekiz işçi.
'Paralel' firmaya kayyum
Zonguldak’a bağlı Kilimli ilçesi Gelik beldesinde bir kömür ocağı var.
Ocak Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) ait. TTK bu ocağı rödevans (imtiyaz hakkı, işletme hakkı) sözleşmesi karşılığında DEKA Madencilik firmasına devrediyor. Ocak bu firmaya bağlı Balçın Madencilik Firması tarafından işletiliyor, kömür çıkartılıyor.
Firma iki yıldır burada, 245 işçi ile kömür çıkartırken, Türkiye’deki müthiş bir gelişmeden nasibini alıyor. 2016 yılı başında firmaya“paralel yapıya ait” gerekçesi ile el konuyor, firma maden ocağından uzaklaştırılıyor ve oraya kayyum atanıyor.
Sendika yok
Dün ocakta çalışan işçilerin bir temsilcisi ile konuşuyorum. Adını vermek istemiyorum, zaten başları yeteri kadar dertte, sorularım üzerine, söylediği şu:
“Biz sendikalı değiliz, bizi sendikalı yapmaya yanaşmadılar. 2014 yılında çıkan bir yasa var. Ona göre, yeraltında çalışan işçilerin ücreti en az iki asgari ücret kadar olmalı. Bu yılın başında bizde ortalama ücret ayda 2.600 lira oldu.
Ama, biz bu parayı hiç bir zaman alamadık. 2016 yılında, yani beş aydır, biz hiç para alamadık”.
İşte, ücretlerini almak için direniyorlar.
Eee, “paralel” diye kayyum atıyorsunuz, kayyum para ödemiyor ya da ödeyemiyor. İşçiler seslerini duyuramıyor ve sonunda ölüme yatıyor.
Nasıl yönetim ama!
"Eylemcilere para yok"
Direnişin siyasal yanı yok, işçiler sadece ve sadece haklarını almak için ayaklanıyor.
Kayyum heyetiyle görüştükten sonra önceki gün Vali bir açıklama yapıyor:
“Halen 15-20 kişi arasında olduğu ifade edilen, hukuka aykırı biçimde ocağı işgal eden işçiler hariç, diğer işçilere çözüm çabamızın ve iyi niyetimizin göstergesi olmak üzere, yarın sabahtan itibaren eşit ödeme yapılacaktır”.
Bu açıklama Zonguldak Valisi Ali Kaban’a ait. (26 Mayıs perşembe, Habertürk TV, saat 14.39). Akıl alır gibi değil.
1-Eyleme katılan işçi sayısı 15-20 değil, başlangıçta işçilerin hepsi. Ocakta açlık grevine başlayanların ise, bir kısmı fenalaştığı için ocaktan çıkartılıyor.
2-Bu nasıl bir “iyi niyet” ki, işçiler arasında ayrım yapılıyor.
3-Bu nasıl “iyi niyet” ki, açlık grevini sürdürenler böylesine dışlanıyor. Hatta, onlara para ödenmemeyeceği söylenerek, cezalandırılıyor.
4-Açıklamada yer alan, “paraları ödenecek” faslı, dün saat 19’a kadar gerçekleşmiyor, yani ödenmiyor.
Zaman zaman ocağın önünde arkadaşlarını bekleyen işçilerle polis arasında gerginlik tırmanıyor.
İşçi temsilcisi daha sonra bu açıklamanın yumuşatıldığını, “bütün işçilere para ödeneceğinin bildirildiğini” söylüyor.
Vali Ali Kaban
Bu arada Zonguldak Valisi Ali Kaban...
2005-2007 arasında Abdullah Gül Dışişleri Bakanı iken, Gül’ün ulusal güvenlik danışmanı.
2007-2008 Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala’nın özel danışmanı, Ala o tarihte milletvekili ve Bakan değil.
2008’de Ordu Valisi.
2009’da Ordu’dan alınıyor, merkez valisi.
2010-2013 Başbakanlık Başdanışmanı.
2013 Zonguldak Valisi.
Yani, yöneticilik deneyimi yerinde. Yöneticilik aynı zamanda krizileri çözme sanatı. Oysa, Vali Bey kriz sırasında yeni kriz yaratıyor. Açıklama ibretlik.
Devamı var. Devamını CHP milletvekili Veli Ağbaba CNNTÜRK’ün dün 13 haber bülteninde açıklıyor:
“CHP heyeti olarak biz Zonguldak’a maden ocağına gittik, ocaktaki işçilerin açlık grevine son vermeleri çağrısında bulunmak için onlarla görüşmek istedik. Ancak, polis izin vermedi.
Bunun üzerine ben Zonguldak Valisini aradım. Vali Bey bize, işçilerle görüşemeyeceğimizi söyledi. Ve şunu ekledi, söylediklerine inanamadım.
Bana, “çok görüşmek istiyorsanız, idari mahkemeye başvurursunuz, mahkeme izin verirse, işçiler ile görüşürsünüz” dedi.
28 işçinin hayatının söz konusu olduğu bir olayda, sorunu yönetmekle sorumlu bir valinin yanıtı ne yazık ki, bu. Kamplaşmanın bir başka yönü.
Önce “eylem yapan ve yapmayan işçi” ayrımı, ona göre ücret ödenmesi bildirimi, ardından “idari mahkeme” filan gibi, soruna sorun katan tavırlar. Gereksiz, boşuna gerilim.
Olay kamu oyuna mal olunca ve dün iyice ön plana çıkınca, dün akşam saatlerinde aynı Vali Bey daha makul bir çizgiye geliyor, “işçiler söz konusu şirket tarafından mağdur edildi, haklarını aramak için protesto ediyorlar” diyor. Nihayet.
Belki de, Ankara’dan müdahale sonucu, bilemiyorum.
Girişteki göçük
Açlık grevi yapan işçilerin madenin girişinde meydana getirdikleri göçük çok tehlikeli. Neden bunu yapıyorlar. İşçi temsilcisi:
“Kararlı olduklarını göstermek için.”
Ben bu satırları yazarken, dün saat 20.30, işçiler ocakta, açlık grevi sürüyor. Ocak önünde zaman zaman polisle gerginlik yaşanıyor.
Şimdi tam sırası, hani o bilinen üslupla:
“Eyyy Enerji Bakanı, eyyy İçişleri Bakanı, eyyy Zonguldak Valisi, insanlar orada ölüme yatmış, onları hayata döndürmek için ne yapıyorsunuz?”
Bunun bir adım ötesi, Binali Yıldırım’ın Başbakan olarak ilk ciddi sınavı. 28 işçi ölümle burun buruna, Binali Bey bakalım yoğurdu nasıl yiyecek? Haydi, çöz bakalım, Binali Bey.
Üstelik, sizin iktidarınız tarafından atanan kayyum heyetinin gözü önünde yaşanıyor bu dram.
Paralel, maralel, kayyum, mayyum derken, geldiğimiz yere bakın.
Ülkeyi “yönetemeyen bir iktidarın” verdiği çok çarpıcı örnek.
Örnek, mörnek, bu ibretlik dramda 28 işçiyi kurtarın, ölüme yatanları hayata döndürün.