Toprağı bol olsun, Süleyman Demirel’in onca siyasal deneyden sonra söylediği bir söz var:
“Seçimde sen asıl tencereye bak!.. Görevde kaldığı sürece, bir iktidar ne yapmış olursa olsun, iktidarı tencere götürür!..”
Demirel’in halk ağzındaki söylemiyle “tencere”, ekonomi dilinde “geçinebilmek” anlamına geliyor. Yani, karnını doyurabilmek, aç kalmamak, elde ettiği gelirle geçinebilmek...
İşte, “tencere” günümüzde geniş kitleler için çok sorunlu.
Neden?..
Gıda fiyatlarındaki artış yüzde otuza dayanmış bulunuyor.
Buna karşılık, elde edilen ücretlerdeki artışlar gıdadaki fiyat artışlarının çok gerisinde.
Dolayısıyla:
“Tencere pek kaynamıyor”.
Tencere kaynamayınca, iktidar kim olursa olsun, iktidar kaynamaya başlıyor, ayağı kayıyor.
On yedi yıllık AKP iktidarının günümüzdeki en çarpıcı gerçeği bu.
Bu nedenle iktidar sahipleri seçim meydanlarında “tencereye” pek değinmiyor, çünkü orası en zayıf halka.
“Tanzim satışlarıyla” idare etmeye çalışıyor, ama nafile!..
Dipten gelen dalga
Yirminci yüzyılın en büyük yazarlarından biri de Ukrayna doğumlu, Rus İlya Ehrenburg.
Dünya edebiyatına armağan ettiği muhteşem üçlü romanın, “Fırtına” ve “Paris Düşerken” den sonraki üçüncü romanı “Dipten Gelen Dalga” başlığını taşıyor.
Yirminci yüzyılın en hareketli dönemini, İkinci Dünya Savaşını çeşitli cephelerde anlatan ilk iki romandan sonra, “soğuk savaşın” ayak seslerini yansıttığı “Dipten Gelen Dalga”, bir roman başlığını aşıyor, Ehrenburg’un siyasal tarihe armağanı, bir deyim olarak kalıyor.
“Dipten gelen dalga” bu romandan sonra yıllardır her ülkede, çok yönlü alanlarda kullanılıyor.
Günümüzde bizde böyle bir durum var.
Orta Anadolu ve Karadeniz Bölgesi hariç, hangi bölgeden, kiminle konuşursam, yanıt pek değişmiyor:
“Dipten gelen bir dalga var...”
Yani, siyasal dengeleri değiştirecek bir dalga.
Bu dalga AKP’yi sarsıyor
“Kaynamayan tencere dip dalgayı harekete geçiriyor.”
Geçim derdi, on yıl sonra ilk kez AKP iktidarını sarsıyor.
İktidar sahiplerinin dilinden düşürmediği ve bu seçimde ana tema olarak öne sürdükleri “beka” sorunu kimsenin umurunda değil.
Neden?..
1-Kimse böyle bir sorun olduğuna inanmıyor ki, zaten yok,
2-”Beka” tencereyi kaynatmıyor!..
Dış politikadaki yalnızlık, komşuları dahil, dünyanın en uzak bölgesindeki ülkelerle bile kavgalı hale gelmek, hukuk devletinden sapma, yargı bağımsızlığının sona ermesi, keyfi tutuklamalar, hapisanelerde yargı karşısına bile çıkmadan yatan insanlar, temel hak ve özgürlüklerde olağanüstü gerileme, medyayı ele geçirme, kısaca “otokratik yönetim biçimi” bir yana...
Bu temel verilere rağmen, acı ama gerçek, bunlar bir yana...
“Tencere” bir yana...
“Tencerenin” yarattığı “dipten gelen dalga” var.
AKP’de kaygı
İktidar sahipleri bu gerçeğin farkında.
O nedenle garip garip suçlamalar, tehditler, “seçilse bile iş yapamaz” gibi korkutmaların haddi hesabı yok.
Meydanlarda ve TV’lerde bu demokrasi dışı tehditlerin ardı arkası kesilmezken, kendi aralarındaki kapalı toplantılarda bir itiraf var:
“Seçim bıçak sırtında... Özellikle İstanbul ve Ankara’da...”
“Dipten gelen dalganın” iktidar katındaki yansıması...
On yedi yıl sonra galiba ilk kez AKP bu ölçüde telaşlı...
Vazgeçilmez koşul
Bir dakika, bir dakika...
“Hah tamam, AKP Ankara ve İstanbul başta, halen kendisinde bulunan başka belediyeleri de kaybediyor” demiyorum!..
Bir dakika... O kadar kolay değil bu iş günümüzde...
Bunun çok temel, hayati, asla vazgeçilmez bir koşulu var:
Sandıklara sonuna kadar sahip çıkmak...
“Sonuna kadar” ne demek?..
Sandıktan çıkan sonucun ıslak imzalı belgesini ilçe ve il seçim kuruluna teslim edinceye kadar peşini bırakmamak, demek!..
O belgenin fotoğrafını parti merkezlerine göndermek, demek!..
Yani, “oyları saydık, sonucu gösteren belgeyi imzaladık, işimiz bitti” demek yok. Islak imzalı belgeyi adım adım takip etmek şart.
Yoksa, elektrikler aniden kesilebiliyor, trafoya kedi kaçabiliyor, gerçek oylar bir köşeye atılıyor, yerini başka oy çuvalları alıyor.