Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Genel Müdür Yardımcılığı'na imam hatip mezunu Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürü'nün atanması, ayrıca geride kalan yıllarda “bilim ve teknoloji” ile uzak yakın ilişkisi bulunmayanların doldurulması bugün Başbakan Binali Yıldırım’ın pişmanlığına yol açıyor:
“Ordu, bürokrasi ve bir yara da TÜBİTAK’a yaptığımız atamalar hiç olmamış.”
Sorumlu Bakan Faruk Özlü öz konuşuyor:
“Bylock işten çıkartılan FETÖ’cü TÜBİTAK çalışanları tarafından gerçekleştirildi.”
Bylock sadece karşıdan gelen onay kodu ile gerçekleşen, başkalarının erişimini engelleyen, şifreli konuşma özelliğine sahip bir teknik. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ortaya çıktığı gibi, FETÖ’cüler bol bol Bylock kullanmış.
TÜBİTAK Başkanı:
“Bilim ve teknolojiye ayrılan kaynakların en az yüzde 20’si FETÖ’ye gitmiş.”
El birliği ile müthiş itiraflar.
17/25 Aralık’tan sonra TÜBİTAK’ta, o tarihte “paralelci” olarak tanımlanan 1.237 kişinin işine son veriliyor. 15 Temmuz’dan sonra bunlara, bu kez “FETÖ’cü” olarak, 139 kişi daha ekleniyor.
Bunları oraya kim yerleştiriyor da, bugün “yanlış atama, paralar FETÖ’ye gitti” diye ağlıyorlar?
Olayın çok daha vahim boyutu var.
Kore'ye bak Kore'ye
Ekonomi, büyümek bir yana, tarafsız olan herkesin tahminini doğruluyor, küçülüyor, 1.8 oranında. Terör ve her türlü siyasal çalkantı, işte en yüksek yerden itiraflar ortada, kötü yönetim ile birlikte, ekonominin rekabet gücü azalıyor.
Bu gücün azalmasında önemli etkenlerin başında bilim ve teknoloji alanında gelişmenin eksikliği, AR-GE, araştırma geliştirmedeki gerilik yatıyor. Bunun kaynağında TÜBİTAK var.
İki gün önce CHP milletvekili Sencer Ayata TÜBİTAK bütçesi üzerine konuşmasında çarpıcı bir analize imza atıyor ki, bu gelecekte Türk ekonomisinin rekabet gücü açısından daha zor günlerin habercisi.
AKP iktidara geldiğinde AR-GE için gayri safi milli hasılanın yüzde yarımını ayırıyor. Aynı tarihte Kore yüzde 2.2’sini ayırıyor. Türkiye bugün yüzde birini, Kore yüzde 4.3’ünü ayırıyor. Yüzde yerine rakamla ifade edersek, bugün bu alanda Türkiye 7 milyar, Kore 72 milyar dolar harcıyor. On kat fazla.
Rekabette bizim ve Kore’nin geldiği yer ortada. Onlar Çin, Hindistan ve Almanya ile yarışıyor. Sen yerleştirdiğin FETÖ’cüleri temizlemekle meşgulsun. Kaldı ki, ayırdığın paranın bir bölümü AR-GE yerine FETÖ’ye gitmiş.
Onlar şakır şakır, hem de en yeni teknolojilerle sanayi ürünleri ihraç ediyor, sen rekabet gücünün aşağıya inişine ek olarak, dış politikadaki kavgalarının da etkisiyle ihracatta debeleniyorsun.
AB ile kavga
1.8 küçülmenin nedenlerinden biri ihracatta gerileme. O gerilemenin altında herkesle kavga var ve de AB ile.
Oysa:
Sen ihracatının yüzde 49’unu AB ülkelerine yapıyorsun. Senin ülkendeki yatırımlarının yüzde 70’i AB ülkelerinin firmalarına ait.
“AB’den çıkalım...” Nereye çıkıyorsun?
Daha da küçülmek, daha da yoksullaşmak için mi?
Üstelik, bu kavga sadece onların değil, senin öz firmalarının da yatırım arzusunu kırıyor. Yatırımlar azalıyor, küçülüyorsun. Bunlara:
- Bitmeyen terörü,
- Piyasadaki güvensizliği,
- Politik kargaşayı ve belirsizliği,
- Artan stokların şişmesini,
- Özelikle inşaatta ve sanayi ürünlerinde iç talebin düşüşünü,
- Turizm gelirlerindeki düşüşü,
- Özel tüketim harcamalarındaki azalmayı eklemek gerek.
Milletin harcaması azalıyor, geçim sıkıntısı artıyor, masa başında rakamlarla oynayarak, kişi başına gelirin arttığını ilan etmek...
Bu kandırmacayı artık kimse yemiyor.
Bu arada da, dış borç rakamları ürkütüyor. 2002’de 147 milyar dolar olan dış borç bugün 611 milyar dolar.
Bu ağır faturaya, hele de, terörün her gün hayat ve ocak söndürmesine rağmen, “Başkanlık..."
Ürdün örneği
Orta Doğu bataklığı ayrı bir macera.
Suriye, Suriye, Suriye...
Sabah kalkıyoruz Suriye, akşam yatıyoruz Suriye.
Ve Suriyeli mülteciler.
Gerçi, en çok bizde var ama örneğin, Ürdün’de de sayıları bir buçuk milyona dayanmış bulunuyor. Ürdün’de de, Müslüman bir nüfus var.
Yine de, bizimle Ürdün arasında önemli bir fark var.
Ürdün Suriye bataklığına hiç bir biçimde dahil olmuyor, girmiyor.
Biz o bataklığa girdiğimiz içindir ki, IŞİD terörünün hedefleri arasında biz de varız.
Bu arada bir parantez. Başlangıçta herkes ve büyüklerimiz IŞİD, Irak Şam İslam Devleti deyimini kullanırken, “İslam” sözü “büyüklerimizi” rahatsız ettiği için “DEAŞ” deyimini kullanıyor. Oysa, DEAŞ Arapça’da açılımı “ad-Dawlah al-Islamiyah fıl-Irak wa ash-Sham”, yani fark etmiyor. HA IŞİD, ha DEAŞ, ikisinde de İslam sözcüğü var.
Neyse, bu parantez bir yana, asıl mesele, bize musallat olan terör grupları arasında yer alan IŞİD’in örneğin Ürdün’de olmayışı ki, iyi yok, Ürdün’ün Suriye sorununda uzak kalması.
Terörün ekonomik maliyeti nedeniyle aktarıyorum bu gözlemi.
Ekonomideki küçülmenin nedenleri arasında terör başlı başına bir etken, kırk yıldır Türkiye’nin üzerine çöken ve son bir yıldır iyice azgınlaşan bir kabus.