Yılını hatırlamıyorum, bir tarihte beş yılda bir yapılan nüfus sayımlarından biri... O tarihlerde nüfus sayımı yapılacağı gün bir pazar gününe dek getiriliyor ve sokağa çıkma yasağı konuyor...
Tek bir gün evde kalınıyor, o da sayımın bittiği ilan edilinceye kadar, yani akşam üstü en geç 17 - 17.30 gibi sokağa çıkma yasağı kaldırılıyor...
Ne var bunda? Çok şey var!.. Aziz halkımızın olağan dışı bir tavrı var.
Bir gün bile değil, en fazla on iki saat sokağa çıkmak yasak ya... Pek çok kişi marketleri boşaltıyor!..
Evine on ekmek alan mı ararsınız, beş kilo pirinç mi, dört kilo nohut mu, üç kilo makarna mı? Sanki bir kaç ay sürecek kıtlık var!..
O yıl bizim sokakta Danimarkalı bir çift oturuyor, birilerinin evine kilolarla erzak taşıdığını görünce, karı koca şok geçiriyor ve büyük şaşkınlık içinde soruyor:
"Sokağa çıkma yasağı kaç hafta sürecek?"
Elin adamına nasıl anlatacaksınız?
Sanki yağmalama
1-Stokçuluk
2-Karaborsacılık
3-Fırsatçılık
4-Toplamında ahlaksızlık
Saçma sapan panik de cabası!
11 Mart’ın ilk dakikalarında, saat 00.50’de Sağlık Bakanı Koronavirüs'ün Türkiye’de görüldüğünü açıklıyor, tek bir vaka olmak üzere. 11 Mart günü saat 08.30’dan itibaren marketlere ve eczanelere koşanlar, belli ürünlerde o mağazaları sanki yağmalıyor!..
Marketlerde kuru gıdalar ve kolonyalar, ıslak mendiller, dezenfektan ürünler, eczanelerde de öyle, kapış kapış!..
Mekanizma çift taraflı işliyor, aziz halkımız belli ürünleri stoklarken, onları satan diğerleri de, durduk yerde ürünlerine inanılmaz zamlar bindiriyor. Örneğin, 42 liralık bir dezenfektan sabahtan öğleye, durduğu rafta 250 lira oluyor. Kolonya ve benzeri ürünlerin fiyatı en az dört kat artıyor, o da bulabilirsen.
Üç aydır var
Koronavirüs Çin’de aralık ayında görülüyor. O günden bugüne 114 ülkeye yayılıyor. Yayıldığı son ülkelerden biri bizim ülke. Avrupa’yı, Amerika’yı ve çevremizdeki her ülkeyi sarmışken, bize gelmemesi zaten mümkün değil. İlgi çekici olan, Bakan'ın açıklamasına kadar kılını kıpırdatmayan aziz halkımız, bir anda paniğe kapılıyor. Oysa belli ki geliyor işte.
Gereksiz bir panik!.. Ölümcül tehlikeye karşı her alanda, her kurumda önlem almak ayrı, zaten alınıyor, panik ayrı.
Birkaç yıl önceki "domuz gribini" hatırlıyorum, daha önceki "İspanyol gribini" de. İkisi de ölümcül ve bulaşıcı ama, bugünkü gibi stokçuluk, fırsatçılık ve panik yaşanmıyor. Belki Koronavirüs daha tehlikeli ve daha çok bulaşıcı, bunun sonucunda karaborsacılık ve fırsatçılık panikle birlikte katlanıyor.
Tüm insanlar
Dünya Sağlık Örgütü Koronavirüs'ü "pandemi" ilan ediyor, yani bulaşıcı ve ölümcül olarak. "Pandemi"’ Yunanca'dan geliyor, "pan bütün", demi ise, "demos insanlık" anlamında, "bütün insanlığa tehdit" anlamında.
Bir zamanlar veba, tifo, kolera yayılması gibi... Pandeminin bizdeki anlamı şu bir iki gün içinde biraz farklı.
Bizde, sınırlı da olsa, bulaşıcı olan stokçuluk ve fırsatçılık... En az Koronavirüs kadar tehlikeli, "ahlaksızlık" vaziyeti.
Stokçuluk, bütünüyle bencillik, başkalarının da aynı ürünlere ihtiyaç duyduğunu hiçe saymak...
Fırsatçılık, bugün ne vurursam kârdır hırsı, karaborsacılık...
Geçmiş yıllarda koleraya, vebaya, tifoya nasıl çare bulundu ise, Koronavirüs'e de çare bulunacağı kesin...
Ama, bizdeki pandemiye nasıl ve ne zaman ve nasıl çare bulunabilir acaba?