Berfo Ana 105 yaşında, otuz üç yıl boyunca oğlunu aradıktan sonra Şubat 2013'te hayatını kaybetti..
Oğlu Cemil Kırbakır 13 Eylül 1980 günü Kars’ın Göle ilçesindeki evinden gözaltına alınıyor, bir daha da kendisinden haber çıkmıyor.
Otuz iki yıl sonra, 2012’de Meclis’te kurulan komisyon “Cemil Kırbakır’ın işkencede öldürüldüğü” sonucuna varıyor, “işkence yapanların isimlerini açıklıyor.”
Berfo Ana bu kez oğlunun mezarını bulmak ve işkencecilerin cezasını çekmeleri için Kars Savcılığı'na gidiyor. Devamını yazdığı mektuptan okuyalım:
“Kars Savcısına, daha ne bekliyorsunuz, dedim. Savcılar duymadı. Meclis oğlumu devletin kaybettiğini söyledi, savcılar ‘firar etmiş’ deyip, dosyayı kapattı.
Şimdi Adalet Bakanı'na sesleniyorum, sen Adalet Bakanısın, adalet vermekle yükümlüsün. Oğlumun mezarını bulmanı istiyorum”.
Berfo Ana mektubu Adalet Bakanlığı kapısına asmak istiyor, izin verilmiyor. Mektubu önceki gün dokunulmazlıkların oylanmasından önce CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu kürsüden okuyor. Kayıtlara geçmesi için. Aynı zamanda, bir yasa önerisine örnek olmak üzere.
Faili meçhul yine ret
Tanrıkulu faili meçhul cinayetlerde ve kayıplarda zaman aşımının Ceza Yasası'ndan çıkartılmasını öngören bir yasa önerisi veriyor.
- Kasten adam öldürmede,
- İşkencede,
- Çocukların cinsel istismarında zaman aşımının kaldırılması önerisi.
Bu suçları işleyenler ne zaman yakalanırsa, zaman aşımına bakılmaksızın, yargılanacak. Bir anlamda faili meçhul cinayetlerin ve cinsel istismarcıların peşi hiç bırakılmayacak. Ne kadar iyi.
İyi ama, yasa önerisi AKP oylarıyla reddediliyor.
Faili meçhul cinayetler meçhul kalmaya devam etsin, çocukların cinsel istismarına adı karışanlar belli zaman geçtikten sonra adaletten kaçabilsin.
Bu öneri ne zaman reddediliyor? Dokunulmazlıkların kaldırılmasının görüşülmesinden hemen önce, aynı oturumda, önceki gün.
Berfo Ana'nın sembol olduğu kayıp çocuklarını arayan anaların elleri bir kez daha kursaklarında kalıyor.
Eğer dokunulmazlık referanduma giderse, kayıp anaları buna “evet” der mi?
Dokunulmazlıkları kaldırmak istiyorsun, peki, faili meçhullere neden dokunmak istemiyorsun? On dört yıldır faili meçhul cinayetler ne zaman sorgulanmak istense, neden hep “hayır” diyorsun?
Son örnek Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi. Elçi’nin öldürülmesi üzerinden altı ay geçiyor, cinayeti kimin işlediği hâlâ belli değil, faili meçhul.
Bölge halkı ile uyum, bölge halkını kazanma dokunulmazlıkların kaldırılmasından değil, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasından geçiyor.
AKP’nin siyasi ilkeleri
Kaldı ki, bunun çok ötesinde, AKP siyasi olarak bir başka çelişki içinde, kendi ilkeleriyle çelişiyor.
2001’de kurulurken yazılan parti programının “Siyasi İlkeler” bölümünün son maddesi şöyle:
“Siyaset alanının daraltılması ve saygınlığının gölgelenmesine dönük tüm girişimlere karşı kararlı bir politika izlenecektir”.
Bu durumda-
- HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak, eğer ceza alıp, hapse girerlerse, onların siyaset alanını daraltmıyor mu?
- Sadece HDP’nin değil, HDP’yi destekleyen özellikle bölge halkını siyasetin dışına itmiyor mu?
- Onlar için siyaset alanının daraltılması, o insanları başka alanlara zorlamıyor mu?
HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken dokunulmazlıkların kaldırılmasını belki de, bu nedenle “Savaş Yasası, Darbe Yasası” (17 Mayıs, Meclis tutanakları) olarak niteliyor. HDP açısından siyaset alanı daraltılacağı için bu yorumu yapıyor.
İktidara geldikten sonra AKP sadece belirtttiğim “ilkesinden” değil, aslında pek çok ilkesinden vazgeçiyor, pek çok ilkesi ile çelişkiye düşüyor. Siyasette şeffaflıktan tutun da, yolsuzluğa adı karışan milletvekili ve bakanlara dönük öngördüğü yaptırımlarını, programında yazılı “ilkelerini” de unutuyor.
Unutması, çelişkiye düşmesi, kendini bağlıyor.
Ama, siyaset alanını daraltması, hepimizi ilgilendiriyor, bütün Türkiye’yi, bütün Türkleri ve Kürtleri.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasının oylandığı Meclis oturumunun tutanaklarını dün baştan sona okuyorum. Her partinin kendine göre bakışı ve tavrı var.
Ama, bunlar arasında en akılda kalan, en uyarıcı olan, dokunulmazlıkların kaldırılmasının ülkeye neye mal olabileceğine dikkat çeken en çarpıcı söz İdris Baluken’in “Savaş Yasası” deyimi.
Yarın nihai oylama var. Yeniden düşünmek ve bu maceradan vazgeçmek için vakit henüz geçmiş değil.
Eşleri, çocukları, babaları, anneleri, kardeşleri kaybedilenlerin de dokunulmazlıklara ilişkin bir düşüncesi olduğuna eminim. Derin kaygı içindeler, eminim.
Berfo Ana, ömrünün son otuz üç yılı oğlunu aramakla geçirmiş, sonra gerçeği öğrenmiş, mezarını bulamadan ölmüştü.
Böyle bir ülkede şimdi de “Savaş Yasası”.
Berfo Ana, başka analar “çocuklarını aramasın” derdindeydi.
Ya sizin derdiniz ne? Başkanlık mı?