“Sınıfın en iyisi bendim” diyor.
Amerika’da Pennsylvania Üniversitesi Wharton School 2006 yılında dünyanın saygın ekonomi gazetelerinden biri olan Financial Times tarafından “dünyanın en iyi ekonomi eğitimi veren okulu” seçiliyor.
Aynı okul (üniversite) 2014 yılında yine ekonomi alanında iddialı yayınlarından biri olan Bloomberg Businessweek Dergisi tarafından “işletme yüksek lisans (MBA) eğitiminde dünyanın en iyi ikinci üniversitesi” seçiliyor.
Okul öyle şanlı şöhretli ki, oradan mezun olan biri kişi, kısa sürede aylık kazancı 10 bin doları bulan bir iş bulabiliyor. Okul Amerika’da özellikle “işletmecilik eğitiminde” parmakla gösterilen üniversitelerin başında geliyor.
Amerikan Başkanı Trump 1968’de Wharton’dan mezun oluyor.
Başkan olduktan sonra yapılan bir röportajda “sınıfın en iyisi bendim, sınıf birincisi olarak mezun oldum” diyor.
Elin oğlu gazetecilik yapıyor
Gerçekten öyle mi?..
Amerikalılar şu anda gerçekten “dünyanın en iyi okullarından birinden birincilikle mezun olmuş bir Başkan’a mı sahip?”
Kötü bir amaçları yok, sadece “böylesine çalışkan ve başarılı bir Başkan’la” yönetilmenin gururunu paylaşmak, onunla övünmek adına, bir kaç gazeteci okulun 1968 yıllığına bakıyor.
O kadar da zahmet edecek bir şey yok, sadece yıllığa bakmak gibi sıradan bir araştırma...
Evet, bakıyorlar 1968 yıllığına, yani Trump’ın mezun olduğu yılın belgelerine...
Okul kurulduğu 1881’den bu yana, her yıl “başarı listesi” yayınlıyor, o yılın en başarılı öğrencilerinin listesi, onlara ilişkin bilgiler...
Trump nerede?
Diyor ya, “O yıl en başarılı bendim” diye, ne var ki, 1968 en başarılı öğrenciler listesinde Trump’ın adı yok.
E, koskoca Başkan yalan mı söylüyor?..
Gazeteciler birkaç kez arıyor, tarıyor, başka belge var mı, yok mu, nerede o başarı listesi, diye...
Iııh, yok!..
Okulun kayıtlarında Trump’a ilişkin hiç bir başarı belgesi yok!..
Aktarılan bir anı
Öyle kalsa, iyi...
Trump yoksa yalan mı söylüyor, tartışmaları Amerika’da uzayıp giderken, tam o sırada The Daily Pennsylvania gazetesinde bir makale yayınlanıyor, hani gerçeğe yardımcı olmak açısından.
Okulun hocalarından Frank DiPirima tarafından yazılan makalede, Trump’ın hocası Prof. Kelley’in söylediği bir söz aktarılıyor.
Prof. Kelley hayatta değil, DiPirima’nın yazdığına göre:
“Trump daha politik bir şahsiyet olmadan önce de, Başkan seçildikten sonra da, Prof. Kelley bana defalarca, ‘Bu Trump tam gerizekalı bir öğrenciydi’ derdi, sınıfın en kötü öğrencisi o imiş.”
İyi mi?..
Başlarına bir şey gelmiyor
Adam Başkan...
Bir öğretim üyesi tutmuş bir gazetede, Başkanla ilgili “gerizekalı imiş” gibi laflar yazıyor.
Başkan da kılını bile kıpırdatamıyor, çünkü ifade özgürlüğü var.
Yoksa...
“İleri demokrasi” olsa, o hocayı tuttukları gibi, “terör örgütü üyeliğinden” içeri atmaları işten değil!..
O gazetecilerin “terör örgütüne yardım ve yataklıktan” önce işten atılmaları, ardından haklarında hiç bir iddianame yazılmadan, yargıç karşısına bile çıkmadan aylarca tutuklu kalmaları...
Ve o gazetenin bir başka guruba satılması..
Garip ama, orada kimsenin başına böyle şeyler gelmiyor.
Biyografi yazarı
“Sınıfın birincisiydim” sözünün üzerine bir biyografi yazarı da gidiyor, o da araştırıyor.
Gwender Blair isimli araştırmacıya göre, “Trump okula özel rica ile kabul edilmiş”, okula verilen önemli bir bağışla birlikte.
Sınıf arkadaşlarından Louis Calomaris’e göre ise, “Trump derslerde çok isteksizdi, ayrıca çok hazırlıksız gelirdi, herhangi bir başarısına tanık olduğumu hatırlamıyorum.”
Şu hale bakın!..
Elin oğlunun işi gücü yok, Başkan’ın bir sözü doğru mu, eğri mi, diye peşine düşüyor ve sonuçta gerçek ortaya çıkıyor:
“Başkan yalan söylüyor.”
Amerika’da bunu yazmak mümkün, oysa “ileri demokrasi” olsa, “ulan kim yalan söylüyor” diye adamı ensesinden tuttukları gibi...
Ataması geri çevrildi
Amerika’da Trump maceraları bir türlü bitmek bilmiyor. Son olarak:
Çalışma Bakanlığı’na atadığı biri Kongre’de reddediliyor, adam yetersiz bulunuyor.
Yetersizliğinin yanı sıra, özel yaşamı ve evinde çalıştırdığı kadının sigortasız olduğu ortaya çıkıyor ve doğal olarak ret!..
Oysa, Kongre’de çoğunluk Cumhuriyetçilerde... Yani, Trump’la aynı partiden...
Bu ne biçim milletvekilliği ki, koskoca Başkanın atamasını, onun partisinden olan vekiller dahil, geri çeviriyor?..
Parti aynıymış, değilmiş, hiç fark etmiyor, vekiller bağımsız ve kendi iradeleri ile karar veriyor, yerleşik kurallara ve yasalara göre...
Oysa, “ileri demokrasi” olsa...
Elbette, böyle olmaz ve vekiller hep birlikte onaylama yarışına katılır.
Ya yargıya ne demeli?
Pek çok örneği var ama, bir örnek daha ekleniyor “ret listesine”..
Bir ret de Yüksek Mahkeme’den...
Trump’ın göçmenlerle ilgili kararnamesi Yüksek Mahkeme tarafından iptal ediliyor.
Bu ne biçim yargı ki, koskoca Başkan’ın kararnamesini iptal ediyor?..
Yüksek yargı organlarının üyeleri bir yana, normal yargıç ve savcılar bile, Başkan geldiğinde ayağa kalkmıyor, birlikte çay ve kahve toplamaya gitmiyor, onların çocukları bir gün içinde uygun yerlere atanmıyor...
Yok, Amerika’daki demokrasi bize uymuyor...
Bizdeki “ileri demokrasinin” Batı dünyasında eşi, benzeri yok.