Nutuk attığı aynı gün, hatta Abdürrahim Karakoç’tan şiir okuduğu aynı saatlerde...
“Gene tehir etme üç ay öteye / Bu dava dedemden kaldı Hakim Beğ / Otuz yıl da babam düştü ardına / Siz sağ olun, o da öldü Hakim Beğ...”
Adli Yılın açılışında Tayyip Erdoğan “adaletin geçmişte geç tecelli edişini” vurgularken, eleştirisini bu şiirle destekliyor ve ekliyor:
“Adaletin hızlı şekilde tecelli etmesi amacıyla hızlı şekilde reformlar gerçekleştirdik”.
Bu şiiri okuyup, “reform gerçekleştirmekle” övündüğü gün ve hatta aynı saatlerde...
Çorlu tren faciasında görülen dava beşinci yılını çoktan dolduruyor ve duruşma Kasım ayına erteleniyor!..
Yıllar süren, sonunda zaman aşımına uğrayarak düşen, dolayısıyla adaletin tecelli etmediği pek çok dava var AKP döneminde.
AYM'den "ihlal" kararı
Erdoğan “adaletin hızlı şekilde tecelli etmesi için reformlar gerçekleştirdik” derken, Anayasa Mahkemesi onu tekzip ediyor.
Daha geçen yıl, Ocak 2022’de verdiği bir karar var.
İzmir’de yaşayan dört işçi işe iade talebinin yanı sıra, kıdem tazminatı ve fazla mesai alacakları için 2015’te dava açıyor..
Dava altı yıl sürüyor.
İşçiler yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle mağdur oldukları gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyor.
Anayasa Mahkemesi:
“Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır” diyerek, işçilere manevi tazminat ödenmesine karar veriyor.
Yıllar süren yargılamalarla ilgili sayısız örnek var.
"Hukukun üstünlüğü"
Aynı konuşmasında Erdoğan her zamanki gibi, döktürüyor:
“Hukukun üstünlüğü ilkesinden asla taviz vermeyiz”.
Tesadüf bu ya...
Bu sözlerin üzerinden 24 saat geçmeden, Taksim’de toplanan Cumartesi Anneleri’nden 32 kadın gözaltına alınıyor.
Oysa, yine Anayasa Mahkemesi’nin Cumartesi Anneleri ile ilgili bir değil, iki kararı var.
İlki bu yılın Şubat, ikincisi bu yılın Mayıs ayında, Anayasa Mahkemesi:
“Eyleme katılanların gözaltına alınmaları toplantı ve gösteri hakkının ihlalidir”.
İlk karara bir üye muhalif kalırken, ikinci karar oybirliği ile alınıyor.
Daha önce olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi kararlarından sonra Cumartesi Anneleri her cumartesi günü hala gözaltına alınıyor.
Nerede kaldı, Erdoğan’ın “hukukun üstünlüğünden asla taviz vermeyiz” sözü?..
“Hukukun üstünlüğü” mahkemelerin, hele de Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlara uymak, o kararları yerine getirmek değil de, ne?..
"Hukuk devleti" nerede
1 Eylül’de, yine Adli Yılın açılışında Erdoğan’dan bir başka vecize:
“Hukuk devleti hepimizin ortak hedefi ve kırmızı çizgisidir”.
Söylendiğinde ve yazıldığında, çok şık ve demokratik duruyor.
“Kırmızı çizgi” yani, hukukun üstünlüğü gibi, adaletin zamanında gerçekleşmesi gerektiği gibi, benzer söylemlerin “asla taviz verilmez” dizisinin ana başlığı.
“Hukuk devleti” ne demek?..
En basitinden:
-Anayasa’ya ve yasalara uymak,
-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymak,
-Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak,
-Yerel mahkeme kararlarına uymak,
-Eski deyimle, hakim teminatına, yani yargıç güvencesine sadık kalmak,
-Keyfi tutuklamalara son vermek”.
Ama, nelere tanık oluyoruz?..
AİHM işine gelmeyen bir karar verdiğinde, Erdoğan ne diyor?..
“AİHM kararı yok hükmündedir”.
Zaten o nedenle Osman Kavala altı yıldır hapiste, Selahattin Demirtaş öyle.
Hani “hukuk devleti kırmızı çizgimizdi, hukukun üstünlüğünden asla taviz verilmezdi!..”
Madem öyle:
Merdan Yanardağ ve 30’dan fazla gazeteci neden hapiste?..
Katiller, uyuşturucular, cinsel tacizciler serbest denetim yasasından yararlanıp dışarı çıkarken, Barış Pehlivan neden hapiste?..
Hatay’dan TİP milletvekili seçilen Can Atalay seçimin üzerinden dört ay geçmek üzere iken, neden hala hapiste?..
Bunların hangisinin, üzerine basa basa vurguladığı “hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti” ile bağdaşan bir yanı var, hangisinin?..
Bunlar her gün yaşanırken, bir de “sivil Anayasa” çağrısı yapıyor!..
Sanki var olan Anayasa’nın kuralları yerine getiriliyormuş gibi!..
Kör talih
Erdoğan hukuka güzellemeler döşenirken, muhalefet, özellikle CHP kendi derdine düşmüş durumda.
Her geçen gün inandırıcılığını biraz daha kaybeden, kendi seçmenini biraz daha öfkelendiren CHP’de son skandal danışman krizi.
Bu nasıl bir iş ise...
“Eski AKP’liler, eski MHP’liler, Atatürk’e ve CHP’ye saldıranlar Kemal Kılıçdaroğlu’nun imzasıyla CHP’ye danışman olarak atanıyor”.
Kılıçdaroğlu o kişileri nasıl buluyor?.. Nereden buluyor?..
Koskoca parti bunlara nasıl seyirci kalıyor?..
Birileri kendini ortaya atıp, o atamaları yalanlıyor. Ancak, yalanlamanın mürekkebi kurumadan yalanlamanın yalan, danışman atamalarının doğru olduğu ortaya çıkıyor!..
Bu arada Erdoğan yeni Anayasa çağrısında bulunuyor.
Biliyor ki:
Bu muhalefet onun ekmeğine yağ sürdükçe...
Referanduma gidildiğinde, istediği sonucu alır.
Ülkenin yarısı da, öfkesiyle ve geçim derdiyle talihine küsmeye devam eder!..
Yalçın Doğan kimdir?
Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.
1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.
Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.
Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.
|